Hizbullah dosyası 1: Milli Türk Talebe Birliği'nden Hizbullah'a uzanan yol

soL'un Hizbullah dosyanın ilk yazısında Hizbullah'ın ortaya çıkışını ele alıyoruz. Konuğumuz Araştırmacı-Yazar Orhan Gökdemir.

Özkan Öztaş

HÜDA-PAR'ın AKP listelerinden meclise girmesiyle yeniden alevlenen Hizbullah tartışması uzunca bir süredir ülkenin gündeminde. Hür Dava Partisi adıyla 2012 yılında kurulan HÜDA-PAR her ne kadar Hizbullah ile organik bir bağları olmadığını belirtse de parti kamuoyunda Hizbullah'ın legal uzantısı olarak görülüyor ve kendileri de bu ayrıntıyı reddetmiyor. 

Peki neydi bu Hizbullah? Nasıl ortaya çıktı? Bugün nasıl bir işlev edinebilir? Geçmişte yaşanmış binlerce faili meçhul cinayetle, ölüm evleriyle, aydın cinayetleriyle anılan gerici yapının tetikçileri nasıl bir gecede serbest bırakıldı? Hizbullah'ın finansal gelirlerini nereden elde ediyor? 

soL'un hazırladığı Hizbullah dosyasının ilkinde bu gerici yapının ortaya çıkışını ele alacağız. Konuğumuz ise Araştırmacı-Yazar Orhan Gökdemir.

Hizbullah'a uzanan yol

Türkiye'nin gerici ve sağcı örgütlenmelerinin kodlarından oluşturan temel zemin anti komünizm olarak karşımıza çıkıyor. Hizbullah'ın da tarihsel kökenlerinde Türk-İslamcı bir örgütlenmenin 1960'lı yıllardan itibaren sosyalist, devrimci örgütlenmelere karşı bir araya geldiği Milli Türk Talebe Birliği'nin (MTTB) içinde rastlıyoruz ilk kez Hizbullahçılara. Tabi o zamanki isimleri ise "Akıncılar" grubu. Zira talebe birliğinin içindeki Türkçü grupların seküler ve yer yer Kürt düşmanlığına varan tavırlarından rahatsızlar. Ama ortak payda sağcılık ve anti komünizm olunca ulusal kimlikler çok sorun teşkil etmiyor. 

Hizbullah'ın kurucusu olarak bilinen Hüseyin Velioğlu, Batmanlı. Öğrencilik yıllarında MTTB çevresinde görülüyor. 1980'li yıllara doğru Diyarbakır'da kurulan Vahdet Kitabevinde bir araya gelenler İslamcı örgütlenmelerin temellerini atmaya başlıyorlar. Bu dönem Hizbullah'ın kitabevleri üzerinden örgütlendiği bir dönem. 

Hizbullah'ın kurucusu Hüseyin Velioğlu'nun yer aldığı MTTB içinde görev alan başka tanıdık isimler de var. Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu, Numan Kurtulmuş ve Bülent Arınç bu isimlerden birkaçı.

Fidan Güngör ve Hüseyin Velioğlu önceleri bir arada yer alıyor. Bu dönem aynı zamanda 1979 yılında İran'da gerçekleşen İslam Devrimi nedeniyle Türkiye'deki İslamcıların yoğun bir tartışma içinde girdikleri döneme denk geliyor. 

Hizbullah'ın temelleri atılırken de kendilerine bir yol haritası çiziyorlar. Önce örgütlenme, buna tebliğ adını veriyorlar. Sonra toplumsallaştıkça da silahlı mücadele ve akabinde de şeriatla yönetilen bir devletin kurulması. Hizbullah'ın diğer siyasal islamcılardan farkı ise bir Kürt İslam Devleti savunusu. 

