Türkiye uzunca bir süredir Narin Güran cinayetiyle çalkalanıyor.
Oysa her yıl binlerce, her gün neredeyse 30 kadar çocuk kayboluyor. Dolayısıyla Narin'in kayboluşunun ve sonrasında ortaya çıkan gerçeklerin bu kadar gündem olmasının ardında başka sebepler var.
İlki konuyu gündemde tutan ve konunun üzerine giden Diyarbakır'ın ilerici kamuoyu.
Bu süreçte özellikle Diyarbakırlı gazetecilerin çabaları, Narin Güran'ın gündemde kalmasına vesile oldu. Belki de kamuoyunda bu kadar gündem olmasaydı Narin de küçük yaşlarda yaşamını yitiren diğer çocuklardan biri olarak anılacaktı sadece.
Narin'in gündem olmasının ilk nedeni Diyarbakır'ın ilerici kamuoyu ise ikincisi de yine Diyarbakır'ın gerici, islamcı, AKP ile anılan isimleriydi. "Aile yakın dostumuz, bildiğim şeyler var ama konuşamam" diyen AKP'li vekil Galip Ensarioğlu, HÜDA-PAR'lı yöneticilerin gösterdiği "hassasiyet" ve aileye yapılan ziyaretler, emniyet ve kolluk kuvvetleri ile sıkı ilişkileri olan yetkililer, olayın üzerine gitmek için birden fazla gerekçe sunuyordu.
Öyle de oldu.
Narin'in cansız bedeni, kaybolduktan 19 gün sonra bulunabildi. Türkiye'de en çok sivil polisin, en çok mobese kamerasının, en çok arama noktasının olduğu kentlerden biri olan Diyarbakır'ın 90 haneli, üstelik merkeze çok yakın olan bu köyünde, 8 yaşında bir çocuk sır olmuştu. Narin cinayeti öyle çözülemez bir noktaya geldi ki, Tavşantepe'de yaşamını yitiren diğer çocukların ölümü bile sorgulandı.
Narin neden ve nasıl öldürüldü, gerekçesi neydi bunu ilerleyen günler gösterecek. Ama olayı toplumsal boyutlarıyla ele aldığımızda ortaya çıkan sonuç endişe verici. Kürt illerindeki aşiret yapısının devlet ve tarikatlarla kurduğu ilişkiler birçok "Narin'in" tehlikede olduğunu gösteriyor.
Diyarbakır'da gericiliğin örgütlü olduğu bölgeler ve Tavşantepe
Türkiye dinci gericiliğin sebep olduğu vahşete birçok kez tanık oldu. Ancak buna sebep olan örgütler deyince akla ilkin Hizbullah geliyor. Namı diğer Hizbulkontra ya da Kürt Hizbullahı.
Hizbullah en çok Kürt illerinde örgütlü olmasının yanı sıra İstanbul, Konya, Erzurum, Kayseri ve Sakarya gibi kentlerde de kendini hissettirmişti. Özellikle de Konya'da ortaya çıkan "ölüm evleri" ile Hizbullah tarafından öldürülen insanların cansız bedenlerine ulaşılmış ve konu kamuoyunda deprem etkisi yaratmıştı. Benzer şekilde Diyarbakır'da da ölüm evleri ya da örgüte ait mühimmatlar şehrin birçok noktasında ortaya çıkarılmıştı.
Diyarbakır sosyolojik kompozisyon açısından bir bıçak gibi ikiye ayrılan bir şehir değil. Ancak tablo yine de bir genellemeye vesile olacak veriler sunuyor. Diyarbakır'ın dağlık bölgeleri, Kürtçe ifadesiyle Çîyayî ya da Têrkan, gerici örgütlenmelerin çok fazla istim alamadığı, mesafe kaydedemediği yerlerden. Bunun yanı sıra Silvan, Çınar ve Bismil gibi ilçeler aynı zamanda Hizbullah'ın ve tarikatların örgütlü olduğu ya da tarihsel olarak önem verdiği bölgelerden. Hatta Hizbullah'ın Batman'dan sonra en güçlü olduğu yerlerden biri Silvan'ın Yolaç köyüydü.
Denklem aslında çok basit. Toprak mülkiyetinin güçlü olduğu, tarım arazilerinin geniş olduğu bölgelerde aşiretlerin feodal yapısı çok güçlü ve bu güç aynı zamanda devlet ve tarikatlarla dirsek teması içinde.
Narin'in katledildiği köy de tarım arazilerinin yine benzer şekilde verimli olduğu, ailelerin ve akrabalık ilişkilerinin devletle ve tarikatlarla bağlarının güçlü olduğu yerlerden biri olarak biliniyor. Köyde 2018 yılında Hizbullah'a yakınlığıyla bilinen Rehber TV'nin yaptığı haberde Tavşantepe köylüleri köye kurulan jandarma noktasından rahatsız olduklarını, polisin köylülerin camiye gitmesine izin vermediklerini ve böyle giderse cinayet çıkacağını söylüyordu.
Narin'in kutsal ailesi
Narin'in ailesinin kamuoyuna yaptığı açıklamalarda, köye gelen gazetecilere verdikleri ifadelerde ya da avukatlara cinayetle ilgili bilgiler verirken sürekli tekrar ettikleri bir şey vardı: Ailenin soyu Osmanlı'ya dayanıyordu, geçmişte aile bireylerinden padişahın hizmetçisi olan kişiler vardı ve devlete ne olursa olsun güveniyorlardı.
