Danıştay, MEB'in yetkilerini Ensar Vakfı'na devreden protokolün yürütmesini durdurdu

Eğitim-Sen, geçen yıl Milli Eğitim Bakanlığı ile Ensar Vakfı arasında imzalanan işbirliği protokolünün iptali için dava açmıştı. Danıştay tüm eğitim kurumlarını Ensar Vakfı'nın kullanımına sunan bu protokolün örgün eğitime ilişkin kısmı için yürütmeyi durdurma kararı verdi. Eğitim-Sen Başkanı Feray Aytekin Aydoğan kararı soL’a değerlendirdi.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın geçen yıl Temmuz ayında Ensar Vakfı ile imzaladığı protokolün örgün eğitim kısmına ilişkin bölümü için Danıştay tarafından yürütmeyi durdurma kararı verildi.

Danıştay’ın kararı uygulanırsa Ensar Vakfı’nın örgün eğitime dahil kurumlardaki faaliyetleri son bulacak. Eğitim-Sen Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, Danıştay’ın bu kararının önemli olduğunu ancak kararın uygulanıp uygulanmayacağını takip edeceklerini dile getirdi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu türden pek çok vakıf ve dernekle imzaladığı çok sayıda başka protokol de olduğunu dile getiren Aydoğan, bu protokoller eliyle kamusal eğitimin taşeronlara teslim edildiğini belirterek bunların iptali için de hukuki olarak ve velilerle birlikte mücadeleyi sürdüreceklerini ifade etti.

PROTOKOL NE GETİRMİŞTİ?

Milli Eğitim Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ile Ensar Vakfı arasında 24 Temmuz 2017 tarihinde “T.C. Milli Eğitim Bakanlığı ile Ensar Vakfı Arasında Çeşitli Eğitim, Seminer ve Sosyal Etkinlikler Düzenlenmesine Dair İşbirliği Protokolü” isimli bir protokol imzalanmıştı. 5 yıllığına imzalanan ve yenilenmediği takdirde 5 yıl daha devam edeceği belirlenen bu protokol ile Ensar Vakfı’na, örgün ve yaygın eğitime dahil olan tüm öğrencilere, kursiyerlere, eğiticilere ve öğretmenlere yönelik sosyal, sanatsal, kültürel, sportif, bilimsel, teknolojik etkinlikler ile ilgili seminerler düzenlemek; proje çalışmaları, yarışmalar ile mesleki ve teknik kurslar düzenleme yetkisi verilmekte, bu etkinliklerin kurumlarda ya da kurum dışı vakfın belirleyeceği mekan ve yerlerde, vakfın belirleyeceği materyallerle ve vakıf personeli olan eğiticiler eliyle yapılmasına olanak sağlanmaktaydı. Protokolle birlikte tüm örgün ve yaygın eğitim kurumları tüm personeliyle birlikte vakfın kullanımına sunulmakta, öğrenciler de vakfın ellerine teslim edilmekteydi. Ayrıca e-yaygın sistemini kullanma hakkıyla birlikte vakfın, sistemde kayıtlı tüm öğrenci ve velilerin kişisel bilgilerine erişebilmesine de olanak sağlanmıştı.

Eğitim-Sen’den yapılan açıklamada “Zaten Ensar Vakfı’na çok geniş yetkiler tanınmış olan bu protokolün 12. ve 15. maddesi ile de gerekli görüldüğünde tarafların yazılı mutabakatı ile protokolde değişiklik ve ilaveler yapılabileceği, protokolde yer almayan hususların da taraflar arasında iyi niyet, karşılıklı anlayış ve uzlaşma kuralları çerçevesinde çözümleneceği gibi hiçbir yasal dayanağı olmayan, muğlak düzenlemeler getirilmişti” denildi.

İPTAL DAVASI VE YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI 

Eğitim-Sen bir kamu hizmetinin yürütülmesiyle ilgili işlerin “muğlak, ne zaman hangi koşullarda değiştirileceği belli olmayan, hiçbir kural içermeyen maddelerle düzenlenemeyeceği”, okullarda kurulacak kulüpler, öğrencilerin katılacağı kurs ve seminerler, eğitim materyalleri, gezi ve kampların içeriğini Ensar Vakfı yetkilileriyle il-ilçe milli eğitim müdürlerinin keyfiyetine bırakan protokolün iptali için dava açmıştı.

