Gorbaçov bu dönemde Batı liberallerinin 'gözdesi' olmuş; bu talihsiz şöhrete teslim olarak Sovyet rejiminin tasfiyesini hızlandırmıştır. 

NATO’nun genişlemesi: Gorbaçov’a söylenenler

Geçen hafta bu köşede Sovyetler Birliği (SSCB) sonrasında NATO’nun Doğu’ya doğru genişleme aşamalarını gözden geçirdim (“Putin Doktrini”). 

Ukrayna işgali, bu sürecin son aşamasını durdurma gerekçesiyle başlatıldı. Endişeyle izliyoruz. 

NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemesinin evveliyatı, SSCB yıllarına uzanır. O döneme göz atmadan Ukrayna krizi tam anlaşılamaz. Bildiklerimi, öğrendiklerimi paylaşmak istiyorum. 

Kısa bir tarihçe ve belgeleri… 

Berlin duvarı Kasım 1989’da yıkıldı. O tarihte Varşova Paktı üyesi olan Doğu Almanya’da Sovyet askerî üsleri vardır. NATO üyesi olan Batı Almanya ile birleşmesinin SSCB tarafından onaylanması zorunludur. 

Sovyet lideri Mihail Gorbaçov’un Batı ittifakı tarafından ikna edilmesi gerekiyordu. Doğu Avrupa’daki komünist rejimler de son bulurken NATO’nun Sovyet topraklarına doğru genişlemeyeceği defalarca vaat edilecek; Gorbaçov Almanya’nın birleşme antlaşmasını Eylül 1990’da imzalayacaktır.  

SSCB Aralık 1991’de tarihe karıştı. 2017’de gizliliği kaldırılan bir dizi Batı belgesi, Yunanistan’daki bir web sitesi tarafından yayımlandı (Defend Democracy Press, 19 Mart 2022)1.  1 Şubat 1990 ile 1 Temmuz 1991 arasındaki tarihleri taşıyan otuz ABD, Alman, İngiliz ve Fransız resmî belgesi yer alıyor. 

İçerilen bilgiler 1989’dan başlıyor. SSCB’nin son yıllarına da ışık tutuyor. Özetleyip değerlendirelim. 

Gorbaçov teskin ve ikna ediliyor

En eski bilgi Aralık 1989’da Sovyet ve Batılı liderler arasındaki Malta zirvesine aittir. ABD Başkanı George H. W. Bush, Gorbaçov’a “Berlin duvarının çökmesini Sovyet çıkarlarını zedeleyecek biçimde kullanmayacağız” diyecektir. 

Gorbaçov, Almanya’nın birleşmesine henüz onay vermemiştir. SSCB’nin güvenliği hususunda tedirginliğinin giderilmesi gereklidir. Belgelere göre CIA Başkanı Robert Gates, “Gorbaçov NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemeyeceğine inandırılmalı; bu konuda şimdilik suskun kalınmalı” görüşündedir.  

Gorbaçov’u ikna etmeyi üstlenenlerden biri ABD Dışişleri Bakanı James Baker’dır. 
9 Şubat 1990’da Sovyet lideri ile görüştüğünde “NATO, Doğu’ya doğru bir santim bile ilerlemeyecek” diyecektir. 

Bu konuda Batı Almanya’nın tutumu önemlidir. 31 Ocak 1990’da Batı Almanya Dışişleri Bakanı Genscher bir açıklama yapıyor: “Almanya’nın birleşmesi Sovyet güvenlik çıkarlarını zedelememelidir. Bu nedenle NATO’nun Doğu’ya, Sovyet sınırlarına doğru genişlemesi söz konusu olmamalıdır.”   On gün sonra Şansölye Helmut Kohl Moskova’da  Dışişleri Bakanı’nın açıklamasını teyit ediyor. Gorbaçov da “NATO Doğu’ya doğru genişlemezse SSCB’nin Almanya’nın birleşmesini onaylayacağını” açıklıyor.     

