Gemi sökümünde üstü örtülenleri soL'a anlattı: 'Binlerce tonluk kimyasal çıkıyor 500 kilo yazılıyor'

Daha önce gemi sökümü sektöründe çalışan bir isim, patronların üstünü örttüğü gerçekleri soL'a anlattı: 'Binlerce tonluk kimyasal çıkar 500 kilo yazılır. İşçiler karanlık basana kadar çalıştırılır'

Aslı İnanmışık

İzmir'in Aliağa ilçesinde onlarca gemi söküm şirketi geçtiğimiz yıllar içerisinde kârlarını katladı. Özellikle Avrupa'da hurdaya çıkan gemiler Pakistan, Hindistan, Bangladeş gibi ülkeler yerine Türkiye'ye yönlendirilmeye başladı. 

Bu durum zaten iş ve çevre güvenliğinin hiçe sayıldığı gemi sökümde işçilerin daha kötü koşullarda çalışmaya başlamasına neden oldu. Son aylarda artan hayat pahalılığının eklenmesiyle yüzlerce gemi söküm işçisi 11 Şubat Cuma gününden bu yana hakları için direnişe geçti.

İşçiler net bir şekilde taleplerini dile getirdi. Taleplerde ücretlerin iyileştirilmesinin yanısıra ülkemizde yalnızca Aliağa'da yapılan gemi sökümünün ağır ve tehlikeli işkolu kapsamına alınması, kişisel koruyucu ekipmanların işçilere temin edilmesi gibi maddeler de yer aldı. Talepler üzerine Aliağa'daki gemi söküm alanlarında yaşananlara yakından baktık. Daha önce gemi sökümünde çalışan emekçi, patronların üstünü örttüğü gerçekleri soL'a anlattı.

'Saha müdürlerinin kaydı bile yoktu'

"Her ne kadar şirketler kendi adına kurumsallaşmaya gidiyor gibi görünüp, 'AB denetimlerine girelim AB bayraklı gemi sökelim deseler de Aliağa'da çok göstermelik bir düzeni var. İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Uzmanı, Çevre Mühendisi falan da alıyor ancak bunlar da hiçbir işe yaramıyor ve onlar da 'prosedür' gereği göstermelik çalışıyorlar. Gemi sökümde resmen 'dayıbaşı' sistemi, 'çavuş' sistemi var. Benim eski çalıştığım yerin saha müdürlerinin kaydı bile yoktu, şirkette çalışıyor görünmüyorlardı. Bu insanların işçiyi istediği gibi ezip, hakaretler küfürler yağdırıp iş yaptırıyor. Patronlar da bu durumdan memnun oluyor çünkü o kara düzeni bu sistem devam ettiriyor ve her şey istedikleri gibi oluyor, işçiler köle gibi çalışıyor. 

'Avrupa'da bir gemi 2 yılda sökülürken, Türkiye'de süre 3-4 aya iniyor'

O kadar çok tonaj elde ediliyor ki, Avrupa'da hâlâ gemi söken yerlerde bir gemi yaklaşık 1,5-2 yılda sökülürken, Türkiye'de bu süre 3-4 aya iniyor. Bir kere işçilerin çalışma saatleri çok uzun. Karanlık basana kadar. Bunun üstüne ben 6-7 pazar üst üste çalışıldığı zamanlar olduğunu hatırlıyorum. Ayrıca uyulması gereken hiçbir prosedüre, izlenmesi gereken kurallara uyulmuyor. Gemiyi sökerken aslında bir sürü hesaplama yapılması gerekiyor. Mukavemeti olan birşeyi bozuyorsunuz sonuçta. Her bir parça söküldüğünde yapının dengesi değişiyor örneğin. Bunların hesabı kitabı ince ince yapılmalı normalde. 

