Kuruluşundan bu yana savaşan, Ortadoğu'daki çatışmaların ve hesapların sürekli içinde olan İsrail bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Bu yazı dizisinde İsrail'in pek göz önüne çıkmayan dış ilişkilerine odaklanacağız.
HAMAS öncülüğünde başlatılan Filistin saldırılarıyla yeniden gündeme gelen İsrail bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Sürmekte olan kanlı savaşın sıcaklığı devam ederken İsrail'in bu çokca işlenmeyen yönünü aydınlatmaya çalışacağız.
Ürkek müttefik
Suudi Arabistan’da iktidardaki Suud ailesi bölgelerde 1800’lere dayanan feodal bir ağırlığı olan bir aile. Emperyalizmin güdümünde 1932 yılında kurduğu ülkeye ailesinin adını veren İbn Suud bu süreç ve öncesinde kah Osmanlı’ya karşı mücadele kah ondan yana göründü. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından rakip aşiretlere hakim olarak iktidarını genişletti. Savaşın ardından Ortadoğu’daki belirleyici güç olan İngilizlere bölgede onlarla uyumlu şekilde istikrarı sağlayacağı garantisi vererek Arap yarımadasını denetimi altına aldı. 1938 yılında ülkede petrol bulunmasının ardından emperyalizmle bağlantılı petrol şirketleri eliyle zenginleşti ve güçlendi. Ibn Suud, Osmanlılara karşı mücadele ettiği dönemde kurduğu köktendinci İhvan örgütüyle bilinir.
Suud hanedanına ait Arabistan’da iktidarın uygun gördüğü şekilde İslamiyet esaslarına göre yönetim mevcut. Bu durum ekonomiden ticarete, spordan dış siyasete kadar tüm alanda çarpıklıklara yol açıyor. Konumuz açısından bakarsak Filistin-İsrail sorununda Filistin’den yana görünen ve hatta bir devlet olarak İsrail’i tanımayan Suudi Arabistan’ın İsrail ile ilişkileri, İsrail-Mısır Anlaşmasının ardından farklı bir aşamaya geçmiştir.
2000’li yılların başında Suudi Arabistan’ın Dünya Ticaret Örgütü üyeliği gündem olduğunda İsrail menşeli ürünlere yapılan ambargonun kaldırılacağı ilan edilmiştir. Suudi Arabistanlı ve İsrailli yetkililer çeşitli zirvelerde ve genellikle kapalı kapılar ardında görüşmeyi tercih etmiş, çoğu görüşme ise emekli devlet görevlileri veya diplomatlar eliyle gerçekleştirilmiştir. Bu sayede devlet kurumlarının resmî olarak temas ettiğine dair iddiaları kolaylıkla reddedilebilirken gerekli temas olanakları da yaratılmıştır. Bu durum her iki rejim için iç siyasi arenada büyük kolaylık sağlamaktadır.
Arap Baharı döneminde İsrailli yetkililerin Suudi Arabistan’ı bölgedeki istikrarın ana unsuru olarak tanımlamaları ve Bahreyn başta olmak üzere bölgede Suudi ordusunun denetimi elden bırakmaması için Almanya tarafından yapılan Leopard tank satışına destek vermeleri önemlidir.
Suudi Arabistan Yemen İç Savaşı’na aktif olarak dahil olmuş ancak askeri alanda yaşadığı başarısızlığın ardından emperyalizme bağlanması ve İsrail ile yakınlaşması daha da artmıştır. İran ile örtülü bir şekilde mücadele veren Suudi Arabistan’ın özellikle petrol rafinerisi tesislerine yönelik saldırıların engellenememesi üzerine İsrail ile hava savunma sistemlerinin tedarikine dair temasa geçtiği bilinmekte. İki ülke arasında ilişkilerin gizli şekilde yürütüldüğüne dair ilk resmî itiraf ise 2017 yılında İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz tarafından yapılmış, bölgedeki istikrarın korunması adına İran’a karşı işbirliği yapıldığı ilan edilmiştir. 2018 yılında İstanbul’daki Suudi Arabistan elçilik binasında öldürülen Arap muhalif Cemal Kaşıkçı vakasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Suudi Prens Muhammed bin Salman’a destek vermiştir. Son dönemde Suudi hava sahası İsrail hava yollarına kısmen açılmıştır.
İki ülke arasında ilişkilerin normalleşmesi çabalarının arkasında ABD’nin etkisi büyüktür. Suudi Arabistan, İsrail ile normalleşme karşılığında bu ülkeden nükleer enerji alanında yatırım, modern silah alımı gibi güvenceler istemektedir. Öte yandan Yemen gündeminde Suudi Arabistan ile İran arasında dolaylı görüşmelere kolaylaştırıcı arabulucu olarak Çin’in dahil olduğunu da hatırlatmak yerinde olur. Çin’in sürekli gündeminde tuttuğu ticari-ekonomik koridor projeleri için adı geçen ülkelerin projeye dahil olması ve bölgede aktif savaş durumunun bulunmaması önem taşımaktadır.
7 Ekim’de başlayan savaşın, Suudi Arabistan’la İsrail arasında ilişkileri normalleşmesi sürecini sekteye uğrattığı sır değil. Filistinli direniş örgütlerinden Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi (FDKC) mensubu Fuad Bekir, soL’da yayımlanan makalesinde bu noktayı vurgulayarak El Aksa Tufanı Operasyonu’nun “Filistin davasını ortadan kaldırıp Filistinlilerin ulusal haklarını hiçe saymak anlamına gelen Suudi Arabistan-İsrail normalleşme sürecini de reddettiğini” vurgulamıştı.