Şubat-Eylül 1990 arasında Batılı liderlerin Gorbaçov’u ikna çabaları devam etti. 

Bu çabaların Mayıs’ta yoğunlaştığını gözlüyoruz.  ABD Dışişleri Bakanı Baker ve Başkan Bush, Gorbaçov’la görüşmelerinde Almanya’nın birleşmesi sonrasındaki hedeflerini, önceliklerini açıkladılar: “NATO’nun askerî ve siyasal olarak yeniden yapılandırılması gereklidir.  Doğu Avrupa’yı SSCB’den ayırmak istenmemektedir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Komisyonu (AGİK) içinde SSCB dahil herkesi kapsayacak yeni, meşru bir Avrupa oluşturulmalıdır.” 

Başkan Mitterand Moskova’da, Başbakan Thatcher ise Londra’da Gorbaçov’a benzer mesajlar verdi. Thatcher, “NATO’nun giderek siyasal bir ittifaka dönüşme eğiliminde olduğunu, bu süreçte AGİK’in SSCB'nin de katılımıyla önem kazanacağını” vurguladı. 

“NATO’nun Sovyet sınırlarına doğru genişlemeyeceği” bu dönemde defalarca vaat edildi; ama bu “güvence” yazılı, resmî bir belgeye dönüşmedi. Tutanaklarda, Batılı liderler, yetkililer arasındaki iletilerde, yazışmalarda yer alıyor; o kadar… 

Gorbaçov sözlü güvenceleri yeterli bulmuş olacak ki 12 Eylül 1990’da iki Almanya’nın birleşme antlaşmasını imzaladı. Antlaşmada NATO’nun genişlemesini sınırlayan herhangi bir engel yer almıyordu. 

İncelediğimiz belgelerde değinilip geçen bir ayrıntı da var. Birleşme gerçekleşmeden önce Doğu Almanya’daki Sovyet üsleri kapatılacak; askerî lojmanların Rusya’da inşasını Batı Alman hükümeti üstlenecektir. 

Bu yükümlülük, Demokratik Alman Cumhuriyeti’nin (DAC’nin) tarihe karışmasına Sovyet liderinin rıza göstermesinin karşılığıdır. Gorbaçov sosyalist DAC’yi, bir anlamda “ucuza satmıştır.” 

NATO zirvesi, Komünist Parti Kongresi’ni hedefliyor

Belgelerden anlaşılmaktadır ki, Batılı liderlerin sistematik bir kampanya özelliği kazanan bu çabaları Temmuz 1990’da yapılması öngörülen Sovyet Komünist Partisi’nin (SSCB-KP) 28’nci kongresini de hedeflemiştir. 

Gorbaçov adım adım ikna edilmekte; Batı kamuoyunda itibarı, prestiji de yükselmektedir. Ama SSCB içinde hoşnutsuzluklar yaygınlaşmakta; Parti içinde geleneksel-katı (Batı terminolojisi ile “hardliner”) bir muhalefet ile   cebelleşmektedir. Şimdilik Gorbaçov’un Parti-içi konumunu güçlendirme önceliği söz konusudur. 

“Şimdilik” diyorum; çünkü aynı dönemde başta CIA olmak üzere Batı istihbarat örgütleri SSCB’nin sonunu da tezgâhlamaktadır. Bu hedef bir buçuk yıl sonra gerçekleşecek; Aralık 1991’de üç Sovyet cumhuriyetinin (Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Belarus’un) başkanları (Yeltsin, Kravçuk ve Şuşkeviç) SSCB’nin son bulduğunu ilan edecektir. 

