Gel-gitler yaşıyor gözükse de düzen AKP’den, AKP de düzenden kopmadı. Yasalar çıkardı, değiştirdi, kendi yasalarına uymadı. Anayasa değişiklikleri yaptı, kendi değişikliklerine uymadı.
Fazilet Partisi'nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasından sonra “gelenekçi kanat” olarak tanımlanan grup tarafından (20.7.2001’de) kurulan Saadet Partisi’ne katılmadılar. Kısa süre sonra (14.8.2001’de) “yenilikçi kanat” olarak, “muhafazakar demokrasi” politik tanımlamasıyla AKP’yi kurdular. Türkiye’nin “canlı, heyecanlı ve hassas bir demokrasi” geliştirdiğinin ve “bu demokrasiye, kararlı bir İslami kimliğe sahip, yetkin bir siyasi partinin” hükmettiğinin söylendiği dönemde,1 “gayet politik AKP” olarak “büyük ölçüde apolitik cemaatçi Fethullah Gülen hareketi”2 ile siyasi iktidar oldular.
Bu ortaklığın devam eden, sarsıntıya ve kesintiye uğrayan dönemleri, 2016 darbe girişimi, OHAL süreci biliniyor. OHAL bittiği halde OHAL KHK’lerinin yasalaşmasıyla devam ettiği, kesintiye uğrayan cemaat yerine aynı cemaatin içinden, başka tarikat ve cemaatlerden ortaklık ve kadrolaşmalarla, MHP gibi desteklerle devam ettiği biliniyor.
Fazilet Partisi'nin kapatılmasına yönelik kimi çabaların içinde oldukları da kulislerin tartışma konuları arasında. ABD ve TÜSİAD ilişkileri de biliniyor.
22 yıllık iktidarları döneminde 17 kez Anayasa değişikliği girişiminde bulundular. Bunların 4’ü (3’ü Ahmet Necdet Sezer, 1’i Abdullah Gül olmak üzere) cumhurbaşkanları tarafından geri gönderildi. 1’i de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.
İlk Anayasa değişikliğinin Erdoğan’ın milletvekili seçilebilmesi için CHP desteğiyle yapıldığını anımsatarak 2008’e gelirsek, 2008’de ilkin Anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan düzenlemenin AYM tarafından iptalini görüyoruz. AYM iptal kararında, bu düzenlemelerin “yöntem bakımından dini siyasete alet etmesi, içerik yönünden de başkalarının haklarını ihlale ve kamu düzeninin bozulmasına yol açması nedeniyle laiklik ilkesine açıkça aykırı olduğu sonucuna” ulaşıldığını, “Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen Cumhuriyetin temel niteliklerini dolaylı bir biçimde değiştiren ve işlevsizleştiren bu düzenleme Anayasa'nın 4. maddesinde ifade edilen değiştirme ve değişiklik teklif etme yasağına aykırı olduğunu” belirtti. Bu gerekçe yanında başka gerekçelerle birlikte aynı yıl AKP’nin “demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı haline gelmesi nedeniyle” AKP’nin suçu (10 oyla, 1 karşı oyla) AYM tarafından sabit görüldü. Ancak yeterli çoğunluk (7 oy) bulunamadığından AKP kapatılmadı. 6 oy “Partinin kapatılması”, 4 oy “Partinin kapatılması yerine devlet yardımından yarı oranında yoksun bırakılması” gerektiği yönündeydi. En aleyhe olan oyların kendisine daha yakın olan oylara katılmasıyla son yıllık devlet yardımının yarısından yoksun bırakılmasına karar verildi.
AKP kapatma davası kararında, AKP’nin “anayasal düzeni tahrip etme amaç ve eğilimlerini”n somutlaştırılmadığı ileri sürüldü.
AKP 12 Eylül 1980 darbesine gelen sürecin, darbeden sonra 1980’lerin MGK ve ANAP, 1990’ların koalisyonlar dönemlerinin devamı. Bu devam ılımlı İslam projelerinden özelleştirmelere, devletin yeniden yapılandırılmasından IMF gözetiminde on uzun yıla kadar Türkiye’nin yeniden şekillendirilmesinin, kapitalist/emperyalist düzen tasarımının parçalarının AKP tablosuna eklenmesiyle sürdürülüyor.
