1 Mayıs ve AKP’yle hesaplaşma

1 Mayıs geride kaldı.

1 Mayıs’a dair birçok şey konuşuldu ancak arkasında bıraktığı ciddi “samimiyetsizlik” örneklerini gündeme getiren olmadı. Aradan bir hafta geçtikten sonra bunları yazmanın, ilk günlerin tozu dumanı içinde kalma riski nedeniyle, hiç de geç olmadığı kanısındayım.

Samimiyetsizlik örnekleri dedik. 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına engel olan AKP’den daha fazla, 1 Mayıs’ı Kadıköy’de kutlayanların tartışılmasından, hatta bu kutlamaya yazılı-sözlü her türlü saldırma hakkının olduğunun düşünülmesinden başlayalım. Facebook ve Twitter’ı siyasi polemik platformu olarak kullananları ve orada bu amaçla yazılanları hiç ciddiye almadım, kimsenin de almasını önermiyorum. Ancak pırıl pırıl gençlerin bir sosyal medya meczupluğuna itilmeleri üzücüdür. Daha fazla ciddiye alınması gereken yayın organlarından Kadıköy 1 Mayıs’ı için “Taksim’de olmak ya da olmamak” gibi göndermeler yapanların, bu seviyesizliğe yaptıkları katkıyı gözden geçirmelerini diliyorum.

Bir de Kadıköy 1 Mayısı için “TKP’nin tutumu ideolojik sapkınlık yaratır” diye konuşan milletvekili Levent Tüzel var. Öncelikle bu jargon sol siyaset dilinden çıkarılmalıdır. Sonra Tüzel, 2007 yılında Türk-İş bürokratlarının peşine takılıp Kadıköy’de kurulan kürsüye tuttuğu alkışı hatırlamalıdır. Bir siyasi öznenin kitlelerle birlikte kurduğu kürsüden kendi sözünü söylemesi sapkınlık mıdır bilinmez ama, 2007 1 Mayısındaki tutum adlı adınca kuyrukçuluktur.

“Sol”un özellikle son on yılda, gerçek görevlerini unutup sapla samanı birbirine karıştırdığı olmuştur. Ama 2 Mayıs’ta, 1 Mayıs’daki AKP faşizminden daha fazla TKP’yi konuşmak sap-saman karışmasından öte apolitizmdir. Bu apolitizm, en başta sabahın erken saatlerinden itibaren Taksim’e çıkmak için polis ile sokak sokak mücadele verenlerin emeğine saygısızlıktır.

“Taksim AKP ile hesaplaşmadır” deyip, bu hesaplaşmanın gereğini yerine getirmemek diğer bir samimiyetsizlik örneğidir. Konuya dair kafasında onlarca soru işareti olan işçilerin Taksim 1 Mayısı’na katılmaları için hangi sendika nasıl bir çaba göstermiştir? İşçileri Taksim’e örgütlemek için yürütülen çalışmaların bırakın yetersiz olduğunu, herhangi bir çalışmanın yapıldığını söylemek dahi mümkün değildir.

Yine, “Taksim tek alternatiftir” deyip, Meydan’dan en fazla yarım saatlik mesafede bulunan Gebze’de 1 Mayıs kutlaması bir başka samimiyetsizlik örneğidir. Hatta bu samimiyetsizliğin yarım saatlik ötesi de Kocaeli 1 Mayısı’dır.

Gebze mitingini DİSK, Türk-İş, Hak-İş ve KESK’e bağlı sendikaların ağırlığını oluşturduğu Gebze Sendikalar Birliği düzenledi. Bu konfederasyonların önemli sendikalarının yanında, yüksek perdeden “Taksim” açıklaması yapan siyasi partileri ve örgütlerin de önemli bir kısmı mitingde yer aldı.

Gebze’de ayrı bir mitingin gerekçesi olarak, ilçenin İstanbul değil, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde kalmış olmasını neyse ki kimse söylemiyor. Ama Taksim deyip Gebze’de miting yapmanın nedenini enikonu anlatan kimseye de rastlanmıyor.

