İyi gazeteciliğin güç kazanması şart. Değil katliamlar, Zübeyde Ana'nın bir damla gözyaşına sebep olmaya tahammülümüz yok.
Özkan Öztaş
Konu öyle gerektiriyorsa gazetecilik, doğru yapıldığında insanların acılarını aktarma, böylece, bazen bir nebze de olsa acılarına, duygularına ortak olma işi.
Öte yandan gazetecilik, yanlış yapıldığında, insanların acılarını katlamaya da yol açabilecek bir iş.
Ömer'in ailesinin başına, maalesef, ikincisi geldi.
15 yaşındaki Ömer Girgin, Kocaeli'nin Körfez ilçesinde sanayide çalışıyordu. Sobayı yakmak istedi. Tiner alev aldı. Ömer yandı. 11 gün hastanede tedavi gördükten sonra yaşamını kaybetti.
Ömer'in öyküsünü 16 Aralık'ta soL'da aktarmıştık: Bir çocuk işçinin ardından: 'Ödeşmeden bitmez bu ömür!'
Yoksulluk ve çaresizlik içindeki Ağrılı Girgin ailesi, okul çağındaki Ömer'in parasızlık yüzünden çalışmak zorunda olduğunu, yaklaşık iki yıldır da aynı iş yerinde çalıştığını anlatmıştı.
21 Aralık günü Ömer'in dayısı, Yusuf Aniği, telekonferans araması yaptı. Ömer'in annesi Zübeyde Girgin de yanındaydı. Zübeyde Ana, üzgün, kızgın ve feveran içinde, "Me pereyê xwînê negirt, em ê negirin" dedi.
"Biz kan parası almadık, almayız."
İsmail Saymaz'ın yazısında avukatın 'kan parası' iması
O gün, gazeteci İsmail Saymaz, Sözcü'deki köşe yazısında Ömer'in ölümünü konu etmişti.
Saymaz, Ömer'in çalıştığı işyerinin sahibinin ve avukatının olayla ilgili ifadelerine yer verdi. "Ömer’in bisikletini boyayacak kadar elinden esnaflık geldiğini anlatan [avukat], utandıran bir savunma yaptı" diyen Saymaz, avukatın Ömer’in ölümünden sonra patronun aileyle irtibat kurduğunu ve "maddi ve manevi olarak ailenin yanında olduğunu" söylediğini aktardı ve "Kan parası verildiğini ima etti" dedi.
Saymaz'ın yazısı, tutanaklara geçmiş ifadelerin aktarılmasını içeriyordu. Üstelik, Saymaz, yazıda kullandığı ifadelerle açıkça tarafını ortaya koymuş, çocuk işçiliğini eleştirmiş, avukatın savunmasını "utandırıcı" olarak nitelemişti. Gazetecilik yapmıştı.
Ne idüğü belirsiz haber hesaplarının çarpıtması
Fakat günümüzde haberler, gazetecilerin elinden çıksa da, gazeteciler tarafından yaygınlaştırılmıyor.
Twitter'ın "karanlık" haber hesapları devreye girdi:
Darkwebhaber, Solcu Gazete, Etkili Haber, Haber Service, Gündemisyen, Olaylar TV...
Tamamen birer Twitter hesabından ibaret olan, bu mecranın doğasına uygun olarak 1-2 cümlelik haberleri çok hızlı bir şekilde atan bu hesaplar, Ömer'in ailesinin kan parası aldığını kesin bilgi olarak yazıp, altına da kaynak olarak İsmail Saymaz'ın ismini eklediler.
Girgin ailesi, işte bu mesajları görmüş, telefona sarılıp bizi aramıştı.
'Kan parası' basit mesele değil
Mesele, ailenin "haksızlığa uğradığını" hissetmesinden ibaret değil. Kan parası, netameli bir konu.
