Çin’in kapitalist ve emperyalist bir toplum olduğuna ilişkin teşhisler, bence, en azından 'aceleci'dir.

Çin Komünist Partisi’nin 100’ncü yıldönümü

1 Temmuz 2021’de Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP’nin) 100’ncü kuruluş yıldönümü, Beijing Tienanmen Meydanı’nda görkemli bir törenle kutlandı. 

Törende ÇKP Genel Sekreter, Şi Jinping 65 dakika süren bir konuşma yaptı. ÇKP’nin yüz yıl önce 50 komünist tarafından kurulduğunu; bugün ise 95 milyonu aşkın üyesi olduğunu; 1,4 milyarlık  Çin Halk Cumhuriyeti’ni yöneten parti olduğunu hatırlattı. 

Toplantının sonunda, uluslararası işçi sınıfı hareketinin marşı olan Enternasyonal, onbinlerce insan tarafından söylendi. 

ÇKP’nin kuruluş yıldönümü kutlu olsun. 

Çin Uluslararası Radyosu’nun Türkiye temsilciliği, benimle, “ÇKP’nin Yüzüncü Yıldönümü” konulu bir röportaj yaptı. Röportaj metnini aşağıya alıyorum. 

Çin Uluslararası Radyosu ile Röportaj 

20. yüzyıl büyük devrimler çağı… Bolşevik devrimi, 2. Dünya savaşı sonrası Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerinin sosyalist devrimleri var. 20. Yüzyılın büyük devrimlerine baktığımızda  Çin Devrimi’nin ve ÇKP’nin önemi nedir? 

Çin devriminin büyük önemi, 20’nci yüzyıl sosyalist devrimlerinin mirasını bu yüzyıla taşıyan az sayıda ülkeden biri ve en başarılısı olmasından kaynaklanıyor. 

1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra üst üste sosyalist yönetimlerin yıkılmasına tanıklık ettik. Çin ise son 30 yılda büyük gelişme kaydederek bugün dünyanın süper güçlerinden biri olmayı başardı. Sizce ÇKP bunu nasıl başardı? 

Sovyetler Birliği niçin çöktü? Benzer bir kadere sürüklenmemek için ne yapmalıyız?” Bu soruyu yakın geçmişte ÇKP içinde açıkça tartışmaya açan lider, Genel Sekreter’lik görevini üstlendikten  sonra Xi Jinping oldu. Bildiğim kadarıyla yanıt, Sovyet Komünist Partisi’nin bünyesindeki yozlaşma eğilimlerinin, yolsuzlukların yaygınlaşmasında bulundu. Ayrıca, Sovyet devleti ve toplumunda SSCB-Komünist Partisi öncülüğünün zayıflaması da, sistemi çökerten ek bir  katkı olarak belirlendi. 

Bu tespitler sonunda, Xi Jinping yönetimi,  ÇKP içinde çok kapsamlı bir yolsuzlukla mücadele kampanyası başlattı. Zamanla bu kampanya devlet aygıtına da taşındı. Buna ek olarak  (“ayrık otları” ayıklandıktan sonra) ÇKP’nin Çin toplumundaki öncü rolü ısrarla vurgulandı; korundu; güçlendirildi. Emperyalist sistemden ithal edilen liberal ideolojinin sızmasını, yaygınlaşmasını frenleyen etkili yöntemler hayata geçirildi. 

Bu “savunmacı önlemler”in başarılı olması için Çin ekonomisinin gelişme temposunun, yoksulluğu  hızla azaltacak tempoda sürdürülmesi gerekiyordu. Deng Xiaoping’in mirası olan dış dünyaya açılma ve reform politikaları, esneklikle, ancak devlet işletmeciliği ve toprakta ortaklaşa mülkiyet ilişkileri (Rusya ve Doğu Avrupa örneklerinin aksine) tasfiye edilmeden sürdürüldü.  Çin, bugün, (“alım gücü paritesi” ölçümüne göre) dünyanın en büyük ekonomisidir. 

Günümüz dünyasında Çin’in Atlantik güçlerine karşı yeni bir süper güç olarak ortaya çıkmasının önemi nedir? 

Çin hızlı gelişmesi, ekonomik ve siyasal gücü sayesinde dünya sisteminin ağababalığının ABD’ye teslim edilmeyeceğini ortaya koydu. Xi Jinping, yönetime geldikten sonra,  Çin’in hegemonya aramayan; ortaklaşa belirlenen uluslararası kurallara uyan bir süper güç olacağını  açıkça belirtti; vurguladı. ABD ise emperyalist sistemin hegomonyasını sürdürmekte ısrarcıdır; ama bu iddiayı hayata geçirecek ekonomik güçten, dinamizmden yoksundur.

ABD, önce Trump, şimdi de Biden tarafından Çin hükümetine değil, doğrudan doğruya ÇKP’nin temsil ettiği dünya görüşüne karşı ideolojik kampanya başlattı. Biden,  Çin’in yükselmesini frenlemek, mümkünse önlemek önceliğini açıkça ifade etti. Geçen yüzyılın soğuk harp ortamı hortlamaktadır. 

