Afganistan eroinini Avrupa’ya taşıyan yolların başlıcasının Türkiye üzerinden geçtiği ve esas olarak Türkiye kökenli eski kontrgerilla ve ayrışmayacak şekilde mafyanın elinde olduğu söyleniyor.

Emperyalizm ve çürüme: Afganistan örneği

Lenin’in emperyalizmin çürütücülüğüne işaret etmesinden sonra yüz yıldan fazla zaman geçti. Ama ne çürümeymiş, bir serbest düşüş gibi, bir yere (emekçi sınıfların mücadelesine) çarpmadığı sürece giderek hızlanan dipsiz bir süreç…

Şu anda Türkiye’nin bütün lağımları patlamış gibi bir görüntü vermesine şaşırmıyoruz. Ama bu Türkiye’ye özgü değil, ABD girdiği her yeri mahvetti ve bunlar birbirlerinden bağımsız da değiller, hepsi Batı emperyalizminin hegemonyasında ilişkilendiler. 

Geçen hafta Kolombiya’ya kısaca göz atmıştık. Bu hafta ise çürümenin boyutları açısından Afganistan’a bakalım.

Aşağıdaki fotoğraf Afganistan’ın çoktan geride kalmış aydınlık günlerinin bir sembolü olarak kaldı. 1970’li yıllarda Afgan halkı kendi umutlu geleceği için mücadele ederken Kabil’de çekilmiş, modern giyimli Afgan kadınları görülüyor.

1972’de Kabil-Afganistan

1978’de sosyalist eğilimli Afganistan Demokratik Halk Partisi iktidara geldi ve 1992’ye kadar Afganistan Demokratik Cumhuriyeti yaşayabildi.

ABD ve müttefikleri en kirli yöntemlerle Afganistan’a çullandılar.

Bir ülkeyi çürütmenin günümüze kadar gelen temel özellikleri Afganistan’da ortaya çıktı.

Yerel sermayenin işbirlikçi haline getirilmesi, Cihatçı çetelerin örgütlenmesi, silahlandırılmaları ve finansmanın uyuşturucu ticaretiyle sağlanması. Bu formüle CIA ve NATO’nun kaçınılmaz dahlini eklemeliyiz.

Bugünden bakınca Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a girmesinin dayanışmanın ürünü olduğunu daha iyi anlıyoruz. Zaten Sovyetler Birliği’nde karşı devrimcilerin yerini sağlama almasıyla, 1989’da destek geri çekilecektir.

1992’de Cihatçılar aldıkları bütün uluslararası yardımla devrimcileri katlederek iktidara gelirler, Afganistan İslam Devleti kurulur ve Afganistan şeriatla yönetilmeye başlanır.

2001 yılında çok müphem İkiz Kuleler saldırısından sonra ABD ve NATO Afganistan’ı işgal eder.

Neden ABD emperyalizmi Afganistan’ı işgal etmeyi istemiştir diye sormalıyız.

Sovyetler Birliği siyasi haritadan silinmiş, arzulanan Yeşil Kuşak ortaya çıkmıştı. Çin ile bugünkü gibi bir stratejik rekabet söz konusu değildi, hatta birbirini tamamlayan bir düzen oluşmuştu aralarında.

Muhakkak birçok stratejik emperyalist hesap bulunuyordu, ama inanacağımız en son şey “Terörle Savaş”tı. Bugün bu işgale yol açan stratejik hırsın arkasında uyuşturucu ticaretinden elde edilen muazzam kârın önemli bir rol oynadığı iddia ediliyor. Başlangıçta karşıdevrimci araç olan uyuşturucu ticareti amaç haline gelmişti.

Taliban’ın 2000 yılında afyon ekimini yasaklama kararı almasının ABD işgalini tetiklediği söyleniyor. Karşı-devrime katılan bütün ABD’li, Afgan vb. kadrolar zaman içinde büyük zenginliklere el koyarak mafyalaşmışlardı.

Gerçekten ABD işgalinden önce 7 bin hektar kadar afyon ekili alan 2017’ye kadar katlanarak artmış 300 bin hektarı aşmıştı. Bu tarlalardan elde edilen afyondan üretilen eroinin piyasa değerinin 500 milyar dolar civarında, belki daha fazla olduğu söyleniyor.

Afyon ekimi ve ticaretinin en çok ABD işgali altındaki bölgelerde ve NATO gözetiminde yapıldığı bildiriliyor. ABD askeri uçaklarının doğrudan eroini Avrupa’ya ve geçiş istasyonlarına taşıdığı sır değil bugün. Ayrıca Afgan devletinde bu işe karışmamış kimse olmadığı da söyleniyor.

Ama asıl mağdur Afgan yoksul halkı.

Sadece işgal esnasında resmi rakamlara göre 100 binden fazla kişi yaşamını yitirmedi, aynı zamanda milyonlar uyuşturucu bağımlılığına sürüklendi. Afyon üreticisi olan çiftçi ise yoksulluktan hiçbir zaman kurtulamadı.

Afganistan eroinini Avrupa’ya taşıyan yolların başlıcasının Türkiye üzerinden geçtiği, bunun Balkan rotası olarak adlandırıldığı ve esas olarak Türkiye kökenli eski kontrgerilla ve ayrışmayacak şekilde mafyanın elinde olduğu söyleniyor.

ABD’nin uyuşturucu ile çok sıkı mücadele ettiğini söyleyenlere gülüyoruz halimiz kaldığı kadar.

ABD; bir tekel oluşturarak uyuşturucu ticaretini kendi elinde tutuyor ve mücadele rakiplerle oluyor. İkincisi, bu yasal olmayan gelirle her türlü halk düşmanı çeteyi besliyor. Üçüncüsü, uyuşturucu ile mücadele bahanesiyle ülkelere müdahale ediyor. Dördüncüsü, işçi sınıfının mücadele iradesini uyuşturucu ile seyreltiyor. Her yıl emekçi sınıfların üyesi olan binlerce kişinin uyuşturucuya bağlı nedenlerle yaşamını yitirdiğini hatırlamalıyız.

***

ABD sonsuz bir çürütücü unsur olarak hiçbir şekilde meşru değil.

Ne ABD’nin esas sahibi olan tekellerle toplantı yapmak ne ABD elçisini parti binasında ağırlamak meşru.