Zira kan parası, Kürt emekçilerin yoğun yaşadığı illerde kültürel olarak önemli bir kavram. Zaman zaman aileler arasında çatışmaları çözen, zaman zaman da çatışmalara sebep olan bu konu, esasında taraflar arasında yaşanan bir sorunu manevi olarak çözmekle beraber zaman zaman sorunun üstünü örtmek için de kullanılabiliyor.
Kan parası, yeri geldiğinde, aşiret kavgalarının konusu olabiliyor, yeri geldiğinde, yakın akrabaların arasına nifak tohumu sokabiliyor.
Girgin ailesinin böylesine feveran içine düşmesi de bundan.
'Gerekirse komşularımızdan dileniriz, yine de kan parası almayız'
Zübeyde Girgin ve Yusuf Aniği, telekonferans görüşmemizde, herhangi bir şekilde kan parası almadıklarını, yaşanan olayda işyeri sahibinin bir kabahati olmadığını düşündüklerinden dolayı davacı olmadıklarını belirtti.
"İşletme sahibinin bir suçu günahı yok" dedi Zübeyde Girgin, "Yıllardır işletme sahibi ailemize yardımcı olur, sorunlarımızla ilgilenir. Bir kasıt ya da ihmal yok. Çocuk yaşta çalışıyordu Ömer. Biz kan parası ya da herhangi bir para talep etmedik. Etmeyiz de. Gider komşularımızdan dileniriz, yine de kan parası almayız. Ailemizde benzer örnekler daha önce de yaşandı, o zaman da talep etmedik. Sosyal medyada yer alan ifadeler hem kötü hem yanlış."
Saymaz: 'Sosyal medyadaki paylaşımlar esas konunun tartışılmasını engelliyor'
Konuyu İsmail Saymaz'la görüştük. Saymaz meselede birçok ayrıntı olduğunu, Ömer'in yoksulluk nedeniyle çalışmak zorunda olduğu, buna sebep olan koşulları, AKP iktidarı döneminde artan çocuk işçiliğini görmezden gelip sadece bir başlığa sosyal medyada odaklanılmasının yanlış olduğunu belirtti. Saymaz "İşyeri sahibinin avukatının maddi ve manevi olarak ailenin yanında olduğunu ifade etmesi ve ailenin kazadan hemen sonra şikayetçi olmayacağına dair adliyede imza vermesi bende bu kanaati oluşturdu. Ben de köşe yazısında ima edilen duruma yer verdim. Ancak bununla sınırlı değil bu konu" dedi.
"Bu ülkede 600 bin - o da resmi rakamlara göre- çocuk işçi var. Geçen seneye kıyasla bu sayı100 bin artmış durumda. Anne gündelik temizliğe giden, kardeş tersanede çalışan yoksul bir aile Girgin ailesi. Ömer kaportacıda çalışmak zorunda kalmış. Kan parası teknik olarak çok sorunlu bir ifade değil. Bu tür durumlarda maddi tazminat davası açılabileceği gibi manevi tazminat davası da açılabilir. Dolayısıyla kan parası denilen şeyde taraflar arasında yargıya taşınmadan bir tür manevi tazminat olarak görüldüğü örnekler var.
"Ama her şeyi bir yana bırakıp, ailenin yoksulluğunu, Ömer'in çalışmak zorunda kalışını görmezden gelip sadece sosyal medyada bunu paylaşmak doğru değil. Konuyu saptırmak olur bu."
'Karanlık' haber siteleri: Ciddi bir tehlike
Yaşananları, Girgin ailesinin "kan parası almadık" açıklamasını haberleştirmekten ibaret bırakmamalıyız. Esas konuşulması gereken, acılı ailenin trajedisini katmerlendiren Twitter hesaplarını masaya yatırmak.
Gazetecilik, halka, kamuya karşı ciddi sorumluluk taşıyan bir iş. Her ciddi yayın, sunduğu tüm bilgileri kendi iç mekanizmalarıyla teyit edip, doğruluğundan emin olduktan sonra paylaşır.
