1959: Fidel için dönüm noktası

Sierra Maestra dağlarında geçirdiği gerilla günleri geride kalmıştı ve giderek artan zorlukların ortasında adil ve bağımsız bir ülkenin kurulacağı yeni bir dönem başlamıştı.

Cristina Fernández Sanz

Başkumandanımız Fidel Castro’nun bedenen aramızdan ayrılışının altıncı yıldönümünde acımız yüreğimizde tazeyken, onun bugün hala geçerli olan düşünce ve eylemlerini anımsatmak elzemdir. Özellikle adını taşıyan Merkezin araştırmacıları, mirasını yaşatabilmek için en önemli görevlerden birini üstlendiler: Geride bıraktığı yaratıcı eser hakkında derinleşmek isteyen yeni nesiller ve herkes için referans görevi üstlenecek olan Fidel Castro Ruz’un Seçme Eserleri adlı çalışmanın derlenmesi.

Başkumandanın yaşamındaki en önemli yıllardan biri, hiç şüphesiz, 1959 yılıdır. Devrimin zafere ulaşması yeni sorumluluklar üstlenmeyi, yeni engellere ve zorluklara göğüs germeyi gerektiriyordu. Bunlardan ilki ve en önemlilerinden biri, General Eulogio Cantillo’nun Columbia’daki darbe planını suya düşürmek olacaktı ve bu planı, 1 Ocak günü, Santiago de Cuba şehrinin Cespedes Parkı’nda yapacağı unutulmaz konuşmasında kamuoyuna ifşa edecekti. 

Geçici hükümetin oluşturulmasından birkaç gün sonra Fidel, savaş suçlularını, Fulgencio Batista diktatörlüğünün işkencecilerini ve katillerini meydan mahkemelerinde yargılamak zorundaydı ki bu, dünya kamuoyu üzerindeki etkileri sebebiyle çok zor bir görevdi. Alınan bu karara saldıran ve yanlış yorum getirenlerin sayısı az değildi, ama devrimci adaletin uygulanması ve halkın şehitlerinin ardından huzur içinde yas tutabilmesi gerekiyordu. 21 Ocak günü Başkanlık Sarayı’nda toplanan muazzam kalabalığın önünde yaptığı konuşmada Fidel, işbirlikçilerin kurşuna dizilmesini kimlerin istediğini sorduğunda herkesin oy birliğiyle el kaldırması alınan kararın doğruluğunu kanıtlamıştı.

22 Ocak günü Başkumandan, azılı suçluların cezalandırılması hakkında yurtdışında yapılan haberlerde, Küba’da Batista militanlarının toplu infaz edildiği iddiasıyla yürütülen karalama kampanyasını engellemek amacıyla başlattığı Hakikat Operasyonunun bir parçası olarak, Havana Rivera Oteli’nde 380 gazetecinin katıldığı bir basın toplantısı düzenleyecekti. Fidel bu toplantıda, tüm dünyanın gerçekleri öğrenmesi için, savaş suçlularının yargılandığı davaların nasıl davalar olduklarını tüm detaylarıyla açıkladı. 

Devrim zafere ulaştıktan sonra ilk yurtdışı seyahatini Ocak ayının sonlarında Venezuela’ya gerçekleştirdi ve orada, adada gerçekte neler olduğunu anlatmaya devam etti. Latin Amerika’nın birliğinin öneminden, İsyan Ordusunun sahip olduğu erdemlerden bahsetti, bir devrimcinin nasıl olması gerektiğini tanımladı ve Latin Amerika’nın bütün tiranlardan kurtulmasının önemini vurguladı.

17 Şubat günü, Başbakanlık görevini üstlendiği konuşmasında Fidel, bu yeni görevin getirdiği sorumluluk sebebiyle duyduğu kaygı karşısında, hayatı boyunca bu kadar çetin, engellerle dolu, yürütülmesi bu denli zor başka bir sorumluluk daha üstlenmediğini ama yine de ortaya koyması gereken çabanın onu korkutmadığını söyledi.

1959 yılının bir diğer önemli anı da Nisan ve Mayıs aylarında yaptığı Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Trinidad ve Tobago, Arjantin, Brezilya ve Uruguay gezisiydi. Yurtdışından döndüğü 8 Mayıs günü Fidel, Kent Meydanında halkla buluşarak ülkeden ayrılma sebebinin Devrimi güçlendirmek, kıtanın diğer halklarına devrimi neden yaptıklarını ve neden daha ileri taşımaları gerektiğini açıklamak olduğunu anlattı. 