'Kapalı alanlardaki kesim için yapılması gereken gaz ölçümü yapılmıyor'

Her bir malzeme kaldırma operasyonunda uyulması gereken İSG gereklilikleri var. Ya da her bir parça kesilmeden önce içindeki asbestin temizleyip varsa yakıtının çekilmesi lazım. Hem tehlikeli durumları engellemek hem de çevreye zarar vermemek için. Her kapalı alana girildiğinde gaz ölçümü yapılması lazım yine. İşçiler bu alanlarda 'şaloma'yla kesim yapıyor. Örneğin benzer bir nedenle geçtiğimiz yıl bir patlama olmuş ve 2 işçi ölmüştü. Tüm bu işlemler hem zaman hem de maliyet gerektirdiğinden yapılmıyor. Normalde sürekli gaz ölçümü yapılması lazım aslında üstelik bu yasal zorunluluk.

'Binlerce tonluk kimyasal çıkıyor 500 kilo yazılıyor'

GEMİSANDER Aliağa'da yıllarca dernek adı altında gaz ölçümünü, atık yönetimini, asbest tehlikesini belirlemiş. Bunu yapan tek bir kişi var aslında. Gemi şirketlerine aslında yalnızca evrak düzenleyen bu dernek aynı zamanda ve patronları da kolluyor. Normalde bir gemi geldiğinde Bakanlığın da onların da gelmesi lazım. Gemiye çıkıp her yerine bakıp 'görgü tutanağı' tutmaları gerekiyor. Gemilere ilişkin raporlar neredeyse aynı oluyor. Gelen gemiden binlerce ton kimyasal çıkıyor ama GEMİSANDER 500 kilo yazıyor. Asbest hiç yazılmıyor ama her gemide var.

'Gemi denizin içinde sökülür, atıkları da oraya dökülür'

Tesisler AB bayraklı gemi sökmek için son zamanlarda yarışıyor. Yetkili geleceği zaman önceden bilgi alınıyordu ve tesisler normalde olmadığı bir hale getiriliyordu. Bakanlık yetkilileri de denetime geldiğinde önceden haberimiz oluyordu. Zaten pek çok yeri de gezmiyorlardı. Örneğin gemiler tamamen karaya çekiliyordu. Halbuki normalde deniz içinde yapılır. Yağı, petrolü bütün atıkları da oraya dökülmüş olur. 

'İşçilere kemer verilse de kullanmalarına fırsat tanınmaz'

İşçilere kemer verilir bazı yerlerde ama kullanmalarına fırsat tanınmaz. Bazen 'Biz size güvenlik kemeri verdik kullanmıyorsunuz' derler ama işi o kadar çabuk bitirmeleri istenir ki zaten istenen zamanda işi bitirmek için o ağırlıkla başında biri varken çalışman mümkün değil.  

Gemiye çıkıyorsunuz zaten her yer pislik içinde. Çok kalın kablolar kapalı alanda şalomayla kesiliyor ve simsiyah duman çıkıyor. Filtre ya da maske fayda etmiyor. İşçiler içeride boğuluyor. Hepsi günün sonunda kapkara çıkıyor. Ateş, yağ, kablo, boya hepsi bir araya geldiğinde kanserojen gazlar ortaya çıkıyor. Bunlar doğrudan solunuyor. 

'Çalışılmaması gereken rüzgarda işçiler zorla çalıştırılıyor'

Rüzgar Aliağa'da gemi sökümde büyük sorun. Büyük parçalar hep vinçle alınıyor. Önce parça kesiliyor. Sonra vinç onları indiriyor. Ama vinçlerin belli bir rüzgar seviyesinin üstünde çalışmaması gerekiyor. Bu işçi ve hatta sahanın tamamı için de geçerli bir durum. Açık alanda kesim yapıldığı için tehlikeli durumlar olabilir. Peki ne oluyor? Rüzgar hızı artıyor, İSG uzmanı ölçüm yapıyor, gruplarda 'Çalışılmamalı' diyor. Patronların umru olmuyor, müdürler cevap bile vermiyor. Başka zaman da toplantılarda 'İSG, çevre gerekliliklerini yerine getirin' diyorlar, 'o an' geldiğinde işçiler çalışmak istemediğinde 'Çalışacaksınız' diyorlar. Vinç o rüzgarda taşıdığı parçayı düşürüp birinin üzerine savurabilir ama bunların hiç önemi yok.

