Küba’yla ilgili yanıtı en çok merak edilen sorulardan biri, ülkedeki genç neslin devrimci mirası sürdürüp sürdürmeyeceği. Devlet başkanlığını on yıllar boyunca Fidel’in ve ardından Raul gibi bir çınarın üstlenmiş olmasının bu soruda payı var elbette.
Ancak başta Fidel ve Raul olmak üzere devrimin tarihi önderlerinin uzun ömürlü ve olağan üstü üretken birer figür olmaları, Küba’da devrim mirasını sahiplenen ve halihazırda onun taşıyıcılığını yapan yeni nesillerin yaratılmış olduğu gerçeğinin üstünü örtmemeli.
Küba’yı şimdiye dek bu kadar direngen ve başarılı kılan kilit noktalardan birinin, Küba Komünist Partisi’nde cisimleşen siyasi iradenin toplumun kılcal damarlarına ulaşmasını sağlayan toplumsal örgütlenme ve kitlesel katılım mekanizmaları olduğu hep söylenir.
Gerçekten de Küba’da bu bakımdan ‘arada kaynamak’ mümkün değil. Toplumun en ‘çalışkan, erdemli ve fedakar’ fertlerinin üye olduğu Komünist Gençlik Birliği’ni ve Komünist Parti’yi bir kenara bırakalım, ortalama bir Kübalı ya mahalle örgütünün, ya sendikanın, ya meslek örgütünün, öğrenciyse lise veya üniversite örgütünün, kadınsa federasyonun üyesidir. Çoğu durumda ise birkaç örgüte birden üyedir.
Kübalılara hem içinde yer aldıkları toplum veya meslek kesimlerinin gündemlerini, hem de genel olarak ülkenin geleceğini belirleyen politikaları yönlendirme imkan ve sorumluluğu veren gerçek katılım mekanizmalarıdır bunlar.
Bu kitle örgütlerinin asıl taşıyıcıları ise kuşkusuz yeni nesil... Başka türlüsü zaten mümkün değil; nitekim şu anki Küba nüfusunun yüzde 77’si devrimden sonra dünyaya geldi.
Kitle örgütlerinin tedrisatından geçen, buralarda toplumsal dayanışmayı, yurtseverliği, özveriyi içselleştiren milyonlarca genç, bugün Küba’nın gündelik yaşamını ve geleceğini inşa ediyor.
Diğer yandan, kitle örgütlerinin ‘yerelde’ yarattığı katılım ve önderlik mekanizmalarının ulusal ölçekteki yönetim kademelerine de yansıması gerektiği açık. Dolayısıyla ‘tepede’ ne olup bittiğine kısaca göz atmak kaçınılmaz.
Küba’nın varlık yokluk mücadelesi verdiği, sosyalist bloğun çözülmesiyle birlikte dünyadan izole edilmeye çalışıldığı 1990’lardan itibaren dışişleri bakanlığı gibi kritik bir pozisyona getirilen Kübalıların göreve gelme yaşlarının 34 ile 51 arasında değiştiğini hatırlatarak başlayabiliriz örneğin.
Biraz daha günümüze gelirsek, Küba Ulusal Parlamentosu’nda görev yapan milletvekillerinin bugünkü yaş ortalaması 48. Bu rakam, gençlerinin toplam nüfusa oranı Küba’nınkinden çok daha yüksek olan Türkiye’nin ulusal parlamento yaş ortalamasından düşük.
Küba’nın ulusal parlamentosunda ve yerel meclislerinde henüz 20’li ve 30’lu yaşlarını süren çok sayıda Kübalı genç vekil mevcut. Ülkenin en üst yürütme organı olan 31 üyeli Devlet Konseyi’nin iki koltuğu, Genç Komünistler Birliği’nin (UJC) ve Üniversite Öğrencileri Federasyonu’nun (FEU) başkanlarına ayrılmış durumda. Her iki gençlik örgütünün lideri de kadın. İkincisi, yani FEU’nun başkanı Jennifer Bello Martinez yalnızca 24 yaşında.
Fiziksel yaşın, kerameti kendinden menkul bir gösterge olarak alınamayacağını ispatlayacak pek çok isim sayılabilir, hem ülkemizden hem de dünyadan. Gençleşme önemli ama asıl kritik olan, görevi devralan yeni nesillerin toplumsal çıkarları gözeten bir siyasi perspektife sahip olmaları. Küba örneğinde bunun garantisi ‘parlak’ bireylerin öne çıkarılması değil, sosyalizm perspektifini içselleştiren örgütlü yapıların temsil edilmesidir. Bu nedenle Küba’nın liderlik mekanizmaları yalnızca genç bireylere değil, onların temsil ettiği kolektif inisiyatife alan açar.
Peki ya bilim, sanat, eğitim...
“Küba’da internet olanakları geliştikçe yeni nesilleri kapitalizmin yoz kültüründen nasıl koruyacaksınız?” sorusuna muhatap olan Kübalı bir yönetici, “Yasaklarla değil... Bu şekilde bir yere varamazsınız. Önemli olan gençlerin ideallerini gerçekleştirebilecekleri koşulları yaratmak” yanıtını vermişti.
Gerçekten de yeni nesilleri özne haline getiren en önemli faktörlerden biri, Küba devriminin on yıllar boyunca eğitim, sanat, bilim alanında yaptığı olağan üstü yatırımlar ve gençlere sağladığı güvenceli istihdam. Yeni neslin ülkeye bağlanma ve ona önderlik etme motivasyonunda mesleğini, sanatını, bilimini icra edebilmesi ve bu yolla ‘kendini gerçekleyebilmesi’ büyük rol oynuyor.
ABD’nin milyon dolarlık teklifler içeren ‘baştan çıkarma’ girişimlerine sırtını dönerek kendi ülkesinin gururu olmayı tercih eden genç sanatçılar ve sporcular, kendi ülkesine hizmet etmeyi tercih eden Küba biyoteknoloji sektörünün genç bilim emekçileri bunun en iyi örneği.
Bitirirken, Küba İmmünoloji Merkezi Başkan Yardımcısı Rolando Perez’e kulak verelim: “[Bu genç bilim insanları] çoğunlukla yirmili yaşlarındaki bireylerden oluşuyor ve bu yaşta kendi projelerinin, kendi laboratuvarlarının başına geçebiliyorlar: Kendilerine kesin güvenimiz var. Bana bağlı çalışanlar yaşları otuz olmadan yüksek lisanslarını yapmış oluyorlar ve bizde asıl teşvik bu… Burada bir tür aile atmosferi var. Ancak, aldıkları bilimsel eğitim onların temel motivasyon kaynağı; ben buna maaşla veya hisse vererek katkıda bulunamam. Bunlar motivasyon düzeyi çok yüksek olan gençler; bu onlar için bir tür ahlak, bir tür varoluş sebebi. Toplumsal değerler hepimiz için büyük önem taşıyor.” (1)
(1) Simon Henry-Reid, The Cuban Cure: Reason and Resistance in Global Science, The University of Chicago Press, 2010, Chicago ve Londra, s. 70-71.