Türkiye’de farklı hükümetlerle tek siyasetin sürdürüldüğü bu süreç, AKP döneminde keyfiliklerle, hukuklu hukuksuzluklarla, Anayasa ihmal ve ihlalleriyle, laik cumhuriyetin yıkılmasıyla sürdürülüyor.
Kayyım atamalarından, akçalı ilişkilere ve kreş – okul öncesi eğitim ve öğretim tartışmalarına kadar belediyeler üzerinde yürütülenler de bu sürecin parçası. İşine geldiğinde anayasa ve yasa değiştiren, gelmediğinde bunlara uymayan; işine geldiğinde yargı kararlarını anımsayan, gelmediğinde tanımayan siyasal iktidarın Belediye Kanunundaki 2005 yılı AYM kararını dayanak göstererek belediyelere uyarıda bulunması da bu durumun somut örneklerinden biri. AKP’nin belediyelere, hak ve özgürlüklere ikiyüzlü yaklaşımı ayrı yazı konuları olacak genişlik ve içerikte.
AKP süreci oldubittilerle, iç çelişkilerle dolu. İçinde bulunduğu kapitalist/emperyalist düzenle gel-gitler yaşıyor gözükse de düzen AKP’den, AKP de düzenden kopmadı. Yasalar çıkardı, değiştirdi, kendi yasalarına uymadı. Anayasa değişiklikleri yaptı, kendi değişikliklerine uymadı.
Dezenformasyon Yasası'ndan etki ajanlığı düzenlemesine geçişten RTÜK kararlarına, eğitim ve sağlığı içine ittikleri bataktan uluslararası ilişkilere, laik cumhuriyetin içini boşaltmaktan tarikat ve cemaatlere, özelleştirmelerden emekçilerin hak gasplarına, gericilikten ve piyasacılıktan kadın cinayetleri ve çocuk istismarlarına… Sömürünün her yönü geleceğe ilişkin emareleri veriyor.
Başa dönersek, 3 Kasım 2002 genel seçiminde %34,3 oyla Mecliste %66 temsil oranına sahip olan, 28 Kasım 2002’de güvenoyu alan 58. Hükümetle (Abdullah Gül) iktidara oturan AKP’de lider Recep Tayyip Erdoğan anayasal yasakla milletvekili olarak Meclis'e girememişti. O tarihteki haberlerde hem bu duruma değiniliyor hem de AKP’nin kuruluşundaki ilişkilere.
“TBMM'de okunan hükümet programına göre, beklenen en büyük işlerden biri, AB’ye üyelik için gereken koşulların yerine getirilmesi. Bu koşullar arasında, ifade ve konuşma özgürlüğünü genişletmek için gereken Anayasa değişikliği de yer alıyor. Bu değişikliklerin bir bölümünün, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık görevini üstlenebilmesi için yapılması bekleniyor. Recep Tayyip Erdoğan şu anda hükümette yer almamakla birlikte geçtiğimiz günlerde Avrupa başkentlerinde Türkiye’nin gerçek lideri olarak kabul gördü. Erdoğan Türkiye’nin AB üyeliğine destek toplamak için birçok Avrupa başkentini ziyaret etti.”3
İfade ve konuşma özgürlüğünden bu günlere… Belediye Kanunu çıkarılırken gerekçelendirilen “kamu yönetiminde demokratikleşme”, “temsili demokraside halkın yerel kamusal menfaatlerinin teminatı”, “halkın katılımı”, “özerkliğin gerektirdiği bağımsız karar alma, açıklık ve katılım sağlama mekanizmalarına sahip olma” sözlerinden bu günlere...
“Nereden nereye?”
- 1. Söylemler, Boston Üniversitesi Profesörü Augustus Richard Norton tarafından, Graham E. Fuller’in “Yükselen Bölgesel Aktör: Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabının “Takdim” yazısından…
- 2. Bu söylemler de aynı kitapta Fuller’den.
- 3. https://www.amerikaninsesi.com/a/a-17-a-2002-11-28-1-1-87877097/800770…