Erdoğan konuşuyor, kadınlar ölüyor!

Erdoğan'ın, bir törende yaptığı konuşma kadınların çok tepkisini çekti. Berfin Özek’in failine verilen cezayı az bulurken hakimlere parmak sallayan Erdoğan, 'ceza verirken kanunları değil, vicdanlarını dikkate almaları gerektiği' fetvasını verdi ama yargının sorunu vicdansızlıktan önce yasaları uygulamamalarıyla ilgili. Serap Emir, iktidarın kadınlar konusundaki bozuk sicilini…

soL - Serap Emir

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz gün engelli yurttaşlarla ilgili düzenlenen bir törende, o bilindik kadın ve aile odaklı konuşmalarından birini yaptı.

Konuşmanın özellikle gençlerin evlenme yaşı ve evlilik dışı birlikteliklerle ilgili olan kısmı, sosyal medyadan çokça tepki gördü. Kimi insanlar #EvlenmiyorumÇünkü etiketiyle konuyu evlilik masrafları ve zorlu hayat koşullarına indirgerken, evlenmeyen bekarlardan vergi alınacağı yönünde asılsız bir haber üzerine EYT ironili #EvlilikteYaşaTakılanlar etiketi, sosyal medyada gündem oldu. 

Erdoğan, dinsel dogmaların evde kalmış gençlere etki etmeyeceğini düşünmüş olacak ki, konuşmasında aileleri “günâhkar” çocukları için harekete geçmeye çağırdı. “Böyle bir şey olabilir mi…” idi “… yaaa!” ve aileler derhal bu işe al atıp çocuklarını bir an önce evlendirsindi. Konuşma daha çok bu yönleriyle “bekarların” tepkisini toplamış olsa da, esasında geri kalan kısmın vehameti bu kısmı aratmayacak ölçüde. 

KONUŞMANIN GERİSİ: HAZIR 'AİLE' DEMİŞKEN, KADINLAR…

Erdoğan, içimizde yedi yıl öncesinin o bilindik öfkesini uyandıran nidasını ("Böyle bir şey olabilir mi yaaa!") attıktan sonra, hazır lafı “aile”den açmışken, konuyu kadınlara getirdi.

Kadına yönelik şiddetin ülkenin adını lekelediğine ve aile kurumunu zedelemeye “bahane” edildiğine değinen Erdoğan, böylece daha konunun girişinde niyetini belli etmiş oluyordu. Tıpkı şirketinin markasını düşünen bir patron gibi, kadın cinayetleri başlığında Erdoğan da katledilen kadınlardan çok, muhtemelen “şahsının” prestijini düşünüyordu.

Şahsı için bakınız: 


Ancak sözü burada keserse gelecek tepkileri tahmin etmiş olacak ki, az sonra, bu gerçek niyetinin üzerine Berfin Özek örneğinden kurduğu demagojiyi serpiştirecek ve bir güzel, kadına şiddet faillerine verilen cezaları eleştirecekti. Üstelik bunu yaparken Berfin’in erkek arkadaşıyla birlikte yaşadığı detayına yer vermeyi de unutmadan… 

BÖYLE ZİHNİYETE BÖYLE SORU

Devamında ise şöyle soruyordu Erdoğan: “Sizin kızınıza yapılsa aynı cezayı mı verirsiniz?” AKP’li Cumhurbaşkanı esasında bu soruyu sorarak derdini daha iyi anlatmaya çabalıyordu. Kadınları ancak birilerinin kızı, eşi, kız kardeşi, çocuğu olduklarında, yani aile bağları içinde anlamlı ve korunmaya değer görenlerle, anlayacakları dilden konuşuyordu aslında. Böylece birilerinin bilmem nesi değil, sadece Berfin, yalnızca Şule olmanın, AKP zihniyetinde şiddetten korunmaya değer görülmediğini de bir kez daha ilan etmiş oluyordu. 

CEZA HUKUKU 101: KANUNİLİK İLKESİ

Konuşmanın devamında Erdoğan, Berfin Özek’in failine verilen cezayı az bularak hakimlere parmak salladı. Kadınları katledenlerin mahkemelerde indirimlerden indirim beğendiği ve hatta şartlı salıverildiği ülkemizde, faillere verilen cezaların azlığını tartışacak değiliz. Elbette cezalar az, elbette failler en üst hadden cezalandırılmalı. Ancak faillerin “10 gün uzaklaşırım, 11. gün yanındayım” rahatlığında konuşabildiği ve yasaların kadınları korumaya yetmediği bir düzende, meselenin yalnızca birtakım "ileri yasalar" yaparak çözülebilecek basitlikte olmadığını söylemek zorundayız.

