Mehmet Bozkurt'un anısına Tarih Sohbetleri: 'Tarihimize severek bakıyordu'

6 Aralık 2022'de kaybettiğimiz tarihçi yazar Mehmet Bozkurt'un anısına hazırlanan Tarih Sohbetleri kitabını ve tarihçi yazarı, Mesut Odman ve Volkan Algan ile soL okurları için konuştuk.

Özkan Öztaş

Türkiye Komünist Partisi üyesi, araştırmacı tarihçi ve soL yazarlarından Mehmet Bozkurt geçtiğimiz sene bugün hayatını kaybetti.

Tarihçi yazarın ölüm yıldönümünde Yazılama Yayınevi tarafından hazırlanan "Mehmet Bozkurt Anısına Tarih Sohbetleri" kitabı, yayınlanmasına katkı sunan soL yazarı Mesud Odman ve soL TV'de Tarih Sohbetleri programını birlikte sürdürdükleri Volkan Algan ile konuştuk.

Komünist, çerkes, tarihçi...

Yazar Mehmet Bozkurt mevzu bahis olduğunda, akla gelen üç kelimeyi yan yana sıraladığımızda komünist, Çerkes ve tarihçi kelimelerinin sıkça tekrar edilmesi okurlarını şaşırtmayacaktır. Yazılama Yayınevi de kitap tanıtımında bu üç kelimeye yer verme ihtiyacı duymuş. Aksi biraz eksik olurdu kanımca. 

Komünist, Çerkes ve tarihçi Bozkurt'un tarihçiliğine ve çalışmalarına dair söyleştiğimiz isimlerden ilki Mesut Odman. Kitabın derlenmesi sürecinde neleri gözettiklerini şu sözlerle anlatıyor: 

"Mehmet uzun süredir tarih yazıları yazan bir arkadaşımızdı. Buraya aldığımız yazıların önemli bir bölümü farklı periyotlarla yayımlanan soL dergilerinde 'Tarih Sohbetleri' başlığını taşıyan köşede, daha büyük bir bölümü de şimdiki soL Haber’de yer almıştı. Kitabın adını da başka bazı öneriler üzerinde durduktan sonra hiçbirini beğenmeyip, o köşeden aldık. Oralardaki yazıların ilgiyle okunduğuna ilişkin veriler vardı elimizde. O ilgiyi yarattığını düşündüğümüz özelliklerin korunmasını sağlayacak bir derleme yapmaya çalıştık."

-Neydi o özellikler peki?

Resmi tarih denebilecek bir yaklaşımdan kaçınmak, böyle bir kaygıyla hareket ederken aynı karşıtlık söylemini tutturan liberal ve gerici eğilimleri açığa çıkarmak, belli düzeyde bir güncelliği gözetmek sayılabilir.

-Bu süreçte birlikte tartıştığınız, karar alış süreçlerine katkı sunan başka isimler de oldu mu?

Çalışmaya başlarken, Mehmet’in yakın arkadaşları olarak, benimle birlikte Arif Basa ve Yusuf Şaylan’ın katıldıkları düzensiz söyleşilerimiz oldu. O sırada bazı noktalarda ortaklaşabildik. Birinci ölüm yıldönümüne yetiştirmek hedefimizdi; vaktimiz daraldıkça bu söyleşileri bırakıp “iş üretme”ye yöneldik. Babasının hastalığı ve ölümü nedeniyle çalışmayı bırakmak zorunda kalan Çağdaş Sümer’in de kısa süren bir katılımı oldu.

-Kimi yazıları elemek zor olmuş olmalı...

