Latin Amerika’daki sol siyasetçiler, neoliberalizme teslimiyet doğrultusunda yoğun baskı altındadır.

'Dünya sınıf kavgaları': 2022’de Latin Amerika

“Dünya sınıf kavgaları” ifadesini, üç yıl önce kaybettiğimiz tarihçi, sosyal bilimci Immanuel Wallerstein’den, onun kullandığı anlamda aldım. 

Sınıf kavgalarının hedefleri, tarafları… 

Wallerstein “sınıf kavgaları” kavramını kapitalist dünya sistemi düzlemine taşıyor. “Kavga”, kapitalizmi korumayı veya yok etmeyi hedefleyenler arasındadır. Bu iki büyük cephe, siyasal ve ideolojik olarak tanımlanıyor: Dünya Sağı ve Dünya Solu… 

Dünya Sağı, esas olarak, dünya sisteminin hegemonik merkezindeki kapitalist iktidarlardan oluşuyor. 

Dünya Solu ise anti-kapitalist mücadeleyi temsil eden; sistem-karşıtı, muhalif akımların günümüzdeki bileşkesidir: Başta tarihsel komünist, sosyalist, sosyal demokrat hareketlerin günümüzdeki temsilcileri yer alıyor. Sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı “ulusal kurtuluş hareketleri”nin bugünkü mirasçıları bunları tamamlamaktadır. Wallerstein bu akımlara Batı’daki 1968 kalkışmalarının uzantısı olan “yeni sol” akımları ve onların günümüzdeki türevlerini de ekliyor. 

Kapitalizmin sömürüsü ve baskısına karşı emekçi sınıfların sancılarını gidermeye öncelik veren ve iktidarı hedefleyen partileri Wallerstein Dünya Solu içinde kabul ediyor. Nitekim Latin Amerika’da Lula (Brezilya) ve AMLO (Meksika) gibi siyasetçilerin emek lehine bölüşümcü iktidarlarını alkışlamıştı. ABD hegemonyasına karşı çıkmalarını da dikkate alarak… 

Buna karşılık Dünya Solu’nun Batı’daki dönekleri, örneğin neoliberalizme teslim olan, emperyalist cepheye katılan sosyal demokrasi, “sol” kimliği de yitirmiş olur.

Wallerstein’in sınıflamasına itirazlarımız olabilir; bunları bir yana bırakalım. Günümüzde dünya ve ülke düzlemlerinde sürdürülen gerilimlere, sınıf çatışmalarına ışık tutan bir yaklaşım olarak kabul edelim. 

2022’dünyasını da bu çerçevede değerlendirmenin anlamlı olacağını düşünüyorum. Latin Amerika’dan başlayalım. İleriki haftalarda Kuzey Afrika’ya (Sudan’a) ve Asya’ya (Myanmar’a, Sri Lanka’ya) geçebiliriz. 

2018’den itibaren sarkaç Sol’a salınıyor 

2022’ye geldiğimizde Dünya Solu’nun ilerlediği tek coğrafya Latin Amerika’dır. Bu kıtanın sol akımları Batı Solu’nun neoliberalizme teslimiyetini izlememiştir.  

1998’de Venezuela’da Hugo Chavez’in iktidarı ile başlayan “sol dalga”, 2015’e kadar “pembe” ve “kızıl” renkler içinde kıtada yaygınlaşacaktır. 

Dünya Sağı bu coğrafyada ABD’nin siyasal hegemonyasına karşı çıkan ılımlı sol (“pembe”) iktidarlarla uzlaşmayı reddetti. ABD, yerli burjuvaziler ve uluslararası finans kapital ittifakı, bir dizi karşı saldırı başlattı. 

Bu coğrafyada “aykırı” iktidara son vermenin geleneksel yöntemi askerî darbelerdir. Son örnekler 2009’da Honduras’ta, 2019’da Bolivya’da gerçekleştirildi. Yasama ve yargı erklerinin yürüteceği “sivil darbe” yöntemleri de keşfedildi; Paraguay’da (2012), Brezilya’da (2016), Ekvador’da (2018) uygulandı. Finans kapital krizleri tetikleyerek sol rejimleri sıkıştırdı; Arjantin, Uruguay, Şili’de neoliberal siyasetçiler seçim kazandı. 

Sonrasında örgütlü halk kalkışmaları patlak verecek; neoliberal, aşırı sağ iktidarlar sarsılacaktır. 

İlk işaret 2018’de Meksika’da neoliberalizm-karşıtı Lopez Obrador’un başkanlığı kazanmasıdır. 2019’da Arjantin’de sol-Peronistler tekrar iktidara geldi. Şili halkının zorladığı bir referandum, açık farkla Pinochet Anayasası’nın kaldırılmasını kararlaştırdı. Bolivya darbesinden bir yıl sonra yapılan seçimlerde Morales’in partisi MAS seçimleri kazandı; darbeciler yargılanmaya başladı. 

2021 ve sonrası… 

2021 ve sonrasının gelişmelerine göz atalım: Yıllardan beri aşırı sağ siyasetçilerin yönettiği Peru’da sosyalist Libre Partisi’nin adayı, köy öğretmeni Pedro Castillo başkanlık seçimini kazandı. 

