20 yıl sonra sermaye İstanbul'u depreme teslim etmiş durumda

17 Ağustos 1999’da gerçekleşen büyük Gölcük Depremi sonrasında resmi rakamlara göre 18 bin 373 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 40 binin üzerinde yurttaşımız yaralanmış ve 505 yurttaşımızsa sakat kalmıştı. Gölcük Depremi’nden 20 yıl sonra İstanbul’da deprem riski güncelliğini koruyor. Hükümet, TOKİ ve inşaat patronlarıyla el ele insanları bir kere daha yıkıntıların altına gömmeye hazırlanıyor.

soL - Kaya Emre Uzmay

Alman sismolog Prof. Dr. Marco Bohnhoff, dün yayımlanan bir söyleşide İstanbul'da beklenen depremin kesin olduğunu vurgulamıştı. Sismolog Bohnhoff, depremin 7,0 ile 7,4 arasında bir büyüklükte olacağını söyleyerek “Mesele İstanbul'da bir deprem olup olmayacağı değil, çünkü olacak. Asıl büyük soru işareti ne zaman olacağı konusunda” demişti.

İstanbul’da bir depremin gerçekliği tartışılırken, geçtiğimiz on yıllar kentin sermayeye denetimsiz bir şekilde teslim edilmesine ve deprem için biriktirilen kamu kaynaklarının sermayedarlara teslim edilmesine sahne oldu.

ÇADIR ALANLARININ NEREDEYSE TAMAMI YOK OLDU

18 bine yakın yurttaşımızı kaybettiğimiz Gölcük Depremi’nin üzerinden 20 yıl geçmişken olası depremin zararlarının en aza indirilmesi herkesin kaygısı oldu ama hükümetin ve patronların böyle bir gündemi yoktu. Gölcük Depremi'nden sonra İstanbul’da deprem için 480 tane çadır alanı belirlenmişti. Çadır alanı olarak belirlenen alanlar için genellikle yeşil araziler ve boş araziler tercih edilirken bu alanlar sonraki yıllarda bir rant kaynağı olarak görüldü ve yüzde 90’ına yakın bir bölümü imara açıldı.

Daha önce soL’a konuyla ilgili değerlendirmede bulunan dönemin İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe, “Bu alanların kimi AVM, kimi lüks konutlar için kullanıldı. Bu da bir milyon insanın evsiz kaldığı bir ülkede insanların kalabileceği bir çadır alanının bulunmadığı anlamına geliyor. Kalan yüzde 10’luk alanın ise çok büyük bir kısmının sahil bantları olduğu bir gerçek. Bu alanlarda doğa verdiğini geri alabilir” yorumunda bulunmuştu.

ÇADIR ALANINA DEĞİL AVM’YE SIĞINILACAK

İstanbul’daki çadır alanlarının ranta kurban verilmesinin iyi bir örneği Bostancı’daki 180 çadır kapasiteli alana inşaa edilen “Pragon Residence”. Bir başka örnek, Ortaköy’de bulunan 185 çadır kapasiteli Ermeni Vakfı’na ait arazide inşa edilen rezidans. Abide-i Hürriyet Parkı’nda 700 çadır kapasiteli alana inşaa edilen ‘Avrupa’nın en büyük adalet sarayı’ olmasıyla övünülen Çağlayan Adliyesi'ni de unutmamak gerek.

Devlet Malzeme Ofisi’nin Üsküdar’daki 270 çadır kapasiteli alanıysa sonradan özelleştirme idaresinin imar planını değiştirmesi üzerine Medeniyet Üniversitesi'ne dönüştürülmüştü.

1999 yılında belirlenen 480 çadır alanında yapılan incelemeler buralarda bolca AVM, rezidans ve lüks site inşaa edildiğini gösteriyor.

SERMAYE İNSANLARI MOLOZLARA GÖMMEYE KARARLI: ‘KUMU DENİZDEN ÇALDIM’

Ağaoğlu Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ağaoğlu, 2009 yılında yaptığı bir açıklamada 1970’lerde Anadolu yakasında yapılan çoğu inşaatın malzemelerini kendisinin sattığını söyleyerek sorumlu olduğu binaların ‘kağıt gibi yıkılacağını’ söylemişti. İnşaatlar için kumları Marmara Denizi'nden, demirleri hurdadan çektiğini söyleyen Ağaoğlu, “tüm firmalar aynı şeyi yapıyordu. Deprem olursa İstanbul'a ordu bile giremez, ölen şanslıdır” demişti. Bu sözlerdeki ağır trajedi ise Ağaoğlu'nun bunları yeni rant ve yağma alanlarında yapılacak inşaatlara talip olurken söylemesiydi. 