Evet. Haziran başlarında Mehmet Başkurt ve ben yazıları önce derleyip toplamaya sonra da seçip elemeye başladık. Ancak, Başkurt Mehmet’in günahını almayalım, bu eleme ya da bilinen deyimle “altın makas” işlevi bana düştü, ne yazık! Hayatımda böyle sevimsiz bir işlevi üstlenmek zorunda kalışım yeni değildir ama bu defaki en sevimsizlerinden biriydi. Sevgili arkadaşımın birçok güzel yazısını elemek zorunda kaldım. Ama ne yaparsınız ki yayınevinin haklı sayfa sınırlamaları vardı ve şu andaki boyut bile başlangıçta tasarlanan sınırın epey üzerine çıktı. Onun yazılarını seven ve bu kesip biçme işine çok kızanlara, ilk çıkışından beri çeşitli biçimlerde yayımlanmış soL’un eski sayılarına başvurmanın bir yolunu bulmalarını önermekten başka çarem yok.

-Peki Mehmet Bozkurt'u diğer tarihçi yazarlardan ayıran şey nedir?

Bir kez, en başta şunu vurgulamak gerekir: Mehmet Bozkurt profesyonel, ya da meslekten, bir tarihçi değildi. Ama, elimden geldiğince yansız davranmaya çalışarak söyleyebilirim, meslekten tarihçilerin pek çoğundan daha güvenilir bir yazardı. Bu kitaba aldığımız ilk yazısında, ünlü tarihçi Carr’ın “tabladaki ölü balık” metaforundan yola çıkarak şöyle yazıyor: 

“(…) balığı meşrebinize göre yiyin de hangi sularda nasıl tutulduğunu, hangi oltaların kullanıldığını ve hangi tezgâha nasıl geldiğini, çığırtkan satıcının ürününü satmak için hangi yollara başvurduğunu göz ardı etmeyin ve ille de pişireni tanıyın (...)

Carr, bir tarih eserini ele alınca ‘İlk ilgileneceğiniz, içindeki olgular değil, onu yazan tarihçi olmalı.’ derken aşçıyı; ‘Tarihin olguları bize hiçbir zaman ‘arı’ olarak gelmezler, çünkü arı bir biçimde var olmazlar, her zaman kayıt tutanın zihninden kırılarak yansırlar.’ derken de avcıyı ve satıcıyı işaret eder. (…) Peki ne yapmalı? Bana kalırsa, balığın soframıza gelinceye kadarki macerası merakımız olmalı.

Avlayana, tezgâha koyup satana, pişirip servis yapana tımarhanelik olacak ölçüde olmasa bile biraz kuşkuyla bakmalı. Birader, bu çok uzun ve karmaşık bir yol, şunun şurasında bir balık yiyecektik başımıza iş açtın, sorgulayacağız derken balık soğudu, balıklıktan çıktı derseniz, o zaman da çek bir buçuk kıymalı... Başka ne diyebilirim.

'Yol gösterici ve güvenilir bir kaynak'

-Osmanlı ve Cumhuriyet dönemini yazan yazarların önemli bir kısmı tarihsel gerçekleri okuyamıyor sanırım. Bu yüzden yakın tarihimizi okumak hep meşakkatli olmuştur. Mehmet Bozkurt bu açıdan nerede duruyor sizce?

Mehmet Bozkurt’un bu bakımdan yeterli bir zihin açıklığına sahip olduğunu söylemek gerekir. Cumhuriyet’in kurucu önderlerinin cam fanuslar ya da kurtuluş ve bağımsızlık için kurulan özel fidelikler içinde yetişmiş/yetiştirilmiş yahut Yüce Gök tarafından indirilmiş oldukları izlenimini yaratacak tek bir satır yazmış değildir.

Buna karşılık, gericilerin özellikle son zamanlarda gülünç düzeyde bir cehaletle yaygınlaştırmaya çabaladıkları türden “padişahımız efendimiz hazretleri” tarafından görevlendirilmiş paşalar uydurmasını da, böyle bir saçmalığın hak ettiğinden fazla olmamak üzere, konu edinmiştir. Ona göre, Mustafa Kemal, bizim ikimizin arasında kullanmaktan hoşlandığımız halk ağzından devşirme deyişle, “Sarı Paşa”, İttihatçı kadrolar arasında yer almış bir aydın, buradaki yazılarından birinin başlığına çıkardığı gibi, bir jakoben’dir. Bunlar, gerici liberallerin, aynı anlama gelmek üzere, liberal gerici takımının sandığının ve öne sürdüğünün tersine, eleştiri ya da sövgü yüklü nitelemeler değil, hak edilmiş övgülerdir.

