Başbakan’ın basına hücumu neden?

Ahmet Abakay'ın “Başbakan'ın basına hücumu neden?” başlıklı yazısı 06 Mart 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Başbakan gazetecilere hücuma geçtiyse mutlaka bir nedeni vardır.

Yoksa bir başbakan, durup dururken İmralı görüşmelerinin tutanaklarını yazdığı için, “böyle gazetecilik yapacaksan, batsın böyle gazetecilik” der mi?
Dış güçler onu çok sinirlendirdi, fırça attılar. Hem de Ankara’da, kendi sahasında yani.

İlk fırça, Alman Başbakanı Merkel’den geldi. “Ne AB üyeliği? Bunun ucu açık” dedi ve lafı, “daha çok beklersiniz”e getirdi.

Merkel, Başkent ziyaretinde Alevilerin de yer alacağı dini grupların temsilcileriyle görüşmek istedi. Ancak Türk makamları, Alevi temsilcisini sansürledi, davet etmedi. Merkel buna da kızdı, “niye Aleviler salonda yok” diye posta attı.

İkinci fırça, ABD Dışişleri Bakanı Kerry’den geldi. Hem İsrail’i eleştiren Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na hem de Viyana’da aynı cümleleri kuran, Siyonizm üzerinden İsrail’i hedef alan Başbakan’a “Bu sözler kabul edilemez, İsrail bizim güvenilir müttefikimizdir” diye seslendi. Bu kesmedi, ABD Ulusal Güvenlik Sözcüsü Tommy Vietor, Türkiye Başbakanı’nın sözlerinin “saldırgan, bölücü ve kabul edilemez” olduğunu vurguladı.

Bu tatsız açıklamalar ve fırçalar karşısında ne yapsın, o da döndü bizim basına fırça attı.

Bu kadar aksilik üzerine bir de arkanı dönüyorsun ki, Apo’nun İmralı nutku Milliyet’te yayınlanmış.

Tutanakları yazan Milliyet Muhabiri Namık Durukan deneyimli, yazdığı haberlerle güvenirliğini kanıtlamış, bölgeyi bilen, güçlü haber kaynakları olan bir gazeteci. Övünmek gibi olmasın, yöneticisi olduğum Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin Genel Yönetim Kurulu üyeliğini de yapan bir arkadaşımız.

Ülke yöneticileri, siyasi parti temsilcileri unutmasınlar ki halkı, kamuoyunu ilgilendiriyorsa, gazeteci için, “gizli evrak” ya da “gizli toplantı” diye bir olgu yoktur. O sözü edilen şey, sadece “haberdir”, yayınlanır.Tek ölçü vardır kişinin özel yaşamını , kişiliğini rencide etmeyecek, hakaret, aşağılama olmayacak, daha da önemlisi “doğruluğu” çek edilecek.

Başbakan ve yandaşı gazeteler, yazarlar açıklanan İmralı tutanakları için, “yalandır” demiyorlar. “Neden yazıldı, kim sızdırdı, nasıl yazılır” soruları soruluyor.

Bunları bir kalem geçiniz.Yazılır, yazıldı çünkü bu, önemli bir HABER’dir.

Sayın Başbakan, Öcalan sizi en zayıf noktanızdan yakalamış. AKP anayasasına, çok istediğin başkanlık sistemine destek olacağını, “evet” diyeceğini açıklıyor, daha ne istersin?

Sevinin buna, sevinin.

Başkanlık, tek adam yönetimi. Güçler ayrılığı da yok.

Demokrasi yokmuş, totaliter yönetim geliyormuş, sizin için önemli mi?

“Teşekkürler Apo” de, geç.

ÇGD Genel Başkanı olarak Başbakan’a verdiğim yanıtı da okuyucuların bilgisine sunmak istiyorum. Çünkü konu önemli. Açıklamam şöyle:

Başbakan Erdoğan, İmralı görüşme tutanaklarının Milliyet gazetesinde yer alması üzerine yaptığı açıklamada, medyaya ve gazeteciliğe karşı, haksız ve sert suçlamalarda bulundu. “Eğer böyle gazetecilik yapacaksan batsın senin gazeteciliğin” gibi lümpen, gazeteciliğin evrensel kurallarından habersiz, düşmanca ifadelere yer verdi.

Gazeteler, televizyonlar, Başbakanlığa ve hükümete bağlı kurumlar değildir gazeteciler de hükümetin, Başbakanlığın memurları, danışmanları değildir.

Gazeteciler, medya kuruluşları neyi haber yapıp yapmayacaklarını, neyi yazıp yazmayacaklarını başbakanlara, bakanlara, valiye, savcıya, imama, diyanete sormazlar. Sorarlarsa, gazeteci olmazlar. Yanaşma gazeteci olurlar.

Burada tartışılabilecek olan, sadece verilen söz konusu haberin “doğru” olup olmadığıdır. Bunun ötesi, tartışma dışıdır.Gazeteci yazdığı haberin kimin işine yarayıp yaramadığıyla da ilgilenmez, doğru olmasına dikkat eder. Zaten hükümet yanlısı yazar ve yorumcuların bile değerlendirmelerinde, haberin içeriği, doğruluğu tartışılmamakta kimin, neden sızdırdığı üzerinde durulmaktadır.

Gazetecinin görevi, halkı ve kamuoyunu özellikle güncel konularda doğru bilgilendirmek, aydınlatmaktır.

Demokrasinin olduğu ülkelerde başbakanlar düşünce, basın, ifade özgürlüğüne, halkın haber alma hakkına müdahale edemez.

Başbakan, konuşmasında “bir kısım medya hiçbir zaman yanımızda olmadı diye hep söyledim, attıkları başlıklarla gazetecilik yapıyorlarmış, batsın böyle gazetecilik” diyor.

Medyanın iktidarın yanında olmasını istemek, demokrasi dışı bir taleptir. İktidarın yanında olan medya, hükümetin medyasıdır.Özgür medya değildir. Meslek etiğinin dışına düşmüş, itibarı kalmamış medya demektir.

Başbakan’ı, gazetecileri hükümetin memurları ve danışmanları gibi görmekten vazgeçmeye, basın ve ifade özgürlüğüne, halkın haber alma hakkına saygılı olmaya davet ediyoruz.