DOSYA | Büyük işçi direnişinin ikinci günü: 16 Haziran'da neler oldu?

15-16 Haziran günleri Türkiye işçi sınıfı iki gün boyunca kelimenin tam anlamıyla tüm ülkeyi sarstı. Direnişin gerek o günlere gerek sonrasına önemli etkileri oldu.

Alpaslan Savaş

"15-16 Haziran'da gerçekte ne oldu?" dosya yazısının dün yayınlanan ilk kısmına buradan ulaşabilirsiniz.

Direniş ertesi gün de devam etti. Hatta ilk günü gölgede bırakacak ölçüde kitleselleşti.

İşçiler yine fabrikalardan sabah saatlerinde yürüyüşe başladılar. Topkapı’daki işçiler Fatih ve Cağaloğlu yönüne ilerledi.  Önleri zırhlı birlikler tarafından kesilmesine rağmen aşıp Eminönü’ne ulaştılar. Niyetleri Haliç’in öbür yakasındaki işçilerle buluşmaktı. Ancak işçilerin birleşmesini önlemek için Galata köprüsünün ayakları açılıyor.

Ayakları açılmış Galata Köprüsü

İstinye’de Kavel işçileri Levent ve Mecidiyeköy bölgelerindeki fabrikaları harekete geçti. Birlikte Zincirlikuyu’ya yürüdüler. Eyüp, Edirnekapı, Gebze'de de işçiler aynı şekilde eylemi sürdürdü. İzmit’te lastik fabrikaları ikinci günde de direnişe katıldı.

Kadıköy’de ise Otosan fabrikası önünde başlayan yürüyüşü polis engellemek istedi. İşçilere silah çektiler. Barikatı aşan işçiler Üsküdar’a, oradan da Beykoz’a doğru yürümeye devam etti. Diğer kol ise Kartal’a yürümekteydi. Yol boyunca işçiler kalabalıklaşmaya devam etti.

16 Haziran günü Kadıköy

Kadıköy’de iskele meydanında son derece şiddetli çatışmalar meydana geldi. Öfkeli topluluk Adalet Partisi binasını tahrip etti, Kaymakamlık binasını ve bazı polis arabalarını ateşe verdi. Burada polisin silahla yaptığı müdahalede bir esnaf ve üç işçi yaşamını yitirdi. Ayrıca bir polis de hayatını kaybetti.

16 Haziran günü eylemlerin daha da büyümesi üzerine hükümet İstanbul ve Kocaeli illerinin bütününde sıkıyönetim ilan etti. Ertesi gün DİSK’e bağlı sendikaların merkez ve şube binalarına polis baskınları düzenlendi ve pek çok işçi ile sendikacı gözaltına alındı.

Eylemlerin sıkıyönetim ilan edildikten sonraki birkaç gün daha kimi işyerleri ile bazı bölgelerde sürdüğü biliniyor. Ancak direnişin esas olarak ve etkin biçimde gerçekleştiği iki gün 15 ve 16 Haziran günleriydi.

15-16 Haziran’ın yankıları

15-16 Haziran günleri Türkiye işçi sınıfı iki gün boyunca kelimenin tam anlamıyla tüm ülkeyi sarstı. Direnişin gerek o günlere gerek sonrasına önemli etkileri oldu. Bu etkiler sendikal, siyasal ve sol harekete yansıdı. Peki neydi bu eylemi bu denli etkili kılan?

Neden bu kadar etkili oldu?

1970 yılında Türkiye sanayisinin kalbi sayılan iki kent Kocaeli ve İstanbul’dur. Bu iki kent Türkiye için oldukça büyük bir coğrafyayı temsil eder. 15-16 Haziran’ın etkisinin büyük olmasının bir nedeni bu coğrafi yaygınlık olmuştur.

İkinci önemli etken eylemin işyeri temelli olmasıdır. Eylemler işyerlerinde örgütlenmiş, orada başlamıştır. İşyerleri, örgütlü işçinin güçlü olduğu yerlerdir. İşyeri eyleminin katılımı yüksek olur, işçi disiplinli ve kararlı olur. 15-16 Haziran’ın işyerlerinde başlayan eylemleri buradan güç almıştır.

15-16 Haziran eylemlerinin etkisini arttıran bir diğer faktör de sektörel yaygınlığıdır. Eylemde metal işkolundaki fabrikaların ağırlığı vardır ancak petro-kimya, lastik, ilaç, gıda işkollarından da işyerlerinde işçiler eylemlere katılmıştır.