Son sözüm şu olsun: Bu kitabın, tarih okuyacaklar için, hem daha derin okumaları kolaylaştıracak bir tür küçük ansiklopedi, hem de sık sık gündeme getirilen ve daha da getirileceği anlaşılan manipülasyonlar karşısında okunması hoş, yol göstericiliği güvenilir bir kaynak olduğu kanısındayım.    

'Beni durdurma gerekirse sonra keseriz'

Mehmet Bozkurt ile soL TV'de Tarih Sohbetleri programını yapan Volkan Algan'a birlikte çalışmanın nasıl olduğunu sorunca en başa "Heyecan verici" ibaresini ekliyor.  

"2020'de soL TV için tarih programı yapma fikrini konuşurken aklımıza ilk gelen isim Mehmet abi olmuştu. Teklifimizi olumlu karşılayınca çok sevindik. Ben Mehmet abinin yazılarını çok uzun süredir okuyordum. soL Haber'de onun yazacağı günleri hevesle beklerdim. Ama daha önce tanışmamıştık. Ara sıra köşe yazıları vesilesiyle mailleşmiştik en fazla ama ne sesini duymuş ne görmüştüm. İlk defa program sayesinde muhabbetimiz başladı. Ekran karşısında da olsa ilk görüşeceğimiz gün heyecanlandığımı hatırlıyorum. Tahminimden de öte çelebi, bilge, gün görmüş biriydi karşımdaki. 15'e yakın program çektik. Çok keyifliydi. Tek zorlandığımız nokta program süresindeki kısıtımızdı. Ona kalsa saatlerce anlatabilirdi. 'Volkan beni durdurma sonra kesersiniz gerekirse' derdi. Çünkü o 'profesyonel' değildi. Yüreğinden akıyordu anlattığı; durdurunca, kesince, araya girince daldığı derinlikten çıkmak zorunda kaldığı için mutsuz oluyordu. Biz de dinlemenin keyfine bıraktık kendimizi giderek. Eh, işimize de gelmiyor değildi doğrusu; ekranda gösterdiğimizden de fazlasını kamera arkasında konuştuk."

'Tarihe severek bakmak'

Volkan Algan Mehmet Bozkurt'u diğer tarihçi yazarlardan ayırırken şu ifadelere yer veriyor:

"Aydemir Güler'den ödünç alarak söyleyecek olursam 'tarihimize severek bakıyordu'. Onun inceleme malzemesi bir laboratuvardaki nesneye hiç benzemiyordu. Anlatırken yeniden yaşar, yaşatırdı. Kızar, sevinir, hayranlık duyar, anlar, anlatır ve kanıyla canıyla karşımıza koyardı olaylarla kişileri. Tarihin dünde kalmadığını, yarın yok olmayacağını, bizimle yaşamaya devam ettiğini ve her gün yeniden ve yeniden üretildiğini biliyordu. Konuşurken bir vefa borcunu ödüyor gibiydi. Kimi zaman yanlışlar yapıldıysa tabii konuşulmalı, ama hakları da verilmeli, zorlukları, çelişkileri anlaşılmalıydı ona göre. Onun tarihi 'insansız' değildi, tam aksine. Beni en çok şaşırtan ve belki de özendiren özelliği tarihe bakışındaki bu kanlı canlı olma durumuydu. Üzerine bir de Mehmet abinin müthiş hikaye anlatıcılığını ekleyince, yerinin kolay dolmayacağını üzülerek kabullenmeliyiz."

Mehmet Bozkurt'un dostları ve yoldaşları 9 Aralık Cumartesi günü saat 14.00'te Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde bir araya gelerek yazarı anacak. Aynı zamanda kitabının da tanıtılacağı buluşmaya tüm tarih dostları davet ediliyor.