“Taksim tek alternatiftir” diyen sendikaların üyelerini, ya başka merkezlerdeki kutlamalara yönlendirdiğinin ya da evlerinde bıraktığının herkes farkında olmalıdır.
AKP’yle bu şekilde hesaplaşmanın mümkün olmadığının da farkında olunmalıdır.

İnsanların, 1 Mayıs’ta AKP’yle hesaplaşmanın, AKP’nin son dönemdeki en önemli projesinin “akil insanları” ile birlikte yapılabileceğine inandırılmaya çalışılması da bir başka samimiyetsizlik örneği olmuştur. “Akil” sendikacılarla birliktelikten AKP ile hesaplaşma değil, uzlaşma çıkacağı açıktır.

Tersi beklentiden arşive kalan, Meydan’a sokularak göbek attırılan Hak-İş yöneticilerinin objektiflere bıraktığı fotoğraf olmuştur.

1 Mayıs’tan bir gün önce başbakandan randevu alan akil sendikacılara, bu toplantıda başbakanın söylediği sözler bu kurumlara üye işçilerin ve kamu emekçilerinin sabırlarını zorlamıştır. Belli ki başbakanın toplantıdaki tavrı sendikacıların akillikleri üzerinde herhangi bir olumsuz etki yaratmamıştır. Ama 1 Mayıs günü yaşananların ardından 2 Mayıs’ta, “akilliğin de insanlığın da senin olsun” denilememiş olması sadece samimiyetsizlikle açıklanabilir olmaktan uzaktır.

Oysa işçi sınıfının AKP ile gerçek bir hesaplaşmaya ihtiyacı var.

Bu hesaplaşma kaçınılmaz. AKP de bundan kaçamayacağını bildiği için hesaplaşmayı kendince elini daha güçlü hissettiği ulusalcı/milliyetçi cephe ile gerçekleştirmek istiyor. Bu yüzden kendisine karşı tehdit oluşturabilecek farklı çıkışları hemen ulusalcı/milliyetçi torbaya doldurmaya çalışıyor.

AKP, bu ulusalcı/milliyetçi zemini bertaraf edebildiğini geçtiğimiz dönem gösterdi. Oraya geri dönüş siyasetin kurallarına aykırı. O minderden AKP’nin çıkacağı aşikar. AKP’nin, sadece tek bir zemini ortadan kaldırma şansı bulunmuyor o da bağımsızlıkçı, ikirciksiz gericilik karşıtı ve sınıf uzlaşmasını reddeden bir siyasi hat olan sosyalizm. Bu yüzden AKP’nin gündemlerine sosyalizan yanıtlar üretmek, “ama”sız, “fakat”sız karşı çıkışlar örgütlemek son derece önemli.

2013 1 Mayısı’nda, Kadıköy’de “Reddediyoruz” mitingi bunu hedeflemişti ve AKP’yle hesaplaşmak için uğraşısı verilen bu yeni kanalın güçlendirilmesine inanılmaz katkı verdi.

1 Mayıs’tan bir gün önce bu köşede “bu 1 Mayıs’ta kimse durumu idare etmesin” diye yazmışım. Samimiyetsizlikler, durum idare etmekten kaynaklanır. Bu 1 Mayıs’ta ne yazık ki durumu idare etmek tercih edildi.

AKP’yle hesaplaşmayı 1 Mayıs alanı üzerinden denemek, buna razı olmak (hatta onu dahi yapamamak) ile aynı hesaplaşmaya kendine güveni tam, bağımsız ve ilkeli bir sosyalizm kulvarını her şeyiyle güçlendirmeye çalışarak hazırlanmak…

1 Mayıstan geriye kalan budur.

1 Mayıs’tan sonra ise tam bir hafta geçmiş durumdadır ve zaman daralmaktadır.

[email protected]