Ancak Fidan Güngör ile yollar 1981'de ayrılıyor. Ayrışmanın temel nedenlerinden birisi, Müslüman Kardeşlerin fikir babası olarak bilinen Seyyid Kutup'un düşüncelerine dair farklılıklar. Bir diğeri de örgüte dair yaklaşımdaki farklılıklar. Fidan Güngör örgütlenmenin henüz tebliğ yani örgütlenme döneminde olduklarını düşünüyor ve silahlı eylemlere geçmek için erken olduğunu belirtiyor. Hüseyin Velioğlu ise sürecin silahlı eylemlerle devam etmesinde ısrarcı. Fidan Güngör 1981'de "Menzil Kitabevi" ile yoluna devam ederken Velioğlu ise 1982'de "İlim Kitabevi'ni kuruyor ve örgüt yavaş yavaş merkezini Batman'a taşıyor. Bu da Hizbullah'ın artık bir örgüt olarak ortaya çıkışının yol haritasını oluşturuyor. 

Hizbullah için yeryüzünde aslolan tek şey Allah'ın hakimiyetidir. Dolayısıyla devletler, partiler ve benzer politik kurumlar Allah'a şirk koşmanın bir nedeni olarak görülüyor. Sloganları ise çok açık: "Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah'ındır"


Her ne kadar Lübnan Hizbullah'ı ile isimleri benzese de aralarında bir ilişki ya da temas yok. Dolayısıyla Türkiye'deki Hizbullah'ı Şii geleneklerden gelen Lübnan Hizbullah'ıyla karıştırmamak için örgüte "Kürt Hizbullahı" ya da "Hizbulkontra" denildiği de oluyor. Bir diğer adı ise Hizbulvahşet. Gariptir ama bu ismi zaman zaman dini olarak hataya düştükleri ifade edilen İslamcılara karşı uyguladıkları eylemler için kendilerinin de kullandıkları olmuş zaman içinde. Bu vahşeti mücadelenin bir parçası olarak gördükleri anlaşılıyor.

Hizbullah'ın kronolojik geçmişi

Vatanı kızıllara bırakmamak ve halk düşmanı eylemler


"Vatanı kızıllara bırakmamak" söylemi MTTB içinde ortaklaşılan bir slogan. Bir dönem sol, sosyalist dünya görüşüne ve örgütlenmelere karşı yola çıkan İslamcı örgütler zaman içinde halk düşmanı eylemler, binlerce faili meçhul cinayet ve aydın katliamlarıyla anılacaktı. 

Araştırmacı-Yazar Orhan Gökdemir Hizbullah'ın kuruluşunu ve HÜDA-PAR ile benzerliklerini şu sözlerle ifade ediyor:

"Hüda-Par dikkat edilirse “Hizb-ul-lah”ın bire bir çevirisi. “Hizbullah”, "hizb" ve "Allah" kelimelerinden türetildi. Allah’ın hizbi, daha doğrusu “Allah'ın partisi" anlamına geliyor. Hüda-Par da öyle. Hizbullah nihai haliyle, silahlı mücadele yoluyla cihadı hedefleyen bir örgüttü. Hüda-Par onun legal biçimi. Hizbullah ile bağlarını kopardıklarına değin en ufak bir ima yok.

Bu iki örgüt Türk Siyasal İslamcılığının içinde doğdu. Türkiye’deki İslamcılıkta, Türkçülük de, Nihal Atsız parantezini ihmal edersek, saf bir hareket değildir. İkisi de Türk-İslamcıdır. Türkçüler Türk-İslamcı, İslamcılar ise İslamcı Türkçü’dür. Hizbullah Kürt-İslamcılığını seçti. Türkçülerle sorunlu, İslamcılarla kardeştir."

'Devlet PKK karşısında Hizbullahı kullandı'


Orhan Gökdemir Hizbullah'ın 1990'lı yıllardaki işlevinde dair ise şunları söylüyor: 

"12 Eylül cuntası toplumu İslamileştirmeye karar verdiğinde, çubuğu da bu çetelerden yana bükmüş oldu. PKK’yi Türkiye solunun bir uzantısı sayıyordu ki doğrudur bu. "Bu dinsizlere" karşı güvenlik aygıtlarını Nurculara açarken, Kürt bölgesinde PKK’ye karşı ellerinde ne varsa kullandı. Hizbullah da ideolojisi gereği PKK ile mücadele içindeydi. Devlet yolu açtı, onları bizzat eğitti, ellerine silah tutuşturdu ve sahaya kolladı.

