"Devrim", ne yapılması gerektiğine dair bir reçete değil, nelerin göz ardı edilmemesi gerektiğine dair bir referans noktası olarak tasarlanmıştır.
Abel Aguilera Vega

"Küba Gerçeği", 2023 Şubat ayında Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) girişimiyle başlatılan bir yayın. Küba'da siyaset, ekonomi, yaşam, kültür gibi konularda Kübalı yazarların ürettiği makalelerin çevirilerini yayımlayan Küba Gerçeği'nde çıkan makaleler, artık soL'da paylaşılıyor.
Bugün, Başkomutan Fidel Castro Ruz’un “Devrim” kavramını temel hatları ile tanımlayışının 25. yıldönümü. Belki de O’nun daha önce yaptığı hiçbir tanım, 1 Mayıs 2000'de Devrim Meydanı’nda yaptığı konuşmadaki bu tanım kadar tarihsel bir önem kazanmadı. General Raúl Castro Ruz'un da söylediği gibi bu tanım “O’nun siyasi ve ideolojik çalışmalarının özü ve temeliydi”.
Peki o günkü bu kavramsallaştırmayı bu kadar önemli kılan ne?
Fidel Castro, siyasi hayatı boyunca hem Küba’da devrim sürecinin inşası, hem de bunun dünyadaki –özellikle de Üçüncü Dünya halkları üzerindeki– etkileri üzerine derinlemesine akıl yürüttü. Fidel daha 1959 yılının Ocak ayında şöyle demişti: “Bu Devrim ezilirse, Amerika kıtasının kaderinin ne olacağını düşünmek canımı yakıyor, çünkü bu Devrim (...) Amerika halkları için bir umut olmalıdır.” Ve Küba’da devrimci proje pekiştikçe, “imkânsız görünen her şey mümkün hale geldikçe”, Devrim’in “bizden çok daha büyük bir devrim” olduğunu fark etti; 1953’te Yüzüncü Yıl Kuşağı’nı Moncada’ya götüren adalet hayallerinden çok daha büyük bir devrim.
Girón’dan (çn. 1961’deki Domuzlar Körfezi çıkarması) sonra Devrim artık bir eşik atlamış ve sosyal adaletin tesisi için gerekli temel adımların ötesine geçerek sosyalizmin inşasına yönelmişti. Bu, Küba'da ya da Latin Amerika'da– böylesine bir toplumsal dönüşümde kılavuz olabilecek – emsali olmayan bir projeydi. Dahası, Küba’nın özgünlüğü, Devrim’i daha da karmaşıklaştırıyordu: Küba, çok yakın geçmişte ve kısa bir tarihsel aralık içinde bir İspanyol sömürgesi olmaktan –sömürgeden miras kalan azgelişmişlik, ırkçılık gibi deformasyonları daha da derinleştiren, ekonomik, politik ve kültürel bağlara dayalı – çok daha güçlü ve daha sinsi bağımlılık biçimlerine sahip olan yeni bir sisteme geçmişti. Devrim, bunun hemen ardından gerçekleşmişti.
Her ne kadar Marksizmin önde gelen düşünürleri Küba için – dogma olarak değil, yöntemsel olarak – son derece değerli referanslar sunuyor olsalar da Devrim’in dönüştürmeye çalıştığı Karayip gerçekliği ile “Sovyet el kitapları” uyumlu değildi. Bu nedenle Küba Devrimi, ithal el kitapları ya da hazır şemaları izlemeden, kendi “tarihsel an bilincini” geliştirmek üzere akıl yürütmek zorundaydı. Bu mücadeleye önderlik eden kişi ise birinci sınıf bir entelektüel olarak Fidel oldu. Bu yerli ve özgün (autoctonía) karakter, ülkenin özellikle Özel Dönem’in (çn. Sovyetler Birliği'nin çözülmesinin ardında yaşanan kriz dönemi) zorluklarının üstesinden gelmesinin ve sonraki on yıllarda Küba Devrimi’nin hayatta kalmasının kilit ismi olacaktı.
Tüm zamanlar için bir devrim
Tarihimize derinlemesine hâkim biri olarak Fidel, 20. yüzyılın ilk yarısında Küba’da “devrim” kavramının ideolojik özünden koparılarak manipüle edilmesine bizzat tanıklık etmişti. Grau, Prío ve Masferrer gibi tarihsel figürler kendilerini “devrimci” olarak adlandırırken Batista da, 1952 Mart ayındaki darbesini “devrim” gibi sunmaya çalışmıştı. Genç Fidel bu çarpıtmaya karşı “Bu bir devrim değil, halka karşı saldırıdır!” diyerek sert bir karşılık vermişti. Fidel’e göre, Martí, Maceo, Mella ya da Guiteras gibi devrimciler, Cumhuriyet döneminin pısırık ve boyun eğen politikacıları ile – 1930’ların mücadelesine katılmış olsalar bile – aynı “devrim” kulvarında anılamazlardı.
Bu durum, Fidel’in 2000 yılındaki kavramsallaştırmasını tarihsel, siyasal ve teorik açıdan haklı kılar ve Fidel’in devrim anlayışının en büyük değerlerinden biri de işte burada yatar: Kapitalizmin bağrından doğmuş burjuva ve sömürgeci “devrim”lerden açık bir şekilde ayrışma yeteneği. Bu tür devrimlerle ve bunların herhangi bir çağdaki bireyci türevleriyle Fidel’in “devrim” kavramı içeriği itibarıyla bağdaşmaz.
