Ömer Girgin 15 yaşındaydı. Kocaeli'nin Körfez ilçesinde sanayide çalıştığı işyerinde sobayı yakmak isterken soba bir anda alev aldı ve alevler Ömer'i de sarınca hastaneye kaldırıldı. Kaldırıldığı hastanede 11 gün boyunca yaşam mücadelesi veren Ömer hayatını kaybetti.
Yakınlarının gözleri ışıldıyor Ömer'i anlatırken. Dayısı Yusuf, soL'a anlattı Ömeri. Hayallerini, Ağrı'dan Kocaeli'ne uzanan umut arayışlarını ve Ömer ve ailesini bir kez olsun bırakmayan yoksulluğu...
'Aşiret davası sebep oldu, Ağrı'dan Kocaeli'ne göçtüler'
Ömer Girgin Ağrı'lı. Ağrı'nın hemen yanı başında Murat Nehri'nin uzandığı yerde Hamur İlçesi'ne bağlı Kaçmaz Köyü'nde dünyaya gelmiş. Babası köydeki aşiret davasının mağdurlarından. İki aile arasında husumet çıkınca olaylar büyümüş, kanlar dökülmüş.
"Jandarma ve hakimler çok bakmadılar mevzuya. Olaya karışan kim varsa 30'ar yıl verdiler cezayı. Kurunun yanında yaş da yandı. Zaten buraları biliyorsun. Aşiret mevzusu başından yanlış. İnsanların hayatları sönüyor" diye anlatıyor Yusuf yaşananları. Ömer'in babası da cezaevine girmemek için ülkeyi terk etmiş. Geride altı çocuk ve gözü yaşlı bir anne kalmış; Zübeyde abla...
Aşiret davasından sonra ablasını ve yeğenlerini Kocaeli'ne uğurlayan Yusuf şöyle devam ediyor sözlerine: "Başlarında babaları olmayınca zor. Geçim çok zor. Bugün olmuş bir evin kirası 10 bin lira. Bir pantolon 300 lira abi. Bir anne tek başına nasıl dayanır buna? Ağrı'da iş güç zaten doğru düzgün yok. Göçtüler Kocaeli Körfez'e. Hem anne hem de kardeşleri çalışıyorlardı. Yokluktur abi. Yoksa 15 yaşında bir çocuk niye çalışsın sanayide?"
'Ağrı'dan Edirne'ye her sanayide çocuklar var'
Başka türlü olabilir miydi diye soruyorum Yusuf'a. Ömer'in hayatı başka olabilir miydi?
"Neden olmasın? Olurdu tabii. Ama bu ülkede kanun yok, devlet yok, yoksula düşküne bakan eden yok. Mesela burada biriyle kavga et, tartış. Hemen olayı kestirip atıyorlar. Sen zaten teröristsin diyorlar. Suçsuzken suçlu durumuna düşüyorsun. Millet de kendi topraklarından göçüyor başka yerlere. E buna bir de yokluk yoksulluk ekleniyor. Ömer çok başarılı bir çocuktu. Dersleri çok iyiydi. Okumak da istiyordu ama farkındaydı her şeyin. Kocaman bir adam gibiydi. Bir avukat gibi hak hukuk bilirdi Ömer. Yaşaya yaşaya her şeyi öğrenmişti. Aslında böyle durumlarda devletin bu ailelere bir yardım eli uzatması lazım. Şimdi görmüyorlar mı sanki? Ağrı'dan Edirne'ye kadar her sanayide çocuklar var. Çocukların işçi olmadığı sanayi mi var? Elinden tutan olsaydı eğer Ömer bugün yaşıyor olacaktır belkide" diyor düşünceli düşünceli.
'Sanayide işe girince okulun müdürü ustalarla görüşmeye gitti'
"Ömer okumaya hevesli ve zeki biriydi" diyor yakınları. Hatta okulu bırakıp sanayide çalışmaya başlayınca, okuduğu okulun müdürü sanayiye gitmiş. Vazgeçirmek istemiş.
Dayısı Yusuf bu süreci şu sözlerle anlatıyor: "Okul müdürü gitmiş sanayiye. Ömer bir buçuk yıldır sanayide çalışıyor. Bu dediğim olay başladığı ilk zamanlarda olmuştu. Kaporta-boya işleri yapan bir dükkanda çalışıyordu. Okul müdürü falan gitmiş sanayiye. Annesiyle de görüştüler. Annesi 'Oğlum okula git bırak sanayide çalışmayı istersen' dedi ama fayda yok ki... Ömer farkındaydı her şeyin. Çalışmak zorundaydı. Eve ekmek getirmesi gerekiyordu. Çalışmasa kira ödenemeyecek belki, mutfağa ekmek alınmayacaktı. Yaşından büyüktü Ömer. Sanki kocaman bir adamdı. Annesine okuyamacağını ve çalışmak zorunda olduğunu söylemişti. Sanayiye girdi. Okusam ne olacak demişti bir keresinde. Diplomamı alıp işsiz kalacağıma şimdiden girip iş öğrenirim demişti.
"Böyle deyince öğretmenleri sanayiye gitti. Oradaki ustalarla konuştular. Madem okuyamayacak burada sahip çıkın dediler. Uyuşturucuya, kötü bir şeye alışmasın, bulaşmasın, dikkat edin dediler. İyi bir öğrenciyi kaybettik ama iyi bir usta kazanacaksınız demişlerdi. Okulda öğretmenleri, sanayide ustaları üzerine titriyordu Ömer'in."
'Savaş dediğin topla tüfekle değil ki sadece, ekonomi savaşındayız'
Ailesi Ömer'in çalışmak zorunda kaldığını ve başka çaresi olmadığını ifade ediyor. Eğer şartlar, imkanlar olsaydı okumaya devam eder ve iyi bir öğürenci olurdu diyorlar. Son bir buçuk yıldır kaportacıda çalışıyormuş ama öncesi de var tabii. Köyde çobanlık, şehirde işçilik derken çocukluğu el kapılarında geçmiş Ömer'in.
"Yetenekli, becerikli bir çocuktu. Kim istemez okumayı. Ama bu düzen okutamadı Ömer'i. Mecbur kaldı. Şimdi insanlar sanıyor ki savaş sadece topla tüfekle, bombayla silahla yapılıyor. Öyle değil. Al işte bak. Gencecik çocuklar düşüyor toprağa. Ekonomik bir savaşın içindeyiz."
15 yaşında, henüz hayallerinin ve hayatının başında bir çocukken yaşamını kaybetti Ömer. Ağrı'nın Hamur İlçesi'ne bağlı Kaçmaz köyüne defnedildi küçük bedeni. Ağrı'da başlayan umut yolculuğu yine Ağrı'da bitti. Geride "Ödeşmeden bitmez bu ömür" yazısıyla paylaştığı yakışıklı bir fotoğrafı kaldı. Ömer'in genç arkadaşlarıysa ödeşmek niyetinde. Gençleri yoksulluğa ve ölüme iten bu düzenle hesaplaşmak derdinde.