"Son seçimde Meclise de girdiler. Devletle daha bir bütünleştiler. Bu bölgede yeni çatışma ihtimallerini de güçlendirecek bir gelişme"

Hizbullah laik devletin kötü huylu urudur. Bu çeteye dayanarak Kürt hareketiyle mücadele ederken aslında kendi varlık sebeplerini de ortadan kaldırmış oluyordu. Böylece Cumhuriyetin can düşmanı olan tarikatlar devlet açısından açık bir meşruiyet kazandı. Devlete yerleşti. Hizbullah, Hüda-Par, bugün hala devletin PKK veya HDP hareketine karşı kullandığı enstrümanlardan biri. Son seçimde Meclise de girdiler. Devletle daha bir bütünleştiler. Bu bölgede yeni çatışma ihtimallerini de güçlendirecek bir gelişme. Hizbullah kendine biçilen rolü oynamaya devam ediyor."
 

Araştırmacı-Yazar Orhan Gökdemir

Görmezden gelinen katliamlar

Gökdemir, örgütün tarihini anlatırken merkeze devlet aygıtı tarafından nasıl kullanıldıklarını koyuyor ve altını çiziyor: "Bu saldırıların failleri hiçbir zaman yakalanamadı. Devlet Hizbullah’ı görmezden geliyordu."

"Örgüt 1990'lı yıllar boyunca asıl faaliyetini Güneydoğu'da sürdürdü. Hizbullah'ın ilk hedefi geçmişte birlikte oldukları Menzilciler oldu. Grubun lideri Fidan Güngör Batman'a kaçırılıp öldürüldü. Velioğlucular, rakiplerini silahlı eylemleriyle sindirmeyi başarmıştı. Bu eylemlerinin yanı sıra bölgede hızla örgütleniyor, ele geçirdikleri camileri bir barınağa dönüştürüyorlardı. Devlet bu acımasız örgütü PKK’ya karşı kullanmaya karar vermişti.

"Saldırıların failleri hiçbir zaman yakalanamadı. Devlet Hizbullah’ı görmezden geliyordu"


Hizbullah, Güneydoğu'da en etkili eylemlerini PKK'ya karşı yaptı. PKK yandaşlarını ve sempatizanlarını sokak ortasında güvenlik güçlerinin kayıtsız bakışları altında öldürüyorlardı. Bazılarını kaçırıyor ve ağır işkenceler yapıyorlardı. Hizbullah terörü PKK terörüne galebe çalmak üzereydi. Örgütü eleştiren herkes hedeflerindeydi. Örgüt hakkındaki ilk haberlere imza atan 2000’e Doğru dergisi muhabiri Halit Güngen ve Gerçek Dergisi Diyarbakır Temsilcisi Namık Tarancı örgüt tarafından vurularak öldürüldü. Bu saldırıların failleri hiçbir zaman yakalanamadı. Devlet Hizbullah’ı görmezden geliyordu.

Devlet yetkilileri bu himayeyi saklama gereği duymuyordu zaten. Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin “Hizbullah’ın PKK’ye karşı örgütlendiğini” söylemiş, OHAL Bölge Valisi Ünal Erkan da “PKK çökertilmedikçe Hizbullah tipi ‘militan’ örgütleri çözmeye niyetleri olmadığını” açıklamıştı. Askerler de örgütü himaye ediyordu. Askeri eğitim, silah ve mühimmat desteği bunlar arasındaydı. Dehşet saçtığı bu dönem boyunca örgütün hiçbir üyesi yakalanmadı, tutuklanmadı.