BİNALAR İMAN KUVVETİYLE AYAKTA DURUYORMUŞ

Ağaoğlu aynı demecinde “Tüm firmalar böyle çalışıyordu. Belki karamsar bir tablo çiziyorum ama ilkokuldan bu yana işin içindeyim. İşin mutfağında yetişen biri olarak söylüyorum ki mevcut yapı stoğunun yüzde 70'i deprem açısından güvenli değil. Binalar resmen iman kuvveti ile ayakta duruyor. Binaların 17 Ağustos'ta nasıl karton gibi yıkıldığını unutmamak lazım” sözlerini kullanırken “En lüks semtlerdeki o süslü püslü binalar için konuşuyorum çoğu sadece tuğla üstünde duruyor, içleri gitmiş. 1970'li yıllar, sanayağ ve benzinin karneyle alındığı zamanlardı” demişti.

Ağaoğlu’nun tepki çeken açıklamalarını daha sonrasında diğer inşaat partronları da tekrarlamıştı.

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ: DEPREM VERGİSİ

Gölcük Depremi’nin ardından toplanmaya başlayan deprem vergisi ilk başta geçici olarak toplanıyordu. Daha sonrasında 2009’da kabul edilen bir yasayla vergi devamlı hale gelmişti. Elekronikten gıdaya kadar hemen hemen her üründen alınan ‘deprem vergisi’nin akıbeti gene 2011’de Van Depremi’nin ardından merak edilmişti.

570 yurttaşın hayatını kaybettiği 2 bin 555 kişinin yaralandığı Van Depremi’nin ardından depremzedeler -10 derece sıcaklıkta çadırsız, barınaksız kalmışken tekrar gündeme gelen deprem vergisine dair açıklama dönemin AKP’li Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’den gelmişti.

Dönemin AKP’li Bakanı Ergün, yaptığı açıklamada “‘Deprem vergisi' diye bir vergi yok” demiş ve Deprem vergisine ne olduğunu sormanın siyasi istismar olduğunu savunmuştu.

1999 yılından 2011 yılına kadar toplanmış olan paranın 40 milyar lira olduğu tahmin ediliyor.

ÖNCE DEPREM SONRA TOKİ

TOKİ’nin ‘deprem konutları’nın güvenilirliği geçtiğimiz yıllarda sıkça sorgulanmıştı. AKP ve TOKİ yetkilileri TOKİ konutlarının dayanıklı olduğunu iddia etse de, fay hattı ve dere yatağı üzerine yapılan konutlar dökülmeye devam ediyor.

TOKİ konutları 2012’de Batman’daki sel sularının ardından kısmi olarak çökmüş, Kütahya’da da fay hattı üzerine TOKİ konutları inşa edildiği ortaya çıkmış Samsun’da yaşanan sel felaketininde TOKİ konutlarında 6’sı çocuk 8 kişi hayatını kaybetmişti.

DEPREMZEDE MİSİNİZ? O ZAMAN TOKİ’YE BORÇLANMAYA HAZIR OLUN

TOKİ, 2012’de Simav’daki depremin ardından evleri ağır hasar görenler için 6 ay gibi kısa bir sürede Muradınlar Mahallesi’nde toplam 928 kalıcı konut yapmıştı. Depremzedeler, büyüklüğüne ve mevkisine göre fiyatı 67 bin lira ile 88 bin lira arasında değişen, ilk 2 yılı ödemesiz 20 yıl vadeli, depreme dayanıklı konutlara kurayla yerleşmişti. Evlere yerleşen depremzedelerden daha sonrasında 12 bin liraya kadar ek ödemeler istenmişti.

2014’teyse Elazığ’da depremzedeler için yapılan konutlar çökmeye başlamıştı. Evler çökmeden önce de konutlarda kalanlar, konutların oturmaya elverişli olmadığını, kaloriferlerin çalışmadığını sürekli dile getirmişlerdi.

AKUT: ‘İNSANLARIN DEPREM HAZIRLIĞI YOK’

AKUT geçtiğimiz günlerde “Deprem Farkındalık ve Bilinçlendirme Araştırması” yayımladı. AKUT’un 26 ayrı bölgede yaptığı araştırmasına göre, olası bir depreme karşı hazırlık durumunun sorgulandığı bölümde katılımcıların yüzde 55’i, “herhangi bir hazırlığının olmadığını” belirtti. 

AKUT’un araştırmasına katılanların yüzde 43’ü olası bir depremde “evlerinin hasar göreceğini- yıkılacağını düşünürken”, bu konuda her 4 katılımcıdan 1’i de kararsız kaldı.