Gemi sökümünde uyulması gereken onlarca kural var

Biz platform gemisi söküyorduk ve onların ömrü 12-13 yılda bitiyor. Aslında gemi hurdaya çıktığında sökülmesi gerekiyor. Kendi haline bırakıldığında da çevreye zarar veriyor çünkü. Aliağa'da sökülen gemilerin de önce içerisindeki yararlı ekipman, araç-gereçlar alınıyor önce. Normalde gemi sökümü düzgün yapılsa, yine denizden yanaştırılan gemi onlar için hazırlanan havuz gibi bir sisteme sokulup arkası kapatılabilir ve zararlı atıkların çevreye zararı da engellenebilir. Gemiyi İSG'ye uygun halde söktüğünde hurda metali parçalara ayırıp, eritip tekrar kullanıma soktuğunda yani gerçekten geri dönüşüm sağladığında yapılması sorunlu değil.

Ancak uyulması gereken onlarca kural var. Örneğin gemilerin üst yüzeyinde denizde paslanmaması için dayanıklı ama tehlikeli madde, metaller içeren bir boya kaplı. AB normalde önce bu boyanın soyulmasını, yağının temizlenmesini istiyor. Çünkü doğrudan kesilmeye başladığında ısıyla etkileşime geçen bu madde çok zehirli gazlar ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla her şey hakkıyla yapılsa bir geminin sökülmesi 2 yılı bulur. 

'40 metrelik bir boşluktan aşağı düşebilirsiniz...'

Birinin ölmediği, kaza olmadığı günleri 'şanslı gün' olarak düşünüyorduk. Düşünün, vinç yoksa gemiye tırmanarak çıkıyorsunuz. Pek çok yer paslı, bazlı yerlerde derin boşluklar var. 40 metrelik bir boşluktan aşağı düşebilirsiniz. Ya da gemiyi karaya çekme operasyonları var. Bunu yaparken 'donam' denilen çok büyük zincirler kullanılıyor. Bu malzemenin de bakımının düzenli olarak yapılması gerekiyor. Ancak çok maliyetli, milyonlarlarca liralık bir işlem olduğu için yapılmıyor. Daha sonra da bunlar zamanla kopuyor ve insanların ölümüne neden oluyor. Ben çalışırken başka bir fabrikada 2 kişi bu nedenle ölmüştü. Gün aşırı kaza oluyordu. Yani her yer tehlike dolu.

'En son kalan atık nereye götürülüyor bilmiyoruz!'

Gemi söküldükten sonra da en son ortada karışık ve tabi tehlikeli bir çöp yığını kalıyor. Çalışma alanlarının bulunduğu parseller küçük olduğundan oralarda tutulmuyor ya da oralara gömülyor. Atık tesisine de götürülmüyor çünkü maliyetli. Daha kötüsü oluyor, dışarı götürülüyor ve nereye götürüldüğünü bilmiyoruz! Muhtemelen bir yerlere gömülüyor. Buna rağmen, her türlü atık kontrolsüz şekilde dağıldığı için çalışma alanlarında toprağı kazdıkça yağ çıkıyordu. O bölgenin denizinin, toprağının ilk 10 metresini, hatta belki daha fazlasını hiçbir şey ıslah edemez. Denize kepçeyle giriyorduk, kazdıkça metrelerce simsiyah çamur geliyordu.

'Arkadaşımızın tuttuğu balığın karnı simsiyahtı'

Bir gün bir arkadaşımız söküm bölgesinde balık tutmuştu ve balığı yardığımızda karnı simsiyahtı. İlçede zaten havadaki asbest değeri de çok yüksek çıkıyor.

Hem çalışanlar hem de orada yaşayanlar yıllardır zehir soluyor ve bu durum İzmir'in aslında tamamını etkiliyor. Bu durumun tamamını yalnızca işçilerin mücadelesi değiştirebilir."