25 günlük seyahati boyunca iki meseleye ısrarla açıklık getirmeye çalıştı: savaş suçlularının kurşuna dizilmesi ve seçimlerin yapılması olasılığı. Diktatörlük yanlısı 500’den fazla katil kurşuna dizilmişti ve zimmetine para geçirenlerin ve diktatörlük işbirlikçilerinin tüm mal varlıklarına el konulmuştu. Seçimler konusunda ise başta halkın isteksiz olduğu siyasi bir durum ortaya çıkmıştı; ayrıca Fidel, siyasi partiler olmadan seçim çağrısı yapamayacaklarını ve yapsalar bile devrimci hareketin ezici bir çoğunlukla seçimleri kazanacağını açıkladı.

Zaferin üzerinden beş ay geçmişti ve Fidel’e göre Devrim yaratıcı bir döneme giriyordu. Tarım reformu teorik bir amaç ya da zorunluluktan 1940 Anayasası’na dahil edilmişti, fakat hiçbir zaman uygulanmamıştı. Kâğıt üzerinde büyük toprak mülkiyetinin yasaklandığı söyleniyordu ve ortadan kalkması için kanun her çeşit ürün için toprağın azami büyüklüğünü belirliyordu. Tarım Reformu Yasası’nın imzalanmasıyla, beraberinde sanayinin gelişeceği ve işsizliğin sona ereceği büyük arazi mülkiyetinin yasaklanması gerçek olmuştu. Halkın yasalar karşısında verdiği cevaba dair Fidel, 12 Temmuz 1959 tarihinde Tarım Reformu Birinci Ulusal Forumu’nun kapanışında yaptığı konuşmada: “Tarım reformunun başarılı olmasının nedenlerinden biri ilk önce bütün halkın ikna edilmesi ve oy birliğiyle tarım yasası onayladıktan sonra uygulamaya konulmuş olmasıdır” diyecekti.

Diğer yandan Küba halkına, paranın ülkede kalması ve yaşam seviyesinin yükseltilebilmesi için yerli ürünlerin tüketilmesi konusunda ısrar ediliyordu. Devlet hazinesinin neredeyse boş olduğu bir ülkede çözülmesi gereken ekonomik sorunlar, toplumsal sorunlarla birleşmekteydi: Kadınların ve siyahilerin itibarını kazandırmak acil olarak gerçekleştirilmesi gereken görevlerdi. Telefon faturalarının, kiraların ve ilaç fiyatlarının düşürülmesinin yanında, çok sayıda üniversite, eğitim kampüsü açma hedefi ve tüm halkın plajlara erişiminin garanti edilmesi halka gerçekleşeceğini bildikleri hayaller kurduruyordu. 

Fidel 17 Temmuz günü yaptığı bir basın toplantısında halka başbakanlık görevinden neden istifa ettiğini açıklayacaktı. Cumhurbaşkanı Manuel Urrutia Lleó ile aralarında yaşanan ilkesel anlaşmazlıklar nedeniyle, mevcut koşullar altında bu görevi yerine getirmenin imkânsız olduğunu fark etmişti. 13 Temmuz günü Urrutia’nın yaptığı bir röportajda vatan haini Pedro Luis Díaz Lanz’ın beyanları karşısında Devrimi savunmaması ve komünizme saldırması bardağı taşıran son damla olmuştu. Cumhurbaşkanı, Küba ulusunun beklentilerine ket vurmaktan vazgeçmemişti. Basın ve halk, Urrutia ile Devrimin önderleri arasındaki farklılıkların sinyallerini almıştı.

Daima ilke ve erdemlerin önemini savunan Fidel, elinde başka seçenek olmadığı için başbakanlık görevinden istifa etti. 17 Temmuz günü basının karşısındayken Urrutia’nın istifa haberi üzerine derhal Bakanlar Kurulu toplandı ve Osvaldo Dorticós Torrado yeni Cumhurbaşkanı ilan edildi. 

İlerleyen günlerde Fidel’i destekleyen olağanüstü bir halk hareketi yükseldi, insanlar Fidel’in ülke siyasetine geri dönmesini istiyordu. Tam 26 Temmuz günü Dorticós, Kent Meydan’ında toplanan devasa köylü kalabalığına Fidel’in hükümetteki görevine geri dönmesini isteyip istemediklerini sordu. Hep bir ağızdan çıkan “evet” cevabı üzerine, Cumhurbaşkanı Dorticós, Fidel’in başbakanlık görevine geri döndüğünü duyurdu. Bunun üzerine Başkumandan, Devrimi ve Tarım Reformunu desteklemek için toplanmış binlerce köylüye unutulmaz bir konuşma yaptı.