Ve yaygınlık sendikal ayrım olmaksızın da söz konusu olmuştur. Eylemde esas olarak yasa tasarısından doğrudan etkilenecek olan DİSK’e üye işçiler vardır ancak tasarının hazırlanmasında payı olan Türk-İş’e üye işçiler de eylemlere katılmıştır.

Kısacası 15-16 Haziran eylemini güçlü kılan tüm bu özellikler daha önce görülmemiş ölçekte ve etkide olması sağlamıştır. Eylem işçi sınıfının birliğini esas almıştır.

Kim örgütledi bu eylemi?

Elbette DİSK önemli bir rol oynadı. Yasa tasarısının merkezinde zaten DİSK var. Ancak eylem DİSK’in planladığı gibi başlamadı ve aslında tam da öyle devam etmedi. Eylemler sendikal merkezin etkisini aşarak ilerledi.

Dönemin sol-sosyalist hareketleri açısından baktığımızda ise pek çok örgütün iki gün boyunca işçilerin içinde olduğunu ancak hiçbirinin eylemleri belirleyecek bir etkide bulunamadığını görüyoruz. Buna TİP de dahildir.

Peki kim örgütledi bu direnişi?

Bunun yanıtını işyerlerinde buluyoruz. 1967-70 arası DİSK’in en büyük başarısı “işyeri örgütlenmesi”dir. Türk-İş’ten farklı olarak DİSK ayağını işyerlerine basarak örgütlendi. Kendisini burada kurdu. Bu süreçte fabrikalarda mücadelede öne çıkan işçiler, sendikal kadrolar ortaya çıktı. Aslında DİSK kendisini de aşacak ölçekte siyasi ve kendisine güvenen bir taban örgütlenmesi yarattı. 15-16 Haziran direnişinin merkezi işte burası olmuştur.

Solu nasıl etkiledi?

Direniş, işçi sınıfının uzun yıllar içinde olgunlaşmaya başlayan mücadeleci kimliğini güçlü bir şekilde ortaya çıkardı. İşçi sınıfı bu iki gün, sermaye egemenliğinin öyle hiç de sarsılmaz olmadığını gösterdi. Bu, işçilerin aynı zamanda kendi gücünün de farkına varmasına yaradı.

Türkiye solunda ise özellikle o dönemin kritik tartışmalarından biri olan “Türkiye’de işçi sınıfı var mıdır” ya da “Devrim yapabilecek güçte ve olgunlukta bir işçi sınıfından söz edilebilir mi?” tartışmasına net bir yanıt verdi: “Evet, Türkiye’de işçi sınıfı vardır ve bu düzeni sarsabilecek kadar güçlüdür”.

Düzen cephesinin dersi ne oldu?

15-16 Haziran direnişinden patronların çok korktuğunu biliyoruz. Direnişin sermaye sınıfında yarattığı bu korkuya dair en çarpıcı kanıt eylemler başladığında hatırı sayılır sayıda patronun “devrim olacak” endişesiyle yurt dışına çıkmasıdır.

Bugüne kadar işçi eylemlerini fiziki zorla bastıran iktidar burada da bunu denedi. Sıkıyönetim ilanı, DİSK yöneticilerinin ve kimi işçi önderlerinin tutuklanması, yüzlerce işçinin işten atılması ve bir yıl geçmeden 12 Mart muhtırası ve faşizm…

Ancak düzen cephesi açısından 15-16 Haziran’ın bundan daha öte bir anlamı olduğunu söylemek mümkün. Sermaye sınıfı Türkiye tarihinde belki de ilk kez, işçi sınıfının toplumsal açıdan kendisini ifade etmede bu denli iddialı hale geldiğini gördü. Bunun kendisi için büyük bir tehlike olduğunu kavradı. İşçi sınıfı ve sol, bu iddianın devamını getiremediğinde sermaye sınıfı yol almayı başarmıştır.

Kim ne dedi?

İşçiler yargılanırken

Hakim bize diyor ki, “Gelin yürümedik deyin, çıkmadık deyin. Bakın çocuklar ben abimin çocuğuna ceza vermiş hakimim. Önümüzdeki kitaba göre karar veriyoruz. Burada kahramanlık falan yapmayın.”