Şili’de 2019’daki halk kalkışmasının meyvesi Aralık 2021’de derlendi: Başkanlık seçiminde Sol Cephe adayı Gabriel Boric faşist rakibini ezici bir farkla yenilgiye uğrattı.  

Honduras’ta da, on iki yıl önceki darbenin kurbanı olan solcu Manuel Zelaya’nın eşi Xiomara Castro başkanlığı kazandı. Trump yönetimi ile Honduras mafyasının gözdesi olan önceki başkan Hernandez, uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla gözaltına  alındı; New York savcılığına teslim edildi. 

Gabriel Marquez’in ülkesi Kolombiya, kesintisiz tutucu partiler tarafından yönetilmiştir. Sınıfsal muhalefetler şiddet yoluyla bastırılmış; beki de bu nedenle askerî darbelere gereksinim görülmemiştir. Bu “kısır döngü” son bulmaktadır. Halk kalkışması egemen sınıfları köşeye sıkıştırdı; sol muhalefeti birleştiren Tarihsel Pakt, Mart 2022 parlamento seçimlerini (hileli oy sayımlarına rağmen) ilk sırada bitirdi. Bu yıl yapılacak başkanlık seçimini Pakt’ın adayı Gustavo Petro’nun kazanacağı öngörülüyor.  

Latin Amerika’da sol iktidarlar listesine 2022’de Brezilya’nın ekleneceği anlaşılıyor. İşçi Partisi lideri olarak on yıl ülkeyi yöneten, 2016’daki “sivil darbe”de hüküm giyen Lula’nın siyasal yasakları Yüksek Mahkeme tarafından kaldırıldı. Anketlere göre bu yıl yapılacak başkanlık seçiminde faşist Bolsonaro’yu yenilgiye uğratacaktır. 

Küba, Venezuela ve Nikaragua’daki solcu rejimler ABD’nin ağır yaptırımlarına rağmen ayakta durdu. Venezuela’daki darbe girişimi fiyaskoyla sonuçlandı. Nikaragua’da Sandinist lider Ortega, suçlamalara muhatap olan 2021 seçimini açık ara kazandı. Bunlar da Latin Amerika Solu’nun kazanımları arasındadır. 

Öngörüler tutarsa 2022 sonunda Latin Amerika nüfusunun ezici çoğunluğu sol iktidarlar tarafından yönetilecektir. 

Tehlikeli eğilimler…

Tehlikeli bir eğilim de gündemdedir. Dünya Sağı’nın baskısı, Latin Amerika’da iktidar eşiğindeki solcu liderleri ürkütecek; teslimiyetçi çizgilere yönlendirecek mi? 

Kolombiya’da başkanlık adayı Gustavo Petro, 19 Mart 2022’de başkent Bogota’da bir noterlikte basın toplantısı yaptı; şu ifadeleri kayda geçirdi: “Ülkemin dönüşümüne dönük önerilerim herhangi bir mülküzleştirme  türü içermemektedir.” (France 24, 19.4.2022). 

Mülksüzleştirme  (İngilizce metinde “expropriation”) terimi, “bedelsiz el koyma” olarak yorumlanırsa  kamulaştırma tümüyle dışlanmamış olur. Noter huzurunda olsa bile bu türlü bir taahhüt bağlayıcı sayılamaz. Yine de Petro’nun bu ödüne ihtiyaç duyması “hayra alamet” değildir. 

İki örnek daha ekleyeyim. Lula, Brezilya’daki seçimde Başkan Yardımcısı olarak sağ eğilimli Geralda Alckmin’i düşünmekteymiş; bu seçenek İşçi Partisi içinde tartışılmaktaymış (JACOBIN, 6 Mart 2022). 

Diğer örnek Şili’den: Sol eğilimli Kurucu Meclis tarafından hazırlanmakta olan yeni Anayasa taslağına karşı, “orta sınıflar” üzerinde yoğunlaşan etkili bir muhalefet kampanyası başlamıştır. Kampanyanın hedefine ulaşabileceği ve iki yıl önceki referandumda %78’lik bir çoğunlukla reddedilen Pinochet Anayasası’nın geri gelebileceği ileri sürülmektedir (Reuters, 6 Nisan 2022). 

Latin Amerika’daki sol siyasetçiler, neoliberalizme teslimiyet doğrultusunda yoğun baskı altındadır. Hatırlayalım ki Avrupa sosyal demokrasisi, neoliberalizmi özümseyerek ve emperyalist saldırganlıklara katılarak “intihar” etmiştir. Benzer bir savrulma Latin Amerika’da sözünü ettiğim muhalif akımların da Dünya Solu saflarını terk etmesi anlamına gelir. 

Brezilya’da İşçi Partisi, Arjantin’de Sol Peronist, Şili’de Sosyalist Parti iktidarlarının temsil ettiği Latin Amerika “pembe dalgası” şimdiye kadar bu eşiği aşmadı. Yeni dönemde de aşılmayacağı umulur. 

***  

Gezi Davası’nda hüküm yiyen sekiz onurlu insanın sadece birini tanıyorum.  Savunmalarını uzaktan izledim. Tarihe not düşmüşler; söylenecek her şeyi söylemişler.  Kısa zamanda aramıza karışmazlarsa eksik kalırız. Bekliyoruz.