"Halkımız mecliste Hizbullah istemiyor ama meclisteki diğer tarikatları çok sorun etmiyor"


Hizbullah ile Kürt-İslamcılığı devlete taşınmış oldu. Ama burada bir meşruiyet yaratıldığını söyleyemeyiz. Türk-İslamcılara gösterilmeyen tepkinin Hizbullah’a gösterilmesinin ardında işte bu meşruiyet sorunu var. Halkımız mecliste Hizbullah istemiyor ama meclisteki diğer tarikatları çok sorun etmiyor. Ama şu var ki, bizdeki tarikatların neredeyse tamamı Süleymaniye çıkışlı. Nakşibendiliğin Halidiye kolunun uzantısı. Şeyh Halid bir Kürt. Osmanlıya döndüğümüzde İslamcılığın kökeninde Kürt şeyhleri buluruz. Cumhuriyet’e düşmanlıklarının arkasında da Osmanlıdaki ayrıcalıklarını kaybetmelerinin etkisi var. Şeyh Sait meselesi böyle. Hizbullah ise yeniden devlete yaslanarak büyüme imkanı yakaladı. Bu nereden nereye geldiğimizin de bir işareti."

'Türkiye'de artık yeni bir rejim var'


Türkiye'de artık yeni bir rejim olduğunu ifade eden Orhan Gökdemir AKP'nin gerici ve işbirlikçi politikalarına dikkat çekiyor. AKP'nin gerici yanıyla şeriatçı bir Kürt devleti kurmak isteyen Hizbullah arasında "ton farkı" olduğunu belirten Gökdemir Hizbullah'ın gerici örgütlenmesini ve Türk-İslamcılarla ilişkisini şu sözlerle aktarıyor:

"AKP’liler Kürt sorununu ümmetçilikle çözebileceklerine inanıyorlardı. Böyle bir yanı var meselenin. Ümmetçilik bütün diğer kimlikleri siler"


"Türkiye’de artık yeni bir rejim var. Ben buna 'Tayyiban Rejimi' diyorum. Bu rejim 12 Eylül cuntasının kurduğu Türk-İslam Sentezi nesilinin uzantısıdır. Generaller dinci-milliyetçilik yapmaya karar vermişti, AKP onu milliyetçi dinciliğe çevirdi. Aralarında ton farkı var. 'Tayyiban rejimi' milliyetçi-dinci bir rejimdir. Yani çok dinci az milliyetçidir. Bu az milliyetçiliği onun Hizbullah gibi örgütlerle empati yapmasını sağlıyor. Hizbullah sonuç itibariyle şeriatçı bir Kürt devleti kurmak istiyor. Şeriatçı bir Türk devleti ile çok sorunu olmayacağına inanılıyor. AKP’liler Kürt sorununu ümmetçilikle çözebileceklerine inanıyorlardı. Böyle bir yanı var meselenin. Ümmetçilik bütün diğer kimlikleri siler.

Ama “modern” bir çağdayız. Etnik kimlik o çağın bir ürünü. Milliyetçilik iki yüz yıllık bir dalga. Din hiçbir yerde bu rüzgârı kesemedi. Kaldı ki, din Arap milliyetçiliğinin bir parçası. Yani milliyetçilikten azade değil.

"Hizbullah AKP'nin arayıp da bulamadığı bir şey"


Onun ötesinde Hizbullah aynı zamanda kullanışlı bir silah. Herkese, her yere doğrultulabilir. AKP’nin arayıp da bulamadığı bir şeydi bu.

O nedenle Hizbullah daha ellerindeki kan kurumadan oy hesapları ile temizlenip arındı, Cumhur ittifakının bir parçası olmaya çağrıldı. Şartlarından biri İstanbul sözleşmesinin kaldırılmasından sonra geride kalan kadınları koruyan yasaların tamamen kaldırılması. AKP bu kez domuz bağı ve makarovların desteğinde çıkıyor yola.

Bir sonraki yazı: Hizbullah'ın cezasızlandırılması, hukukun görmezden geldikleri, cinayetler ve örgütün kitleselleşmesi