Sonra ifade almaya başladı. Hakim sordu:

“Sayın Adil Harmancı, 15-16 Haziran tarihlerinde yürüdün mü?

Yürüdüm Hakim bey

Oğlum?

Yürüdüm Hakim bey,

Oğlum!

Yürüdüm Hakim bey”

Sonunda Hakim “peki neden yürüdün” diye sordu:

“Hakim yürüdü, savcı yürüdü, subay yürüdü, polis yürüdü. Patlıcan yürüdü, domates yürüdü, biber yürüdü, ben de yürüdüm”

Ben de yürüdüm derken elini yumruk yapıp göğsüne vurdu.

“Oğlum etme eyleme…

Yok, yürüdüm.

Yürüdün mü?

Yürüdüm”

Hakim “Hadi şimdi de yürü cezaevine” diye tutukladı onu. Ne kadar kaldı bilmiyorum ama çok yatmadı sanırım.

(Doğu Glvaniz fabrikasından Hasan Kahraman’ın yargılamalarla ilgili aktardıkları- “Kaynak: “İşçilerin Haziranı- sf.765, Zafer Aydın”)

Patronların korkusu

“Biz size hafif geldik. Yani siz artık işvereni muhatap almama noktasına geldiğinize inanıyorsunuz. Diyorsunuz ki bizim mücadelemiz bir işyerinde işçi haklarından çıkmıştır, siyasi bir mücadele ülkenin iktidarına el koyma mücadelesidir. Muhatabınız biz değiliz. Biz kenara çekildik. Bizim üzerimizden silindir gibi geçtiniz. Bizi ittirdiniz, kaktırdınız. Şirketin ne yöneticisi ne bilmemnesi kaldı. Kendi kendinize harekete geçtiniz. Emirler veriyorsunuz, pazubantlı adamlar dolaşıyor ortalıkta…

…Hareket o kadar güç kazanmaya başladı ki, dedim ki galiba ayvayı yemek üzereyiz… Çünkü orduyu da polisi de işin içine soktular… Töbder diye öğretmenler katıldı. Bütün meslek örgütleri, barosu, mühendisler odası, doktorlar odası hepsi bunlara katıldı. O zaman müthiş bir kuşatılmışlık hissi geldi. Ben dedim ki gidiyor hadise. Ve samimi söylüyorum, Türkiye’den kaçmaya karar verdim…”

(Arçelik fabrikasında üst düzey bir yöneticinin aktardıkları- “Kaynak: “İşçilerin Haziranı- sf.913, Zafer Aydın”)

15-16 Haziran direnişi Türkiye’de düzenin gücünün mutlak olmadığının, patronların yenilmez olmadığının, işçilerin onlara muhtaç olmadığının da kanıtıdır.

İşçi sınıfının iktidarı mümkün ve zorunludur.

Bizim 15-16 Haziran dersimizin özeti budur.

Yararlanılan kaynaklar:

Aydın, Zafer; “İşçilerin Haziranı:15-16 Haziran 1970”, Ayrıntı Yay. 2020

Maden-İş Tarihi Çalışma Grubu; “Derinden Gelen Kökler-I içinde 15-16 Haziran Direnişi Dosyası”, sf.335-429, Sosyal Tarih Yayınları, 2017
http://www.birlesikmetalis.org/kitap/derindengelenkokler_c1.pdf

Sülker, Kemal; “Türkiye’yi Sarsan İki Uzun Gün”, Yazko,

Hekimoğlu, Cemal; “15-16 Haziran’a Övgü: İki Gün İki Sınıf”, Gelenek, Sayı 53 https://gelenek.org/15-16-hazirana-ovgu-iki-gun-iki-sinif/

Sur, A.Esin; “15-16 Haziran”, Gelenek, Sayı 53 https://gelenek.org/15-16-haziran/

Güler, Aydemir; “TİP, tarih, bugün”, sol Haber Portalı, 15.02.2020 https://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/tip-tarih-bugun-280546

Güler, Aydemir; “Kaçınılmaz olan”, sol Haber Portalı, 15.06.2016 https://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/kacinilmaz-olan-159192

Savaş, Alpaslan; “Bir kez daha 'işçiler var' diyebilmek için”, sol Haber Portalı, 17.06.2016 https://haber.sol.org.tr/yazarlar/alpaslan-savas/bir-kez-daha-isciler-var-diyebilmek-icin-159420