SSCB-KP’nin son kongresi bu kritik “kopuş” öncesindedir. Kongre’de Gorbaçov’un “sol/Marksist” muhalefete karşı güçlenmesi gerekiyordu. İncelediğimiz belgeler açıklamaktadır ki, 5-6 Temmuz 1990’da Londra’daki NATO zirvesi, bu amaçla Kongre ile eş-zamanlı yapılmıştır. Zirvede yayımlanacak olan Dönüşen NATO için Londra Bildirisi, “SSCB’ye dostluk, dayanışma mesajları” içermektedir ve Sovyet Dışişleri Bakanı Şevardnadze’ye daha önce iletilmiştir. 

Bildiride, “NATO, Varşova Paktı üyesi olan ülkeleri artık düşman olarak görmemekte ve Doğu Avrupa uluslarına dostluk elini uzatmaktadır.” Bildirinin katkısı bilinmiyor; ama SSCB-KP kongresi Batı’nın umduğu biçimde sonuçlanmış; Gorbaçov’un Genel Sekreterliği yenilenmiş; geleneksel (“sol-Marksist”) kanattan Ligaçev, Genel Sekreter Yardımcılığı’ndan uzaklaştırılmıştır. 

SSCB-KP iktidarına son vermeyi açıkça hedefleyen Boris Yeltsin ise Kongre sonrasında Parti’den ayrılmıştır. Batı ittifakı açısından Gorbaçov’un işlevi bu tarihte son bulmaktadır. 

İncelediğimiz belgelerde aktarılmaktadır ki SSCB’nin son döneminde ABD Savunma Bakanlığı, Doğu Avrupa’daki yeni iktidarların NATO’ya gecikmeden alınmasını savunmakta; Dışişleri Bakanlığı’ ise, “Sovyetler’deki olumlu eğilimleri köstekleyeceği” endişesiyle bu adımların ertelenmesini yeğlemektedir. 

“Olumlu gelişmeler” ifadesi ile Yeltsin’in adım adım güçlenmesi kast ediliyor Gorbaçov önemini yitirmiştir. Fiilen devre dışı kalmaktadır.

Post Mortem…

Belgelerin kapsadığı süreç, Sovyet yönetiminin ve SSCB-KP’nin zirvesine etkili “sızma” girişimleri içermekteydi. Açıklanan belgelerde bunlar elbette yer almıyor.

“Sızma”nın Parti saflarındaki bazı temsilcileri İgor Ligaçev’in anılarında açıklanıyor (Kremlin’in Sırları, Kaynak Yayınları, 1995). Gorbaçov bu dönemde Batı liberallerinin “gözdesi” olmuş; bu talihsiz şöhrete teslim olarak Sovyet rejiminin tasfiyesini hızlandırmıştır. 

Sonrası, Yeltsin’in darbesi, iktidara yerleşmesi, SSCB’ye son vermesi, Rusya Federasyonu’ndaki düzmece seçimleri kazanmasıdır. Tümü, ABD’nin açık desteği ile gerçekleşecektir. 

Geçen hafta yazdım: 1993’te Yeltsin, “Polonya’nın NATO’ya katılmasını anlayışla karşılayacak”; daha sonra Varşova Paktı üyelerinin tümü NATO’ya alınacaktır. 

Amerikalı uzmanlar tarafından gerçekleştirilen “şok tedavisi” Rusya’ya oligarklar kapitalizmini getirecektir. Batı ittifakı emperyalizmin uzun önemli çıkarlarını gözetseydi bu yeni Rusya’yı özümsemesi beklenirdi. Bu esnekliği, olgunluğu gösteremeyecek; kapitalist Rusya kesinlikle dışlanacaktır. 

Aktardığım belgeler ve Putin’in sonraki açıklamaları, Batılı liderlerin yirmi yıl boyunca yalan söylediğini gösteriyor. Putin Ukrayna’da “rövanş almaya” kalkışıyor.  Bedelini bugünlerde gözlüyor; birazını paylaşıyoruz.  

  • 1. Özgün belgeler için bk. “NATO Expansion: What Gorbachov Heard”, National Security Archive, 12.12.2017, (http://nsarchive.gwu.edu).