Ailenin AKP ile olan ilişkisinin çok güçlü olduğu sadece köyden ya da aileden gelen bir bilgi olmanın ötesinde AKP'li milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu'nun da yorumlarında yer almıştı. Ensarioğlu'nun "Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var çünkü aile, bizim dostlarımızdır" ifadesi olayın ilk günlerinde gündem olmuştu.
Aile sürekli bir kutsallık, dini değer, devlet hassasiyeti ve "Bu köyden bu tür şeyler çıkmaz" minvalinde girdiler yapıyordu. Narin'in kayıp olduğu günlerde Diyarbakır'da Tavşantepe köyüne giden Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği'nden Avukat Müjde Tozbey de aile ile görüştüklerinde sürekli bu türden geri dönüşler aldıklarını belirtmişti.
Aile kutsallığın, dini değerlerin ve Osmanlı soyundan geliyor olmasının arkasına saklanıyordu. İktidar ise "Aile güçlenirse çocuklara zarar gelmez" türünden açıklamalarında devam ediyordu diğer yandan. Ama kimse "Peki çocukları ailelerden kim koruyacak?" sorusuna cevap vermiyordu.
Silahlanmaya göz yumuluyor
Köyde Narin'in cesedinin ortadan kaldırılması için görevlendirildiği iddia edilen kişi Nevzat Bahtiyar.
Bahtiyar savcılığa verdiği ilk ifadede Narin'in amcasının, cesedini ortadan kaldırmak karşılığında 200 bin lira teklif ettiğini, ikinci ifadesindeyse amca tarafından tehdit edildiğini söylüyordu.
İnşaat işlerinde çalışan ve kalıpçılık yaptığı bilinen Nevzat Bahtiyar'ın aynı zamanda Hizbullah'a yakın olduğu da iddia ediliyor.
Asia Press'ten Mustafa Kılıç da, kendisine bilgi veren eski emniyet personelinin yine Tavşantepe Köyü'nde yıllar önce Hizbullah başlığında, mühimmat ve kayıp ceset araması yapıldığını ifade ediyor. Yani köy 1990'lı yıllarda da Hizbullah başlığında birkaç kez mühimmat ve kayıp cesetler başlığında radara girmiş. Bilgiyi veren eski emniyet mensubu, bu kayıtların tamamının emniyetin arşivinde olduğunu ve o dönem kamuoyuna yansıdığını belirtiyor.
Diyarbakır deyince akla gelen ilk şeylerden biri güvenlik politikaları.
Ve sahaya yakından bakan herkes Diyarbakır'da, kişisel sosyal medya hesabından dahi ruhsatlı av tüfeği ile sosyal medyada paylaşım yapan kişilerin ifadeye çağrıldığını biliyor. Oysa Tavşantepe'de ortaya çıkan mermiler, aile üyelerinin kalaşnikoflu verdiği pozlar ve kolluk kuvvetlerinin bunları görmezden gelmesi dikkat çeken bir diğer olguydu.
Köyde Narin'i arama çalışmaları sırasında birçok kalaşnikof mermisi bulunduğu savcılık belgelerinde yer almıştı.
Dolayısıyla bu tür örnekler geçmişte yaşanan yaşanan "Devlet Hizbullahçılara göz mü yumuyor?" tartışmalarını akla getiriyor.
Ailenin ve çevresindekilerin karanlığı
Cinayet kesinleşmiş, Narin'in cansız bedeni bulunmuştu. Ama HÜDA-PAR'lı yetkililer buna rağmen aileye destek açıklaması yapıyordu. HÜDA-PAR Genel İdare Kurulu Üyesi Vedat Turgut, Diyarbakır'daki Adli Tıp Kurumu önünde yaptığı konuşmasında çocuk cinayetlerini "Avrupa kültürü" olarak niteledi:
"Bizim inancımıza göre, bırakın bir çocuğu, bir insanı bile sebepsiz yere öldürmek ebedi cehennem sebebidir. Yani bir insan herhangi bir sebep olmadan bir insanı öldürürse onun yeri ebedi cehennemdir. Bu tür vahşilikler, vandallıklar içimizden çıkmayacak. Bunlar bizim kültürümüz değil, bunlar Avrupa'nın, Amerika'nın, İsrail'in kültürü. Bu kültürü kimler ne amaçla aramıza koydu onu araştırmak lazım."
Aile de yaptığı yazılı açıklamada utanmadan yaşananların "dış güçlerin oyunu" olduğunu söylüyordu.
Tüm bu örnekler gericiliğin ve tarikatların güçlü olduğu yerlerde yaşanan cinayetlerin üzerinin aslında nasıl örtüldüğünü ya da örtülmek istendiğini gözler önüne seriyor.
Ezcümle, gericilik ve tarikat yapıları yaşanan cinayetlerin üstünü örtmek için bir kamuflaj görevi görürken devletle kurulan sıkı ilişkiler de sürecin güvenlik unsurunu oluşturuyor. Nasıl olsa yaşananları bilse de söyleyemeyecek olan aileyle yakın ilişki halinde bir devlet büyüğü bulunuyor.
Narin sadece bir örnek. Ve üstelik çok önemli bir örnek. Ancak aynı cenderede binlerce Narin var. Narin'in nasıl öldürüldüğü, neden öldürüldüğü konusunda kriminal bir sürü tartışma devam ederken gözden kaçan şey Kürt illerindeki aydınlanmacı damarın törpülenmek istendiği ve bunun yaratacağı yıkıcı sonuçlar oldu. Bu topraklarda laiklik ve aydınlanma mücadelesi işte bu yüzden ekmek gibi, su gibi hayati bir ihtiyaç.
Narinler büyüyüp bu karanlıkla mücadele edebilsin diye.