Gericiliğin dört bir koldan saldırarak kadına istediğinde evi, istediğinde kötü çalışma koşullarını gösterdiği bir düzende, kadınları özgürleştirecek olanın hukuki zemine sıkıştırılmış bir hak mücadelesi değil; haklarımıza da sahip çıkarak yürütülecek toptan bir düzen değişikliği mücadelesi olduğunun altını kalın kalın usanmadan çizmek gerekiyor. 

Peki AKP’li Cumhurbaşkanı ne diyor bu konuda? Erdoğan, hakimlere epey bir esip gürledikten sonra onları ceza verirken kanunları değil, vicdanlarını dikkate almaları gerektiği konusunda talimatlandırıyor. 

Oysa hukuk fakültelerinde ikinci sınıfta verilen Ceza Hukuku Genel Hükümler dersinin ilk konusudur, "suçta ve cezada kanunilik" ilkesi. Yargıçlar toplanan deliller ışığında sanığın suçlu olup olmadığına kanaat getirebilirler ve ceza hukukunda bir serbesti aranacaksa yeri burasıdır; ancak yargıçlar ceza verirken kanunlarda belirlenmiş alt ve üst sınırlara uymak zorundadırlar. Bir Cumhurbaşkanı'nın bu çok temel hukuk ilkesini bilmediğini düşünmek istemiyoruz. Dolayısıyla geriye tek bir olasılık kalıyor: Bilip de bilmezden gelme, demagoji yapma ihtimali.

AKP’NİN BOZUK SİCİLİ

Öte yandan bu tutuma demagoji dememizin bir diğer sebebi AKP’nin kadınlar konusundaki bozuk sicili. Gezi’nin ön günlerindeki gibi, zaman zaman ivmelense, zaman zaman geri düşse de özünde kadın düşmanı gerici söylem AKP’lilerin ağzından hiç eksik olmadı. Birkaç örnek vermek gerekirse;

  • Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, "Kadın herkesin içerisinde kahkaha atmayacak" dediğinde yıl 2014’tü.

  • Dönemin Başbakanı Erdoğan, Hopa eylemleri sırasında polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş için “O kadın mıdır kız mıdır belli değil” dediğinde yıl 2011’di. 
  • Bundan iki yıl sonra, 7 Kasım seçimleri öncesinde ise, yine Başbakan Erdoğan; “Kız ve erkek öğrenci aynı evde olmaz, denetleyeceğiz” diyerek, "kızlı - erkekli evler" başlığını ülke gündemine sokmuştu.

  • 2013 yılında AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, bir haber spikerinin dekoltesini diline dolayarak, “Dün bir kanaldaki, yarışma programında sunucu öyle bir kıyafet giymiş ki olmaz bu yani. Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı. Dünyada da kabul edilemez” demiş ve ardından yapımcı şirket, program sunucusu Gözde Kansu'nun işine son vermişti.

  • AKP kadınların kürtaj hakkına göz dikip, Erdoğan, “Her kürtaj bir Uludere’dir” gafını yaptığında ise yıl 2012 idi.

  • Bugünküne benzer bir çıkışla, Erdoğan “en az üç çocuk” nasihatinin bilmem kaçıncı tekrarını yaparak, insanların burnundan getirdiğinde de yıl 2013’tü.

Bu örneklere, AKP zihniyetinin ana arterleri olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fetvalarını ve tarikat şeyhlerinin kadın düşmanı açıklamalarını da eklemeye kalksak, listenin sonunu getiremeyiz. O günlerden bugünlere AKP; kadının bedenine, özgürlüğüne, dekoltesine, kahkahasına, kiminle nasıl yaşayacağına, ne zaman evleneceğine karışmamayı öğrenmekte milim yol alamadığı gibi, kadına baktığında ya çıplaklık ya da “cefâkar anne” ve “münasip eş” görmekten de kurtulamamıştır. 

KOL KIRILSIN YEN İÇİNDE KALSIN, AMAN ÜLKEMİZİN İTİBARINA BİR ŞEY OLMASIN

Öte yandan her ne kadar “yeri geldiğinde” kürsülerden kadına şiddeti lanetleseler de, AKP için kadına yönelik şiddet, yalnızca ülke prestijini zedeleyen istatistiklerden ibarettir. Bu nedenle kadına şiddetle başladıkları her cümlelerinin sonu ülkenin itibarı ile bitmektedir.

