Sayıları işkencede konuşturan bakan Soylu

İçişleri Bakanı açıkladı: Kadın cinayetlerinde durumumuz Avrupa’dan iyi.

Kabaca şöyle: 2018’de 279, 2019’da (ilk 10 ayında aslında!) 318 kadın cinayete kurban gitmiş.

Oran olarak bakıldığında ülkemizde kadın cinayeti oranı BM sayılarına göre 2018’de 3.8 imiş. Avrupa ortalaması 7!

2018’de Türkiye’de yüzbin nüfus başına öldürülen kadın sayısı 3.8 iken, Avrupa’da bu 7.

Hadi allahsız feministler bunu da açıklayın bakalım.

Soylu sözü burada bırakmış, bırakmayabilirdi.

Aynı Birleşmiş Milletler verilerini 4 ay önce değerlendiren Melih Altınok şu sayıyı öne çıkarmayı tercih etmişti: BM verilerine göre öldürülen her 10 kişiden 8’i erkek!

Gerçekten de “cinayete kurban gidenlerin sayısı” konulu istatistiklere ilk bakış (Altınok ve Soylu gibilerin bakışının bununla sınırlı olacağını da unutmayalım) “yahu asıl öldürülen erkekler, kadın cinayetleri diye bir şeyle niye uğraşılıyor bu kadar” da dedirtebilir.

BM istatistiklerine karakolda işkence altında ifade imzalatan bakan aynı dönemde cinayete kurban gitmiş erkeklerin sayı ve oranını açıklamayı herhalde mahkemeye bırakmış. 2018’de ülkemizde “erkek cinayeti” (!) sayısı 3300.

Yani neredeyse öldürülen kadınların 10 katı sayıda erkek öldürülmüş.

E tamam o zaman.

SAYILAR KONUŞUYOR DA SİZ YANLIŞ ANLIYORSUNUZ

Bakan Soylu’nun “kadın cinayetlerini” dert etmesi için bir neden kalmamış gibi görünüyor. Hatta Altınok kafalılara kalırsa “erkek cinayetlerine” yoğunlaşmanın zamanı gelmiş!

Küçük bir sorun var tabii. Kadın cinayetlerinden söz ederken sözü “erkek cinayetlerine” getirmek için can atanları durduran bir sorun. Cinayet istatistiklerine failler açısından bakıldığında sadece Türkiye’de değil, dünyada da kadınlar değil erkekler cinayet işliyor! İşlenen cinayetlerin dünya ölçeğinde sadece yüzde 5’ini kadınlar işliyor. Türkiye’de de oran buna yakın.

Soylu’nun işkence seansına dönersek...

Sanığa soruldu: Karakoldaki ifadelerini kabul ediyor musun? Kadınların on katı erkek öldürüldü 2018’de demişsin doğru mu?

Sanık yanıtladı: Doğru.

Sanığa soruldu: O zaman kadın cinayetlerinin bir sorun olmadığını da söylüyorsun?

Sayılar yanıtladı: Hayır. Aptallaşmayın!

Sayılar asıl neleri anlattı 2018’e dair, buna geçelim.

Bu konuda mantıklı bir şeyler söyleyebilmek için ölenlerin sayılarından önce öldürenlerin sayılarına bakmak lazım!

Daha önemlisi, üstelik bu elimizde verileri olan bir şey, öldürenlerin öldürülenlerle ilişkilerine ilişkin sayılara bakmak lazım.

Polis Akademisi Yayınları’nın “Dünyada ve Türkiye’de Kadın Cinayetleri, 2016-2017-2018 Verileri ve Analizler” başlığını taşıyan raporuna göre 2018’de öldürülen kadınların yüzde 63.5’unu eşi, kocası ya da sevgilisi öldürmüş. Yüzde 32’si ise bir akrabasının elinde can vermiş!

Ülkemizde 2018’de öldürülen kadınların sadece yüzde 4.5’i eşi ya da akrabası olmayan birisi tarafından öldürülmüş!

KATİL TANIDIK… TANIDIK GELMİYOR MU?

Dünyadaki durumla karşılaştırmayı pek seviyor ya Soylu. Bu oranı da karşılaştıralım.

2018’de Türkiye’de öldürülen kadınların yüzde 95.5’u sevgilisinin ya da bir akrabasının elinde can vermiş. Dünya ortalamasıysa yüzde 58!

Soylu’nun işkence altında ifade imzalattığı BM’nin 2019 yılında yayımladığı raporunda 56 ülkeden toplanmış verilerle verilen oran bu.

Soylu bir bakan değil de ödev hazırlayan bir ilkokul öğrencisi olsaydı, bu akıl yürütmesi nedeniyle ayıplanırdı. Kadınların Türkiye’de oran olarak dünyaya fark atan şekilde sevgilileri ya da akrabaları tarafından öldürüldüğünü ortaya koyduğumuzu not edelim şimdilik.

Soylu’nun verdiği sayıların yorumlanması görevi yine de önümüzde duruyor.

Avrupa’da 2018 yılında cinayet kurbanı kadın oranı yüzbinde 7 iken, Türkiye’de yüzbinde 3.8.