Danıştay 8. Dairesi, protokolün örgün eğitime ilişkin kısmı açısından Eğitim-Sen’in gerekçelerini ve kaygılarını haklı bularak yürütmesinin durdurulmasına karar verdi. Ancak protokolün yaygın eğitim kurumlarına yönelik kısmı yönünden, üyelerin bir kısmının karşı oyuna rağmen, “uygulanması halinde giderilmesi güç veya olanaksız zararların doğması ve açıkça hukuka aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmediği” gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararı vermedi.

EĞİTİM-SEN BAŞKANI: TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ

Kararı soL’a değerlendiren Eğitim-Sen Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, Ensar Vakfı, İlim Yayma ve Birlik Vakfı ile imzalanan protokolün bu vakıflara eğitim kurumlarında her türlü etkinliği düzenleyebilme yetkisi verdiğini ve bu süreçte buralarda çocuk istismarı dahil her ne olursa olsun MEB’in tek başına bu protokolü iptal edememesini getirdiğini hatırlattı. Aydoğan “Yani MEB’in yetkilerini ve aynı zamanda kamu kaynakları kullanımını da bu vakıflara devreden bir protokoldü” dedi. Danıştay kararıyla MEB’in yetkilerinin ve kamu kaynaklarının kullanımının bu vakıflara devredilmesiyle ilgili kısmın iptal edildiğini söyledi. Aydoğan "Bu kararın gereği uygulanırsa -biliyorsunuz hukuk kararlarının gereği uygulanmayabiliyor- bu protokolün hiçbir şekilde devam etmemesi gerekiyor” diye konuştu.

ONLARCA PROTOKOL VAR

Geçen yıl da Bolu’da okul öncesi, ilkokul ve orta okulda "kuran eğitimi"ne ilişkin bir protokolü iptal ettirdiklerini hatırlatan Aydoğan, daha sonra yönetmelikle sözkonusu protokolün okul öncesi eğitimde uygulanmaya devam ettiğini bildirdi. “Sürekli takip etmeye çalışıyoruz ama bu protokoller onlarca” diyen Eğitim-Sen Başkanı, Türkiye’nin her yerinde bazısının ismini bile bilmediğimiz o kadar çok dernek ve vakıf kurulmuş durumda ki cemaatler tarafından, kim orada yaygınsa hemen onunla protokol uygulanıyor” ifadelerini kullandı.

'KAMUSAL EĞİTİM TAŞERONA VE CEMAATLERE DEVREDİLEMEZ'

Danıştay kararının bir kazanım olduğunu ve uygulanıp uygulanmayacağını takip edeceklerini dile getiren Aydoğan, “Ama ne olursa olsun bizim bakış açımız şudur: Evet MEB’in yaptığı uygulamalara ilişkin de çok kaygımız var ama her şeye rağmen kamusal eğitim, bakanlığın ve devletin sorumluluğundadır ve adı ne olursa olsun bu cemaatlere ve taşerona devredilemez. Kamu kaynakları, bu okullar, bu yurtlar çocuklara, öğrencilere ve halka aittir ve bunlar da bu vakıflara devredilemez” dedi.

'VELİLERLE BİRLİKTE BİR MÜCADELE ÖRÜLMELİ'

Bu protokollere karşı velilerle birlikte bir mücadelenin örülmesi gerektiğini vurgulayan Aydoğan, “Gerçekten artık çocuk istismarının her türlü boyutunun yaşandığı ve bütün Türkiye’deki okulların, yurtların, yetişkin eğitimi yapan tüm yerlerin bu yapılara teslim edilmesiyle karşı karşıyayız şu anda” dedi. Aydoğan “Artık okullarımız ve yurtlarımız maalesef güvenli yerler olmaktan çıkmış durumda. 'Çocuklarımız en kıymetlilerimiz' diyorsak bu ülkede bu itirazları birlikte örmek zorundayız. Yoksa sürekli çocuklarımızı Kulp’ta, Taşkent’te, Ensar’da, Aladağ’da, Dikili’de ya patlamalarda ya yangınlarda ya çocuk istismarı, taciz, tecavüzüyle kaybetmeye devam edeceğiz. Kesinlikle ismi ne olursa olsun bunların eğitim kurumlarına girmemesi gerekiyor” dedi.