Dahası, haberin ve yayının "sahibinin" de kamu tarafından bilinir olması gerekir, ki, gerektiğinde kime yanıt verileceği, kimden hesap sorulacağı bilinsin.
Twitter'da pıtrak gibi çoğalan, bazıları milyonlarca takipçiye sahip olan hesaplar, bu kıstasların hiçbirini yerine getirmiyor.
Örneğin, Darkweb Haber hesabı. Hesap bilgisinde, darkwebdigital.com/ adresine bağlantı veriliyor. Burada bir web adresi dışında bu hesabın arkasında kimin olduğuna dair hiçbir bilgi edinemiyoruz.
Google'da arattığımızda, bir de darkwebhaber.com/ adresli bir siteyle karşılaşıyoruz. Bu sitede künye bilgisi var. Sahibi, Rıdvan Ünlü görünüyor. Görünüşe göre kendisi, "arama motoru optimizasyonu" yapan bir girişimci. Genel Yayın Yönetmeni olarak Furkan Kocatürk ismi görünüyor. Bu kişiye ait Twitter hesabı, yalnızca ara ara NFT ve kripto konulu paylaşımlar yapıyor. Haber Müdürü olarak Sebahattin Tokat ismi görünüyor. Bu ismi Google'da arattığımızda karşımıza yalnızca bir adet sonuç çıkıyor: 2022 tarihli, Ordu Aybastı yerel haber sitesinde, "Ordu’nun Aybastı ilçesinden Sebahattin Tokat vefat etti" diyen bir haber.
'Hatay'da baraj patladı' haberleri hafızalarda canlı, ama asıl risk 'Atatürk'ün evi bombalandı' haberleri
Bu hesapların kime ait olduğu belli değil. Hiçbir bilgi teyit edilmiyor. "Haber"ler bir veya iki cümleden ibaret olduğundan hiçbir bağlam verilmiyor.
Ama bu "haber"lerin, çok gerçek etkileri oluyor. Bazen bu etkiler, Türkçe dahi konuşamayan bir Kürt anasının gözyaşlarının ötesine geçiyor.
6 Şubat depreminin ardından Hatay'da "Baraj patladı, sel olacak" haberlerinin yarattığı infial, halen hafızalardaki yerini koruyor.
En azından "sahibi belli" olmasına rağmen aynı bu hesaplar gibi Twitter "yayıncılığı" yapan "gazeteci" İbrahim Haskoloğlu'nun Hollanda seçimlerinin sonuçları açıklanmadan "Dilan Yeşilgöz kazandı" diye duyurması, bu tip hesaplarca hızla yayılmış, kendisini tık avcılığına ve hızın şehvetine kaptıran çeşitli basın organları da bu iddiayı haberleştirmişti. Sonuçta Yeşilgöz seçimi kaybetti.
Kars'ta bir KYK yurdunda bir kız öğrencinin "bıçakla diğer iki öğrenciyi yaralayıp ardından intihar ettiği" haberi de bu gibi hesaplar tarafından bir gece yayıldı. soL bütün gece konuyu teyit etmek için uğraşıp, sabah saatlerinde olayın tamamen asparagas olduğunu duyurmuştu.
Ancak bunlar, yalan haberlerin yaratabileceği etkilere dair yine de görece küçük örnekler. Ülkemiz tarihinde, bu gibi çarpıtmaların çok daha trajik sonuçları oldu.
En çarpıcı örneklerden biri, 6-7 Eylül katliamı. O katliam, "Selanik'te Atatürk'ün doğduğu ev bombalandı" şeklindeki yalan haberin yayılmasıyla tezgahlanmıştı.
Meselenin çözümü, "bağımsız teyit kuruluşları" değil. soL Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Günay, bu konuyu daha önce etraflıca ele almıştı: Dezenformasyon Yasası’nda AKP’yi değil, bunu tartışmalıyız
İyi gazeteciliğin güç kazanması şart.
Değil katliamlar, Zübeyde Ana'nın bir damla gözyaşına sebep olmaya tahammülümüz olmamalı.