O zamanlar kurt işareti yoktu diyenler var, ama kendilerine bozkurt derlerdi ve daha beteri, ulurlar, katliamlar, korkunç cinayetler düzenlerlerdi.
En eğlenceli yorum Ümit Özdağ’dan geldi. Buna göre bozkırda rastlaşan Türkler birbirlerine kimliklerini göstermek için bu işareti yaparlarmış. Irkçılık en fazla cahil ve lümpen ergenlerde karşılık bulabilir. Ama onlara hitap edeceğim derken herkesi salak yerine koyarsanız kendi zekâ düzeyinizi ele vermiş olabilirsiniz.
Bozkır Türkleri birbirlerine seslenemiyorlar mı? Tamam; iki bin yıl önce her kabilenin kendine özgü bir proto-Türkçesi vardır, olsa olsa. Ama yine de “insanlar konuşa konuşa” denir ya… Peki, Türk olmayanlar malum işareti bilmiyorlar mı? Yoksa parmaklarına o biçimi veremiyorlar mı?
Geçiniz.
Ama asıl sporun siyasetten bağışık tutulmasını geçiniz.
Konu spora siyaset “bulaştırılması” falan değildir. Açıkçası bu tam “karnından konuşmak” olur. Spor bu ölçekteki bütün toplumsal etkinlikler gibi siyasetten arındırılamaz. Zaten sporun örgütleniş biçimi tamamen siyasaldır.
Merih Demiral’ın kurt işareti, MHP’yle özdeşleşsin özdeşleşmesin siyasaldır. Demiral’ın milletçe sahip çıkılması istenen hareketi gibi, birkaç yıl önce Deniz Naki’nin futbol yaşamının bitirilmesine yeten zafer işareti de siyasaldır. Arda Güler’in Allah’a gönderme yaptığını anlattığı tuhaf hareketi de, kaç kişinin anladığından bağımsız olarak siyasaldır. Kalp yapma modası siyaseti saralı beri, eğer sporda kullanılırsa siyasal sayılması olasıdır.
Bu tür verileri aktarmanın ve akıl yürütmelerin sonu gerçekten yok. İslami Dayanışma Oyunları diye bir organizasyon yapılıyor; atletin teki yarışa başlamadan önce haç çıkarıyor! Bir voleybol maçında Katarlı oyuncu Türk rakiplerine kafa kesme işareti yapıyor! Teniste eski dünya bir numarasının oyunculuğu dışında yankı veren eylemi kovit salgınında aşı olmamasıydı. Bunlar siyasal simge midir? Rusya ve Belarus’un başına olmadık yasaklar patlarken siyasetin spora bulaştırılmaması gereğinden dem vurmak şaka mıdır?
İşin aslı, simgeler bir mücadelenin konusudur. Bu mücadele verilmek durumundadır. Kuralları da mücadelenin sonucu şekillendirir. Herkesi tatmin edecek, herkesin içine sinecek bir kural kitabı, tanım gereği söz konusu olamaz. Dünya adaletsizlikten sömürüden arındırılmadıkça da olmamalıdır.
İşaretin kökeni, tarihsel anlamı gibi argümanlar ise “utangaç-siyasal” sayılır. Köksüz, yepyeni bir işaret icat etme özgürlüğü var mı, yok mu değil konumuz. Ama şu tarihsel somutluk:
1970’ler Türkiye’nin umudunun ve vicdanının kırımdan geçirildiği on yıldır. O dönem bir taraf “yarınlar bizim” şarkısını umutla ve güler yüzle söylerdi. Bizim lisede bile bir basket takımı kurmuştu basketçi arkadaşlar. Adı “Venceremos”tu! Kazanacaktık, yenildik.
Karşı taraf için o zamanlar kurt işareti yoktu diyenler var, ama kendilerine bozkurt derlerdi ve daha beteri, ulurlar, katliamlar, korkunç cinayetler düzenlerlerdi. Binlerce insanın kanı ve acısı 12 Eylül darbesini suladı, kitleler haklarını aramaktan vazgeçirildi, güçlünün paçasına sarılmak norm haline geldi. Bu geçmiş yüzündendir ki, bugün Türkiye’de kurt işareti bu insani ve toplumsal çöküşün, çökertilişin simgesidir. Aynı çizgide devam ettiler. Muhtemelen geçtiğimiz günlerde göçmen kovalayıp bıçaklayanlara “yap bir işaret” deseniz, kurt kafası yaparlardı!
Ne yapacağız peki? Yasaklansın mı diyeceğiz? Bu dünyada barış için, savaşa karşı, yoksulluğa karşı, sömürüye karşı çıkan simgelerin yasaklanması çok daha muhtemel değil mi?
Sporun siyasal organizasyonu belirgin bir hegemonya altındadır ve öyle olagelmiştir.
1968 Meksika Olimpiyatlarında 200 metre finalinin madalya kürsüsü gelmiş geçmiş en etkili politik spor eylemi sayılır. O kürsüde ayakkabısız iki siyahın, başlarını öne eğip boks eldivenli birer yumruklarını kaldırdıkları resim gözünüzün önüne gelmiş olmalı. İki atletin spor yaşamı o gün bitirilmiş, hatta kimse tereddüt edemesin diye ABD takımı toptan Olimpiyatlardan atılmakla tehdit edilmişti. Ne fayda; o resim bütün bedellere değmez mi?
1974 Dünya Kupası eleme turunda Şili ile eşleşen Sovyetler Birliği futbol takımı Pinochet’nin işkence merkezine çevirdiği stada çıkmayı reddetmişti. Şilililer boş kaleye gol atma şovu yaptılar; utanmışlar mıydı, bilemeyiz. Ama kim o ret kararı Dünya Kupasına katılmamaya değmezdi diyebilir?
Sağcıların bu vesileyle kuralları ve uygulamaları sağa çektikleri doğrudur. Ama mücadele sürmelidir. Bedeller buna değer. Türkiye’nin bütün ilericileri, kadın voleybolcuların kendilerini “Atatürk’ün kızları” diye tanıtmalarından keyif alıyor. Gericilerin elinden kadınları insan içine çıkarmamak gelmez; ama hem konuşma hem de şort yasağı getirmek için kıvrandıklarına emin olabilirsiniz!
Buna engel olacak olan kurallar değildir. Mücadeledir güvenebileceğimiz.
Hayatın her alanında. Gericiliği, sömürücülüğü meşruiyet sınırlarının dışına itmek için. İnsanlığın en temiz simgelerini üretmek için.