14 Ağustos’ta Fidel Ante la Prensa (Basının Huzurunda) isimli bir televizyon programına katılarak Küba’daki devrimci yönetimi indirmek için karşı devrimci güçleri silahlandırmaya çalışan ve bir gün önce, tam da Devrimin liderinin 33. yaş gününde bozguna uğratılmış Batista ve Trujilla destekli komplo hareketinin tüm detaylarını gözler önüne serdi. 13 Ağustos’ta Santo Domingo’dan kalkan savaş malzemeleri taşıyan bir C-47 tipi uçağın Trinidad Havalimanı’nda 11 kişilik paralı askerden oluşan mürettebatla birlikte ele geçirilmesiyle komplo denemesi başarısızlığa uğratılmıştı.

Ekim ayında Küba hava sahasında ciddi maddi zararlar ve can kayıplarıyla sonuçlanan terörist hava eylemleri başladı. Bu eylemlerden en vurucu olanı, yukarıda vatan haini olarak bahsi geçen ve hükümet karşıtı propagandanın öncüsü terörist Pedro Luis Díaz Lanz’ın 21 Ekim’de Havana’da yaptığı ve sonucunda 2 kişinin öldüğü ve 47 kişinin yaralandığı bomba saldırısıdır. Bu olaylar 22 Ekim günü Başkumandanın katıldığı televizyon programı Ante la Prensa’da tek tek incelenerek yargılandı.

26 Ekim’de Başkanlık Sarayı’nda toplanan halk, son zamanlarda yaşanan terör eylemlerini kınamak ve Fidel’i dinlemek için buluşmuştu. Bu bir konuşma değil adeta orada bulunan insanlarla yapılan bir sohbetti. Başkumandan 10 ay bile geçmeden halkla bir kez daha buluşmak zorunda kaldıklarını söyledi ve bu kez amaç iftiralara karşı mücadele etmek değil, yurttaşlarımızın hayatları, çocuklarımızın, kardeşlerimizin, annelerimizin hayatları için mücadele etmekti. Hal böyleyken Ulusal Devrimci Milislerin kuruluşunu duyurmanın ve Huber Matos’un ihanetini kınamanın tam zamanıydı. Fidel alınan kararın ciddiyetini vurgulamak için şöyle söyleyecekti:

Bu Devrim’e karşı ilk askeri müdahale girişimi, Küba halkının haklarına karşı ilk askeri müdahale girişimiydi. Resmi makamları halka karşı, halkın çıkarlarına karşı, Küba Devrimine karşı kullanmaya yönelik ilk yozlaştırma girişimiydi…

Ekim ayında bu kez bir başka acı olay Küba halkını sarsacaktı: 28 Ekim günü Camilo Cienfuegos’un Camagüey’den Havana’ya gitmek üzere bindiği uçağın kaza yapması sonucu Camilo kaybolmuştu. Fidel kazayı izleyen günlerde Camilo’yu arama çalışmalarına bizzat katıldı ve yaşanan kazanın ve Camilo’yu arama çalışmalarının detaylarını paylaşmak için 12 Kasım günü televizyona çıktı. 

Devrimin ilk yılının 20 Aralık günü yapılan son televizyon yayınında, Devrimin lideri ticaret sektöründe çalışanlara yaptığı konuşmasında şunları söyleyecekti:

… Devrim çok büyük engellere göğüs germek zorunda kaldı ama şimdi çok daha büyüklerine göğüs germesi gerekecek çünkü daha iyi bir geleceğin bedeli budur; özgür bir yurt ve aydınlık bir geleceğin bedeli budur…

Fidel’in bu son cümleleri yükselmekte olan Devrimin 1959’da ne anlama geldiğini çok iyi özetler. Başkumandanımızın, kanlı bir diktatörlüğün altında ezilmiş bir ülkeyi ayağa kaldırmak için ve dışarıdan örgütlenen düşmanca kampanya ve saldırılara karşı mücadele etmek için yeni koşullara uyum sağlamak zorunda kaldığı bir yıl. Sierra Maestra dağlarında geçirdiği gerilla günleri geride kalmıştı ve giderek artan zorlukların ortasında adil ve bağımsız bir ülkenin kurulacağı yeni bir dönem başlamıştı.


Makale, 08 Ocak 2023 tarihinde Cubadebate'de yayımlanmış, Küba Gerçeği ekibi tarafından çevrilmiştir.

"Küba Gerçeği", 2023 Şubat ayında Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) girişimiyle başlatılan bir yayın. Küba'da siyaset, ekonomi, yaşam, kültür gibi konularda Kübalı yazarların ürettiği makalelerin çevirilerini yayımlayan Küba Gerçeği'nde çıkan makaleler, artık soL'da paylaşılacak.