“Ülkenin itibarı” için ellerinde oyuncak ettikleri TÜİK verileri yetmezmiş gibi, her önlerine gelen istatistiği kendilerince yorumlayarak utanmadan kadın cinayetlerinde “şahıslarına” iyi karne çıkarabilmektedirler

Daha geçtiğimiz ay, “Yerel Yönetimlerde 6. Kadın Şurası”nda konuşan AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine aile-kadın-çocuk üçgenli bir girizgahtan sonra, kadın cinayetlerine dair, "İstisnai bir takım olayları büyüterek, bu güzel fotoğrafı gölgelemeye çalışanlara izin veremeyiz” demişti.

AKP’NİN ETEĞİNDEKİ TAŞLAR

Bununla birlikte AKP’nin kadın konusunda atacağı herhangi bir adım bu ülkede hamasetten öte gidemez. Şiddet gören erkeği şiddet mağduru kadından uzaklaştırdığı için, kadını şiddetten koruyan tek yasa olan 6284’ü aileyi parçalamakla itham eden bir zihniyetten söz ediyoruz. Sadece bununla da kalmıyorlar; TÜİK’in bile gizleyemediği kadın işsizliğine rağmen, bir süredir kadınların nafakasını tartışıyorlar. Geçtiğimiz gün açıklama yapan Adalet Bakanı ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlarının sözleri, bir süredir gündemde olan bu konuyla ilgili AKP’nin adım atmaya hazırlandığını gösteriyor. 

KOMÜNİST KADINLARDAN EMEKÇİ KADINLARA ÇAĞRI: YALNIZ DA DEĞİLİZ ÇARESİZ DE!

Kadınların patronlarca düşük ücretlerin, kayıtdışı ve güvencesiz çalışmanın öznesi yapıldığı bugün, bir de nafaka haklarını ellerinden almak kadına şiddet olgusunu daha da arttıracaktır. Böylece şiddetle güçsüzleştirilen kadın, toplumda daha kolay sömürülebilir bir konuma itilecek ve bu durum en çok patronlara yarayacaktır. AKP’nin tartışmaya açtığı her kadın hakkından, attığı her kadın düşmanı adımdan, güttüğü her gerici siyasetten en çok sermaye sınıfı memnundur. Her 8 Mart’ta, 25 Kasım’da şirket vitrinlerini duygu yüklü kadın videoları ile süsleyenler, konu kadın düşmanı politikalara geldiğinde sus pustur. Çünkü işlerine gelmektedir; çünkü tüm bu tırpanlamalarla, işçilerin bir yarısı onlar için çok kolay lokma haline gelmekte, diğer yarısının koşulları ise daha da dibe çekilebilmektedir. 

Bugün ekonomik krizin emekçilere ödetilmek istenen faturasında işten çıkarmalarla, 12 saati aşan fazla mesailerle, ücretsiz izinlerle, asgari ücretin altında çalıştırmalarla kadın emekçilerin payına yüklüce bir miktar düşmekte. Bu noktada ne patronların yapacağı hak gasplarına, ne onların meclisteki temsilcilerinin çıkardığı yasalara karşı çaresiz de değiliz, yalnız da. Geçtiğimiz gün için, Komünist Kadınların tüm emekçi kadınlara yaptığı çağrı, tam da hissettiğimiz yalnızlığı ve çaresizliği dindirmek amacını taşıyor:

“Aynı işi daha düşük ücrete yapmaya zorlanan kadınlar! Hamile kaldığı için işten çıkarılanlar! Süt iznini kullanmasına izin verilmeyen ya da bu nedenle yarı zamanlı çalışmaya zorlananlar! Kriz dönemi bahanesiyle sözleşmeleri yenilemeyen, işyerlerinde tacize, baskıya maruz kalanlar! İşyerinde kreşleri kapatılan, pahalılığın küçülttüğü mutfaklarda mucizeler yaratmaya çalışan emekçiler! Çağrımız size! Kriz fırsatçılarını ve sömürücüleri ihbar edelim! Yaşadığımız haksızlıkları teşhir edelim ve bunlara karşı birlikte mücadele verelim!"

İşyerlerinizde yaşadığınız tüm hak gasplarını Patronların Ensesindeyiz Ağı'na ihbar etmek için:

0541 940 0514 nolu hattı arayın, patronlarinensesindeyiz.org adresine başvurun.

Unutmayın yalnızlığa ve çaresizliğe mecbur değiliz; bir araya geldiğimizde güçlüyüz!"