“Devrim” ifade edildiği özel tarihsel bağlamla sınırlı kalmayan ileri düzey bir kavramdır; belirli bir dönemin ya da sosyalist sürecin sınırlarını aşar. Geçmişe yönelik bir bakıştan çok, geleceğe dönük bir projeksiyon ve sol hareketler için bir siyasi referanstır. Ayrıca Küba Devrimi'nin hümanist yönünün bir yansıması ve Küba’nın kendi devrim sürecine özgü olarak Martíci düşünce ile Marksist düşüncenin tutarlı bir şekilde birleşimidir.
Fidel, tarihsel süreç içinde Küba Devriminin siyasi projesini birçok kez kavramsallaştırmıştır. Ancak, yazımıza konu olan 2000 yılında yapılan tanım özellikle önemlidir. Çünkü 40 yıldan fazla Küba toplumunun yönetiminde kalabilme ve Üçüncü Dünya’daki çeşitli devrimci süreçleri inceleyip gözlemleme ayrıcalığına sahip olmuş ender bir lider tarafından yapılmıştır ve bu devrimlerin çoğu, emperyalizmle olan çatışmaları ve kendi içsel çelişkileri nedeniyle zaman içinde sürdürülemez hale gelmiştir. Söz konusu “devrim” tanımı işte tüm bu süreçlerle oluşan düşüncelerin olgunluğa erişmiş halidir.
“Devrim”, hümanist ve felsefi değerlerinin yanı sıra ideolojik mücadelede kullanılabilecek bir araçtır ve parçalara ayrılmadan, bölünmez bir kavram olarak bütünlüğü içinde analiz edilmelidir. Ne yapılması gerektiğine dair bir reçete değil, nelerin göz ardı edilmemesi gerektiğine dair bir referans noktası olarak tasarlanmıştır. Aksini varsaymak Fidel'in düşüncesine ve onun etik, dogmalardan uzak tutumuna saygısızlık olur.
Fidel’in devrim tanımı, emperyalist saldırganlığa karşı bir silah olarak fikir ve vicdan tohumları ekmenin aracıdır ve tarihi açıklamasının girişinde Fidel tam da bunu savunur: “Devrimin kırk yılı aşkın süredir ektiği bilinç ve fikirler bizim silahlarımızdır”. “Devrim” tanımını okuduktan hemen sonra şunu ekler: “Gerçek ve somut olarak 41 yıl boyunca dünyanın gelmiş geçmiş en büyük gücüne karşı koyduk (...).” Bu ifadeyle o anda dile getirdiği düşüncelerin, Küba’nın o zamanlar tüm gücüyle küçük Elián González'in1 ülkeye dönüşü için -emperyalizmin en grotesk saldırganlıklarından birine karşı- verdiği mücadele bağlamının çok ötesine geçtiğini açıkça ortaya koyar.
Geçen yirmi beş yıl, Fidel’in tanımladığı Devrim kavramına tüm yönleriyle derinlikli bir bakış geliştirmek için yeterli olmamış olabilir; ancak bu süre onu Latin Amerika siyasi düşünce literatürünün klasik bir metni olarak değerlendirmek için yeterlidir.
Devrimin tanımı
“Devrim, tarihsel anın bilincine sahip olmaktır. Değişmesi gereken her ne varsa değiştirmektir. Tam bir eşitlik ve özgürlüktür. Başkalarına insanca davranmak ve insanca muamele görmektir. Kendi çabamız ve öz gücümüzle ilerlemektir. Toplumsal ve ulusal çevremizin içindeki ve dışındaki egemen güçlere meydan okumaktır. Bedeli ne olursa olsun inandığımız değerleri savunmaktır. Tevazudur, fedakârlıktır, dayanışma ve kahramanlıktır. Cüret, akıl ve gerçekçilikle mücadele etmektir. Hiçbir zaman yalan söylememek ve asla etik ilkeleri ihlal etmemektir. Dünyada hiçbir gücün hakikatin ve fikirlerin gücünü ezemeyeceğine dair derin bir inançtır.
Devrim birliktir, bağımsızlıktır. Küba için ve dünya için, adalet düşlerimiz için mücadele etmektir ki bu da bizim yurtseverliğimizin, sosyalizmimizin ve enternasyonalizmimizin temelidir.”
Yazar: Abel Aguilera Vega
Yayınlandığı Yer: Granma
Yayın Tarihi: 30.04.2025
Çeviri: Derya Ünlü
- 1
Elian González olayı, 1999–2000 yılları arasında hem Küba’da hem de ABD’de büyük yankı uyandıran, siyasi ve insani boyutları olan bir göçmen krizidir. Kasım 1999’da, Küba’dan ABD’ye yasadışı yollarla geçmeye çalışan bir tekne Florida yakınlarında battı. Bu sırada 5 yaşında olan Elian kurtuldu, ancak, onunla birlikte teknede olan annesi ve diğer yetişkinlerin çoğu hayatını kaybetti. Elian, Miami’deki akrabalarının yanına yerleştirildi, ancak, Küba’daki babası Elian’ın Küba’ya iadesini istedi ve Küba hükümeti de bunu destekledi. ABD, başta bu talebi geri çevirdi ve olay büyük bir hukuki ve siyasi tartışma yarattı. Buna karşı olarak Küba’da, Elian’ın ülkesine ve babasına dönmesi için büyük mitingler düzenlendi. Haziran 2000’de, Elian Küba’ya döndü. Bu olay, Küba’nın ABD emperyalizmine karşı verdiği direnişin sembollerinden biri oldu.