Yola devam olanaklı mı?

Yolsuzluklara bir de halkoylaması yolsuzluğu eklendi. Seçim ve yolsuzluk sözcüklerini buluşturan “Anayasa”dır.

Seçimlerin, “yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında” yapılacağını söyleyen Anayasa, bu sözcüklerle yetinmiyor, açıyor bu yönetim ve denetimi. Diyor ki: “Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama” YSK’nindir.

Tüm bu seçim işleri ayrıca Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da ayrıntılı olarak yazıyor.

YSK bu ötesi yok, dildiğince yorum yapar, seçim yolsuzluklarını geçerli sayar, noktayı koyar.  “Bu nasıl yargı” da demeyin. Onların dertleri (!) de çok. Ne yapsınlar yani, milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen” terör örgütüne “aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen” yargıca ne yapılacağını biliyorlar. Bu baskı altında kızmayın zavallılara…

Zaten memur haline getirilmiş, emir kulu olmuş bir yargıdan geliyorlar değil mi?

Ya da gerçeği çok iyi öğrenmişler: “yargı da düzenden soyutlanamaz, sınıfsaldır. O zaman sınıfının ve iktidarının isteklerine göre hareket etmek gerekir.”

Gerçeği görmeyenler ise “düzen bozulmasın ama yargı bağımsız olsun” der, oyalanıp dururlar.

Öyle ya da böyle, sel başlamaya görsün önüne katıp götürüyor. Bu halkoylamasının, geçersiz sayılması dışında temize çıkması zor… Tabii, hukuksuzluğun ürünü olup hukuksuzlukla halkoyuna sunulan, “seçim yolsuzluğu” damgalı anayasa değişikliklerinin de kabulü olanaklı değil. İngilizlerin, “kötü yasaya halk uymaz” sözü buraya tam oturuyor.

Anayasa değişikliklerinin kabulü olanaklı değil de AKP’nin bu haliyle yola devamı olanaklı mı?

Peşinen söylenecek şey, 2019’a ya da Meclisin seçim kararı alması halinde 27. yasama dönemi milletvekili genel seçimi ve cumhurbaşkanının seçiminin yapılacağı daha erken tarihe kadar mevcut durum devam edecek. Ancak, değişiklikler seçim yolsuzluğuna rağmen resmileştiğinde cumhurbaşkanının tarafsızlığı ortadan kalkacak; partili olabilecek, hatta ilk parti kongresinde başkan olabilecek.

Bundan sonra kritik görev düzen içi muhalefette…  Çünkü halkın “hayır” kesimi “umut verici olanakların” peşindeyken, onlar ne yapacak?

Krizleri beyinlerine vurmuştu, burunlarından soluyorlardı. Sermayeye bolca teşvik vererek, emeği baskılayarak, dinselliğe sığınarak ayakta durmaya çalışırken, 15 Temmuz ve OHAL yetişti imdatlarına… Savaşa da sığındılar. Ama asıl olarak da, ne yaptılarsa örtülü ya da açık onay aldıkları düzen muhalefetinin masumiyetine güvendiler.

Anayasa tanımadılar, hukuksuzluğu tavana vurdurdular; laikliği özgürlük diye yutturup dini hukuka, devlete, siyasete ve topluma soktular; toplumun yaşam tarzına el attılar. Ülkeyi cinayetlerin, katliamların merkezi yaptılar; sınırları kevgire çevirip kendi topraklarında sokağa çıkma yasakları uyguladılar. Savaş suçu işlediler. Başıbozukluğu çok sevdiler.

Sözde Yüce Divan’a gönderileceklerdi ama hep korundular. Böylesi muhalefet desteğiyle hem de OHAL düzeninde, kendilerini soruşturma ve yargılamalardan kurtaracak, başıbozukluklarını meşrulaştıracak anayasa müsveddesini, anayasa yapacak kapıları rahatlıkla açtılar.

Halkın oyuna başvurdular ama yolsuzluklarına, seçim yolsuzluğunu da ekleyerek. Hem de YSK’nin toptancılığına sığınarak.  

Meşruiyetlerini kaybetmiş iken meşrulaştırıldılar, gericilikle beslendiler. Meclis, kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyle değişiklikleri geçirdi. YSK’de bu kervana katıldı.

Şimdi, geçersiz halkoylamasına karşın, hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam etmek istiyorlar; kafalarında da tilkiler dolaşıyor. Öncelikle kötüledikleri Meclis’i çalıştırmak isteyecekler, meşruiyet devamı için. Sonra da o Meclis’e entrika dolu yasaları, sermaye yasalarını onaylatacaklar.

Hemen örneklersek, kafalarında “anayasalı hükümdarlık” rejimine uygun büyükşehir modeli vardı. Hem büyükşehir sayısını artıracaklar hem de o alanlarda yeni görev ve yetki tanımlayacaklardı. Eyalet olmadan federal yapı düşlüyorlardı. Halkoylamasında, büyükşehirlerden golü yediler ve hemen tilkiler devreye girdi. Şimdi, il sayısını artırma, büyükşehirleri bölme, seçimlerde hakim olacakları dar alanları yaratma düşündeler.

Düzen muhalefeti, parlamento saflığına düşerse yola devam sancılı olarak sürer. Düşmezlerse, bu yolsuzluk üzerine kurulu anayasa değişiklikleri yürürlüğe girmeden kaldırılabilir. Değişiklikler yürürlüğe girene kadar köprünün altından çok su akacak, tabii üç maymun rolüne girilmezse… Bu söz düzen muhalefetine…

Bizim sözümüze geçmeden, “cumhurbaşkanına hakaret davaları” için bir notu da anımsatalım. Artık Ceza Yasasının “cumhurbaşkanına hakaret” maddesi uygulanamaz hale geldi. Çünkü “cumhurbaşkanı nitelikleri” ortadan kalktı. Anayasa’nın 90. maddesiyle birlikte bu konu da savunmalara eklenmeli…

Bizim sözümüz: Bu tür anayasa ve hukuk belalarına izin verilmeyecek, sömürü düzenine dur diyecek toplumsal ilişkilere geçmek. “Halk komiteler”ini Yurdun dörtbir yanında hızla yaygınlaştırmak.

Bizim sözümüz, “halkın iradesine boyun eğdirmek” için emperyalizme, kapitalizme, gericiliğe karşı mücadelede örgütlenmek…