ÇKP, bugün, bu “meydan okuma” söylemini, kendi değerlerini açıkça savunarak karşılayacak özgüvene sahip olduğunu göstermektedir

Çin 1.4 milyarlık  nüfusu ile dünyanın en kalabalık ülkesi. ÇKP de yaklaşık 90 milyon üyesi ile dünyanın en büyük partisi. Ve yine yaklaşık 70 yıldır iktidarda. Bu yanı ile değerlendirdiğinizde ÇKP’nin halkı ile kurduğu ilişkiyi nasıl tarif edebilirsiniz?

Sosyalist devrim, Çin toplumuna burjuva rejimlerinden farklı, “doğrudan demokrasi” öğeleri içeren (ÇKP tarafından “halk demokrasisi” olarak ifade edilen) bir yönetim biçimi armağan etmiştir. Ne var ki ekonomik yapının önemli bölümleri kapitalist ilişkiler içindedir; bu ilişkilerden türeyen değerler, sızmalar, ister istemez ÇKP’yi de etkilemiş; devrimin demokratik kazanımlarını aşındırmış; bürokratikleşmeyi, yolsuzlukları beslemiştir. 

ÇKP tarihinde çok önemli yeri olan “özeleştiri  ve bozulmaları düzeltme” geleneğinin  canlanabileceği de geçmiş ve bugünkü uygulamalarda ortaya çıkmıştır. “Açılma ve reform” dönüşümünün öncüsü olan Deng Xiaoping, Sovyet sisteminin çözülmeye başladığı 1989’da,  ÇKP’nin öncü rolünü tehdit eden çalkantının bastırılmasında da  belirleyici olmuş; bu kritik tarihte Çin Hak Cumhuriyeti’nin  SSCB’nin akıbetine sürüklenmesini önlemiştir.  Xi Jinping, bu kararlılığı, yeni koşullarda canlandırmıştır. 

Bu tarihsel miras ve birikim, ÇKP’nin, programı, geleceğe ilişkin hedefleri ve çarpıcı ekonomik başarılara yol açan uygulamalarıyla Çin halkının büyük çoğunluğu  tarafından benimsenmiştir; sahiplenilmiştir. Bu olgu, Çin-karşıtı Batılı uzmanlar tarafından dahi kabul edilmektedir. 

Bazı eklentiler

Röportaj, Çin’deki izleyicilere hitap ettiği için, yanıtları kısa tuttum. Sol Haber okurları için birkaç açıklamayı buraya ekliyorum.

Türkiye solunda Çin toplumu ve rejimi üzerindeki değerlendirmelerde çok renklilik var. Bu çeşitlilik, ÇKP’nin 100’ncü yıldönümü vesilesiyle de gözleniyor.

Ben de bu çeşitliliğe katıldım. Çok önceleri yayımlanan Sosyalist Planlamada Gelişmeler başlıklı kitabımda, SSCB ve Doğu Avrupa’nın ekonomik sorunlarını, bölüşüm bağlantıları içinde incelemeye çalıştım. Çin’e dönük bazı uzantılar da içererek…

SSCB ve D. Avrupa’da reel sosyalizmin tarihe karışması sonrasında Çin, ÇKP tarafından yönetilmeyi sürdürdü. Bu ülkede sosyalizmin sorunları, geleceği tartışmaları da önem kazandı. Yazı, makale derlemelerinden oluşan iki kitabımda birer bölüm1 bu konuyu içeriyor. Samir Amin, Giovanni Arrighi ve Perry Anderson gibi çağdaş Marksistlerin bu konuya bakışları da orada tartışılıyor. 

Bu konuda yazdıklarımı burada özetleyemem. Yukarıdaki röportajdaki değinmelere ek olarak iki tespit ile yetineceğim. 

Birinci olarak, kapitalizm Çin ekonomisinde yaygındır; ama egemen üretim ilişkisi olduğu söylenemez. Toprak mülkiyeti, tarım, hâlâ önemli yer tutan (bankacılık dahil) devlet işletmeleri ve merkez bankasının astronomik rezervleri önemli istisna alanlarıdır.

İkinci olarak, toplumsal sistem (formasyon) sorunu, iktidar ve üstyapı ilişkileri dışlanarak belirlenemez. Çin’de iktidar, ÇKP’dedir. Çeşitli mücadele, saldırı ve sızmalara rağmen kapitalizmin, Çin toplumunda iktidara el koyduğu söylenemez. 

Bu yüzden ve burada tartışamayacağım ek olgular nedeniyle, Çin’in kapitalist ve emperyalist bir toplum olduğuna ilişkin teşhisler, bence, en azından “aceleci”dir. “Gerçek emperyalizm”in artan saldırganlığı ortamında yanıltıcı olmaları bir yana… 

  • 1. Dünyadan Türkiye’ye, İktisattan Siyasete, İstanbul 2015, Yordam, ss. 229-262 ve Türkiye’nin Faşizmleri ve AKP, Ankara 2021, Bölüm V.