Soylu bunu “Türkiye’nin kadın cinayetleri açısından Avrupa’dan iyi durumda olduğuna” yoruyor. Peki neye yormalı?

Çok açık değil mi? Kadın cinayeti dediğimizde asıl kastettiğimiz şeyi yani kadınların sadece kadın oldukları için ve eşleri ya da aileleri tarafından öldürülmesi durumunu bir an unutarak baktığımızda Avrupa’da daha çok kadının öldürüldüğünü görüyoruz!

İYİSİNİZ İYİ, EŞİTSİZLİK SAYESİNDE DAHA AZ ÖLÜYORSUNUZ!

Ama... Çok açık değil mi? Aslında bu yine bildiğimiz eşitsizliğin ürünü.

Soylu’nun “Türkiye’de kadın cinayetleri Avrupa’dan az” derken pas geçtiği nokta yani…

Türkiye’de öldürülen kadınların en iyimser hesaplar sadece yüzde 10’unun cinsiyetçi, gerici ideolojinin toplumsal izdüşümünün doğrudan uzantısı olmayan nedenlerle öldürüldüğünü söyleyebiliriz. (Failin ölen kadının eşi ya da akrabası olmasının bundan başka bir anlamı yok!)

Kadınlar Türkiye’de gerici şiddetsever dokunun ürünü olan ‘kadın cinayetlerinin’ dışında öldürülmüyor.

Kadının toplumsal hayata katılımı ile ilgili bir sorun, işkence yaptırılan sayılara dönüldüğünde bir üstünlük (!) haline geliyor.

Kadınların işgücüne katılım oranına bakın: Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı 2017 yılı verileriyle 33.59. Bu değer Avrupa bölgesinde yüzde 63’a yaklaşıyor.

Sayılara işkence etmeyelim, dansözlük de yaptırmayalım tabii… Ama şunu söylediğimizde hiç abartmış olmuyoruz: Soylu’nun dediği gibi her yıl Avrupa’da öldürülen kadınlardan daha azı Türkiye’de öldürülüyor, kadınların toplumsal hayata katılımıyla orantılı bir “fark” bu. Üstelik kadınlar toplumsal yaşamdan uzak tutuldukları halde, aynı oranda da beladan uzak kalmış olmuyorlar. Gericilik belası onları evlerinde hatta yatak odalarında buluyor.

Tekrarlayalım, Soylu’nun karşılaştırdığı sayılarda az olan Türkiye’deki kadın cinayetleri ama bu daha az olan sayının neredeyse tamamı en kesin anlamıyla “kadın cinayeti”. Bir başka kadın tarafından ya da çalıştığı yerde, ya da mafyaya katıldığı için, ya da sokakta birileriyle kavga ettiği için değil, kocası, sevgilisi ya da ailesi onu öldürmeye karar verdiği için ölen kadınlar.

Başta üzerinde durduğumuz, “maktüllerin değil faillerin sayılarına bakma” konusuna dönelim.

‘BENİ KORUYUN’ DİYENLER ÖLDÜRÜLÜYOR

Önce Soylu’nun Mart ayında yukarda andığımız raporun tanıtım toplantısında yaptığı konuşmadan bir bölüm:

“Failler açısından dikkat çeken bulgulardan birisi, kadın cinayeti işleyenlerin yüzde 86.5'inin daha önce hiçbir sabıkasının olmadığıdır. Bunun altını çizmek gerekir. Bu vakaların önemli bir kısmında hadisenin aniden geliştiği, hadisenin öncesinde kadının herhangi bir şiddet şikayeti başvurusu olmadığı durumlar azımsanmayacak sayıdadır.”

2018 yılında 279 kadın öldürülüyor ve bunları öldürenlerin yüzde 86.5’inin sabıkası yok. Yani daha önce hiçbir suç işlememiş, en azından işlediği suç yüzünden ceza almamış, sabıkası olmayan bir katilin elinde can veren kadınlar, tüm öldürülen kadınların yüzde 86.5’unu oluşturuyor.

Soylu da bunu güzel güzel söylüyor. Hatta bu durumu neredeyse “yani aslında hiç de öldüreceği yokmuş adamların, belli ki şeytan dürtmüş” diye yorumlayacak.

Yetmiyor, “vakaların önemli bir kısmında daha önce polise bir başvuru olmadığını” söylüyor.

Muhteşem değil mi!

Önemli kısmı daha önce polise başvuruda bulunmamış. Önemli olmayan (!) kısmına ilişkin aynı raporda bir bilgi yer almıyor.

Ama örneğin 2012 yılı verileriyle yayımlanmış bir çalışmaya göre, o yıl öldürülen kadınların yüzde 10’u daha öne polis koruması talep etmiş!

Önemsiz (!) bir oran gerçekten de. Öldürülen her 10 kadından birisi “beni koruyun” diye yalvarmış… Ve İçişleri bakanı burada bir sorun görmüyor.

Bu düzende polisin görevi düzeni korumak, kadınları değil.

İçişleri bakanının görevi de sayılara işkence ederek, kadın yürüyüşçülere saldıran polisine özürler bulmak, suçu önlemek değil.