Kuruluşundan bu yana savaşan, Ortadoğu'daki çatışmaların ve hesapların sürekli içinde olan İsrail bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Bu yazı dizisinde İsrail'in pek göz önüne çıkmayan dış ilişkilerine odaklanacağız.
HAMAS öncülüğünde başlatılan Filistin saldırılarıyla yeniden gündeme gelen İsrail bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Sürmekte olan kanlı savaşın sıcaklığı devam ederken İsrail'in bu çokca işlenmeyen yönünü aydınlatmaya çalışacağız.
Mısır, 1800’lü yılların başından itibaren kağıt üzerinde Osmanlı toprağı olmasına rağmen Süveyş Kanalı’nın planlanması ve 1869 yılında açılmasıyla beraber emperyalist güçlerin yerleştiği, 1882 yılındaki savaşın ardındansa İngilizlerin açıkça işgal ettiği bir ülke oldu.
Resmiyette krallıkla yönetilen ülke özellikle 2. Dünya Savaşı’nın ardından monarşiye karşı duyulan rahatsızlık ve İngiliz egemenliğine karşı tepkilerin yükselmesine sahne oldu. 1952 yılında sömürgeciliğe karşı başarılı olan Mısır Devrimi’yle beraber General Muhammed Necib Cumhurbaşkanı olmuş, ülkede iktidarı Cemal Abdülnasır önderliğindeki Hür Subaylar Hareketi almıştı.
Sovyetler Birliği’nin ve Doğu Bloku’nun dünya çapında etkili bir eksen olduğu dönemde Nasır iktidarı sosyalizan icraatlarda bulunmuş, toprak reformuna ve kamulaştırmalara girişmiştir. Bunlardan en bilineni ve çarpıcı olanı elbette 1956 Süveyş Kanalı krizidir. Yüzbinlerce Mısırlı emekçinin kanları pahasına yapılmış olan ve emperyalist ülkelerin doğrudan kâr kapısı olarak gördükleri işletme Nasır tarafından devletleştirilince İsrail-İngiliz-Fransız birlikleri Mısır’a saldırdı. Ancak Sovyetler Birliği’nin Mısır lehine müdahale tehdidi ve ABD yönetiminin kendilerini desteklememesi üzerine İngilizler geri çekilmek zorunda kaldı. İsrail, Sina Yarımadası’nda bazı Mısır topraklarını ilhak etse de kanaldaki Mısır mülkiyeti kabul edildi.
Bu dönemin ardından Altı Gün (1967) ve Yom Kippur (1973) savaşlarında Mısır, Suriye ile beraber İsrail’e karşı savaşmış ancak başarılı olamamıştır. 1970 yılında ölen Nasır’ın ardından iktidara gelen yardımcısı Enver Sedat yaşadığı askeri yenilginin ardından emperyalizmle uzlaşma yolunu seçer. ABD’nin arabuluculuğuyla İsrail ile Mısır arasında 1979 yılında imzalanan anlaşmayla birlikte İsrail ilk kez bir Arap devleti tarafından tanınmış olur. Sedat bu anlaşmadaki rolünün bedelini 1981 yılında suikast sonucu öldürülerek ödese de ülke emperyalizmin dümen suyuna girmiş olur.
Sedat’ın ardından gelen Hüsnü Mübarek döneminde ülke ABD’nin İsrail ile birlikte bölgedeki en önemli müttefiki haline gelir. Her yıl ortalama 1 milyar dolar askeri yardım alan Mısır ordusu doğrudan emperyalizme bağlı bir kurum haline gelir. İsrail bu bağlılıktan o kadar emindir ki Arap Baharı döneminde Mübarek’in devrildiği sırada İsrailli yetkililerin yaptıkları açıklamalar iktidara kim gelirse gelsin uluslararası anlaşma yükümlülüklerinin yerine getirileceğinden emin olduklarını gözler önüne sermiştir.
Bugün Mısır, 1979 Anlaşması’nın ardından hala Sina Yarımadası’na asker çıkarmak ve bölgede askerî harekât düzenlemek için İsrail’i bilgilendirmek durumundadır. Bu “görevini” bugün iktidardaki Sisi rejimi bile harfiyen yerine getirmektedir.
İki ülke anlaşmanın imzalanmasının hemen ardından olağanüstü hacimde bir ekonomik işbirliğine gitmiştir. Mısır, çıkardığı doğalgazı Ürdün ve İsrail’e satmakta, boru hatlarından yapılan ihracat en krizli günlerde bile aksamadan devam etmektedir. Ayrıca İsrail tarafından ABD’li firma Chevron ortaklığıyla açık denizde işletilen Doğu Akdeniz'deki Leviathan doğalgaz sahasından çıkan gaz kıyıya boru hatlarıyla sevk edildikten sonra şebekeye verilmektedir. Bu gaz daha sonra Avrupa’ya ihraç edilmek üzere Mısır limanlarına getirilmektedir.
Bunun dışında iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesi doğrudan emperyalizm tarafından desteklenmektedir. “Qualified Industral Zone” (QIZ) adıyla oluşturulan gümrüksüz serbest bölgelerde ABD’ye gümrüksüz ihraç için üretilen Mısır ürünlerine alım garantisi veren ABD, bu ürünlerde en az yüzde 10,5 İsrail katılımı olma şartını getirmiştir.
Bugün Mısır toplumunun ezici çoğunluğu İsrail’i düşman olarak tanımlasa da Mısır hükümetleri İsrail ile derin bir ekonomik-askeri işbirliği içindedir. Anlaşmalar ve görüşmelerin perde arkasında yapıldığı bu ilişki şeklinin normal seviyenin ötesine geçip müttefiklik aşamasına geçtiği rahatlıkla söylenebilir. Bunun da ötesinde Mısır hükümetleri, bugün emperyalizmin Filistin ve Ürdün başta olmak üzere bölgedeki anlaşmazlıklar konusunda dayattığı siyasetin uygulayıcısı ve zorlayıcısı konumunda yer alabilmektedir. 2020 yılında Donald Trump döneminde imzalanan ve Mısırlı danışmanların ikna görevi yaptığı Abraham Anlaşmasının Arap ülkelerini (Fas, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan) İsrail ile ilişkilerini karşılık beklemeden normalleştirmeye zorlamakta olduğunu hatırlatmış olalım.