Yabancı düşmanlığı işçi sınıfını bölmenin deneyle sabit en güçlü yollarından biridir. Yoksulluğun faturasının dışsal bir adrese postalanmasını düzen muhalefeti nasıl ve ne kadar eleştirebilir?

Göçmen kaosu

AKP’nin Türkiye’yi devasa bir göçmen nüfusuna açması, gerçek bir ideolojik kaos yarattı. Düzenin iktidar ve muhalefet kanatları bu kaosun parçası.

Biliyoruz; genel merkezi ne denli şiddetle reddetse de, CHP’ye solculuk atfedilmesi siyasetin bir sabiti. Yalnız dikkat; bu akıl karışıklığı CHP’ye rağmen oluşmuyor. Biri nesnel diğeri öznel iki güçlü kaynağı var, bu solculuk yakıştırmasının. Nesnel olan, Türkiye’nin tarihsel ilerlemesini içselleştiren, laik, cumhuriyetçi, modern, demokrat, kentli toplumsal kesimlerin kendilerini büyük ölçüde çaresizlikten bu partinin tabanı olarak konumlandırmaları. Söz konusu duyuların yok edilemeyeceğinin kanıtını, Cumhuriyet rejimini yıkarken ciddi bir beceri sergileyen AKP’nin, İslamcı faşist bir yeni rejim kurmakta duvara toslamaktan kurtulamamasında saptıyoruz. Bu durum Türkiye’nin objektivitesidir. Öznel taraf da bununla ilgili. Aslında Cumhuriyet yıkıcılığına hiç de itirazı olmayan CHP yönetimi, söz konusu duyularla bağlantısının kesilmesi halinde boşa düşeceğinin farkındadır. Dolayısıyla ülkenin modern toplumsal ilerlemesi anlamında solculuğa tümden sırtını dönmemek ve durumu idare edecek mesajları vermek CHP’nin merkezi bir tercihidir de.

Söyleminin merkezine en hafif ifadesiyle “yabancıları geri göndermeyi” yerleştiren CHP, göçmenler konusundaki ideolojik kaosun en önemli aktörü konumundadır. Geçtim coğrafyamızın tam anlamıyla bir göç ülkesi olmasını, bu tavır “muhaliflik” kriterinden bakıldığında da derin bir zayıflık içeriyor. Yarın öbür gün AKP bugün demografik yapıyı dönüştürecek kadar yüksek ivmeli göçmen akışını durdursa, tersine çevirse, “yabancı düşmanlığına” çoktan düşen muhalefete, iktidarı desteklemekten başka yok kalmayacaktır.

Bu soyut bir olasılık değil. Yakın geçmişte Suriye’de bir bölgenin işgalini gerekçelendirirken AKP göç dalgasına karşı önlem almayı da kullanmıştı ve zaten “milli çıkar” demagojisi karşısında boynu kıldan ince olan düzen muhalefeti politikasızlığa mahkûm olmuştu. Benzer bir durum göçmenlerin Yunanistan sınırına sevk edilmesi veya AB’ye mali açıdan şantaj yapılmasında da yaşanmadı mı?

AKP ise “çaresiz insanları kaderlerine terk edemeyiz” derken yabancı düşmanlığının kirini muhalefetin üstüne yıkıvermektedir. Üstüne bir de Mustafa Kemal’den gizli Yahudiliğe kadar çeşitli imalar içeren “Selanikli düşmanlığının” İslamcı-milliyetçi sağdan devşirme yeni kuşak CHP’liler eliyle piyasaya sürülmesi eklenince muhalefet tavrı anında çöküyor!

Peki, AKP politikası bu denli güçlü, sağlam, alternatifinin geliştirilmesi zor bir politika mıdır?

Gerçekten alakası yok. Ortada AKP karşıtları açısından hiç de hak edilmemiş bir akıl dağılması var. Mesele şu ki, bu tabloyu toparlamak düzen partilerinin harcı değil.

Türkiye’nin göç ülkesi olması sermaye düzenine benzersiz bir ucuz işgücü servisidir. Şimdi, düzen partileri buna nasıl itiraz etsin? Somut olarak Türkiye’de eski geleneksel besicilik yok edildikten sonra, büyük sermayenin büyük ölçekli hayvancılığa girmesi mümkün hale geldi ve bu sektörde Afgan “çobanlar” en önemli ve ucuz işgücü kaynağını oluşturuyor.

Türkiye’nin emperyal hedefler peşine düşmesi de sermayenin hayalleriyle uyumludur. Ee, çevre halklara kol kanat germe görüntüsü oluşturmadan emperyalistlik mi olur? AKP’nin başta Suriyelilere, şimdi yoğun biçimde Afganlara, geçmişten bu yana İranlı ve Afrikalılara kapıları aralaması, söz konusu ülkelerin iç dinamiklerine müdahalenin bir enstrümanıdır. İdlib’i işgal etmek için Suriye savaşının Türkiye’nin iç sorunu haline getirilmesi gerekiyordu. Afganistan’da askeri rolü arttırmak için de öyle…

Türkiye bölgemizin doğusu ve güneyinden gelen kitlelerin Batı’ya salıverilmesini önleyen bir istasyon veya toplama kampı olarak yalnızca AB’ye hizmet sunmuyor. Aynı zamanda bir tehdit unsurunu biriktirerek AB’nin de iç dinamiklerine müdahale olanağına sahip hale gelmiş bulunuyor. Alın size, düzen muhalefetinin sessizlikten çıkamayacağı bir başlık daha!

Yabancı düşmanlığı işçi sınıfını bölmenin deneyle sabit en güçlü yollarından biridir. İşsizlik ve yoksulluğun faturasının dışsal bir adrese postalanmasını düzen muhalefeti nasıl ve ne kadar eleştirebilir?

Bu arada, eğer başta bu son değindiğim ekonomik faktör nedeniyle yabancılara karşı büyük bir tepki birikirse, AKP zaten gayrinizami biçimde açtığı kapıları kapatabilir veya bir o kadar insanlık dışı yollardan göçmen nüfusunu azaltabilir. Bu durumda düzen muhalefeti oyuncaklarını kaybedecektir.

Bu tabloya kökten bir karşı çıkış yalnızca sınıfsal bir bakış açısı ve konumlanışla örgütlenebilir. Türkiye işçi sınıfı saflarında yabancı düşmanlığının boy atmasına izin vermemek için mücadele etmek ile emekçilerin işsizlik ve yoksulluğa karşı sömürü düzeninin karşısına dikilmeleri için mücadele etmek bir bütündür. Türkiye’nin yeni-Osmanlıcı oyunlara girmesine ve bu heveslerin aynı zamanda Afganistan’da karşımıza çıktığı gibi emperyalizme taşeronluk anlamına gelmesine karşı çıkmak da milli çıkar demagojisine pabuç bırakmamaktan geçer. Milli çıkar söyleminin basıncı gerçektir gerçek olmasına, ama daha önemlisi yalnızca her kökenden işçi sınıfının, emekçilerin çıkarını esas alanlar bu basınca bağışıklık geliştirebilir.