Bir kez daha ve daha örgütlü olarak sormanın tam zamanı: Türban neyi örtüyor?

Hani sayılarla sıfatları random olarak eşleştiren şakacı bir ilkokul şarkısı vardır, bilenler bilir.

“Mini mini 1'ler
Çalışkan 2'ler
Tembel 3'ler
Misafir 4'ler
Kapı dışarı 5'ler” diye devam eder gider.

***

2014 Türkiye’sinde o şarkının,

“Türbanlı 1’ler
Başörtülü 2’ler
Kara çarşaflı 3’ler,
Burkalı 4’ler
Haydi kocaya 5’ler” şeklinde söylenebileceğini tahmin eder miydiniz?

***

Edemezdiniz.
Aziz Nesin ediyordu.
Bazı aydınlar ediyordu.

Bu ülkenin öngörülü solcuları, sosyalistleri, ilericileri, “harekete geçememenin”, “yalnız kalmanın”, “yürekleri yanmanın” kahrolası çaresizliğinde ülkenin bu yöne doğru savrulduğunu görüyorlardı.

Göremeyenler, fark edemeyenler, aymayanlar ise çoğunluktaydı.

***

Hafta başından itibaren ilk ve orta öğretimde türban yasallaştı.

Şimdi sırada ne var dersiniz? Türbanın zorunlu hale getirilmesi mi?

“Yok artık, o kadar da olmaz” mı diyorsunuz?

Çok değil on yıl önce türbanlı rektöre, türbanlı avukata, türbanlı TRT spikerine, türbanlı THY hostesine de “O kadar da olmaz” diyordunuz!

Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz derler.

Şimdi sıra, türbanın zorunlu hale getirilmesinde!

Bu cümlelerime burun kıvıranlar çıkacaktır kuşkusuz. Ancak şu var ki, türbanın ilk ve ortaokul düzeyinde serbest bırakılmasının bir adım, yarım adım, hatta çeyrek adım sonrası, türbanın ve kara çarşafın zorunlu hale getirilmesidir.

Türkiye’de, zaten yarım yamalak uygulanan laiklikten ve aydınlanmadan kalan son kırıntılar da tamamen süpürülmektedir.

Ve dikkatimi çeken şu ki, türbanın ilk ve ortaokul düzeyinde serbest bırakılmasını takip eden şu birkaç günde ne yazık ki güçlü, kitlesel, yaygın bir tepki yükselmedi ülkeden.

Çünkü laikliğin, yaşamımızın temeli olduğuna dair bilimsel/tarihsel bilgi ve bilinç adım adım yok edildi, sökülüp atıldı. Oysaki laiklik, oysaki yaşamın her düzeyinde dinsel vesayetten ve referanslardan arındırılması, yaşamımızın temelidir. Hava, su, ekmek kadar gerekli temel bir ihtiyaçtır laiklik. Ya laiklik, ya yok oluş!

***

İşte IŞİD.

Siyasal İslamcı barbarlığın önemli bir basamağı. Ve IŞİD’i sadece Ortadoğu’da aramak, aymazlıkların en tehlikelisi. IŞİD sokaklarımızda, caddelerimizde, mahallelerimizde, kentlerimizde, ekranlarımızda, gazetelerimizdedir. Parlamentodadır. Hükümettedir.

IŞİD, kadınların kahkahayla gülmesini edepsizlik olarak gören Arınç’ın kafasında, hamile kadınların sokağa çıkmasının terbiyesizlik olduğunu savunan sözde hukukçunun zihninde, eşiyle aynı sofrada yemek yemekten çekinen eski bir bakanın anlayışındadır!

İstanbul’un, Sakarya’nın, Konya’nın, Erzurum’un, Rize’nin, Manisa’nın, Batman’ın sokaklarındadır IŞİD! Okulların koridorlarında, müdür masalarının arkasındaki koltuklarda, üniversitelerin kürsülerindedir!

IŞİD, AKP tipi ılımlı siyasal İslamcılığı tahtından indirip iktidara yürümektedir. AKP’nin sermaye sınıfı ve Genelkurmay’la birlikte el ele, kol kola yarattığı ılımlı islam, yerini daha vahşi, daha ilkel ve topyekün bir İslamcılığa bırakmaktadır.

Türkiye’nin sokakları IŞİD kafalılarla dolup taşmaktadır.

4+4+4 denilen cahilleştirme ve yobaz üretme düzeneği, giderek bir IŞİD fabrikasına dönüşmektedir.

***

Türkiye’de anayasal bir düzen olmadığı, laiklik tamamen yürürlükten kaldırıldığı için, bu noktadan sonra artık parlamento olmayan parlamentoda soru önergesi vermek, mahkeme olmayan mahkemelerde dava açmak, savcı olmayan savcılara suç duyurusunda bulunmak son derece gülünçtür!

“Türbanın serbest bırakılmasını sağlayan benim” diye övünen ve “Laiklik tehlikedir diyemem” şeklinde demeçler veren Kemal Türbanoğlu Gorbaçov mu mücadele edecek AKP’yle ve IŞİD kafasıyla?

Hayır. Asla.

AKP tipi islamofaşist sıcak para diktatörlüğüne karşı çok daha örgütlü, çok daha yaygın, çok daha köklü bir mücadele örmek gerektiği açık. Kamuculuk, yurtseverlik, aydınlanmacılık ve özgürlükçülük ilkeleri temelinde kararlı bir örgütlenme. İşte önümüzde duran görev.

Görev de değil sadece, varoluşsal bir zorunluluk.

***

Ve en önemlisi…

Şimdi bir kez daha ve bu kez daha örgütlü, daha güçlü şekilde, “Türban neyi örtüyor?” sorusunu sormanın ve türbanın ardındakileri tek tek ifşa etmenin zamanı.

Türbanla sarıp sarmalanan yağmayı, talanı, ilkel birikimi, akla karşı açılan savaşı, bilim düşmanlığını, barbarlığı, iş cinayetlerini, hepimize dayatılan ortaçağı, zenginlerin saltanatını, paranın iktidarını afişe etmenin zamanı… Hepsinin üstündeki türban örtüsünü kaldırıp altındaki çöküşü ve çürümeyi görmenin zamanı!

“Türban neyi örtüyor?” sorusu bir kez daha yakıcı bir biçimde güncellik kazanırken ülkenin sosyalistlerine, komünistlerine, ilericilerine düşen görev, bu soruya olanca açıklığıyla yanıt vermek ve bu yanıtı alabildiğine yaygınlaştırmaktır.