Cinsiyetler arası başarı farklarını silen müdahale

ABD'de bir fizik bölümünde yapılan yeni bir araştırma, basit bir psikolojik müdahalenin, kadın ve erkek öğrenciler arasında performans farklarını son derece etkili biçimde sıfırlayabileceğini gösteriyor

İnsan grupları veya cinsiyetler arasında akademik başarı farklarının genetik temelleri var mı? Günümüze görülen farklar ne ölçüde kalıtım, ne ölçüde çevre kaynaklı? Geçtiğimiz yüzyıl içinde Batı ülkelerinde yapılan çeşitli psikoloji araştırmaları, siyahlar gibi azınlıkların daha düşük zekalı olduğunu, keza erkeklerin kadınlara göre kalıtsal psikolojik eğilimleri nedeniyle pozitif bilimlerde daha başarılı olduklarına işaret etmişti. Öte yandan bu çalışmalar, sorunlu araştırma araçları kullanmakla ya da çevresel etkileri yeterince hesaba katmamakla eleştirilmişti.

Kimi bilimciler, özellikle de sol eğilimliler, eğitimde başarıda 'doğuştan gelen farkların' baskınlığı iddiasına karşı çıkıyorlar. İtirazlardan biri, mevcut sosyo-ekonomik eşitsizliklerin öğrencilere eşit şans tanımadığı (kız öğrencilerin ev işçiliği gibi). Bir diğer itiraz da, toplumsal stereotiplerin gençleri olumlu/olumsuz güdüleyebildiği (örneğin 'mühendisliğin erkek işi olduğu' yargısı). Ancak hem bu alandaki ideolojik kutuplaşma, hem de akademik başarı gibi karmaşık bir toplumsal olguyu araştırmanın zorlukları, 'katılım mı, çevre mi' sorusunun bir sonuca bağlanmasına izin vermiyordu.

Bu meseleyi araştırmanın bir yolu, insanlar arasında mevcut farklılıkları incelerken, çevresel etmenleri olabildiğince kapsamlı biçimde ele almak. Örneğin 2009'da 34 ülke arasında yapılan bir araştırma, bir ülkenin vatandaşları kadınları 'biliminsanlığına' ne denli yakıştırıyorsa, ilkokulda kız öğrencilerin fen dersindeki başarılarının da o denli yüksek olduğunu göstermişti. (http://haber.sol.org.tr/bilim-teknoloji/kadinlar-fen-muhendislikte-niye-geride-haberi-15850)

Almaşık bir yöntem ise, belli bir etmeni kontrollü biçimde değiştirerek, etkisini doğrudan ölçmek yani canlı bir sosyal deney yapmak. 2006 yılında ABD'de Geoffrey Cohen liderliğinde bir grup psikolog, bu tarz bir çalışma yürüttüler (http://www.sciencemag.org/content/313/5791/1307.abstract): Avrupa ve Afrika kökenli öğrencilerin karışık okuduğu, ancak zencilerin notlarının ortalamada hep daha düşük olduğu bir okulda, öğrencilerin kendilerine güvenlerini artıracak bir müdahalenin etkisini araştırdılar. Araştırmacıların hipotezi, zenci öğrencilerin düşük performansının kısmen psikolojik etmenlerden (başarısız olma korkusu) kaynaklandığı ve yine psikolojik bir müdahale ile altedilebileceği yönündeydi.

Çalışmada, 8. sınıfa başlayan bir grup siyah ve beyaz öğrenciye, sevdikleri bir başlıkta (aileleri veya arkadaşları gibi) bir deneme yazmaları istendi. Aynı okuldan bir başka grup öğrenciye ise ilgilenmedikleri bir konuda benzer bir deneme yazmaları istendi bu grup kontrol grubu görevini gördü. Araştırmacıların varsayımı, hoşlandıkları başlıkta yazı hazırlayan siyah öğrencilerin kendilerine güvenlerinin artacağı ve bunun da derslerde performanslarına yansıyacağı idi.

Şaşırtıcı biçimde, bu basit müdahale öğrencilerin yıl sonu notlarını ciddi biçimde etkiledi. Kontrol grubuna kıyasla, sevdikleri konularda yazı yazan grupta siyah ve beyaz öğrenciler arasındaki farklar yüzde 40 oranında azalmıştı. Dahası Cohen ve arkadaşları, iki yıl sonra aynı kontrol ve deney grubu öğrencilerini bulup notlarını karşılaştırdıklarında grupların halen fark gösterdiğini - yani deney grubundaki siyah öğrencilerin halen daha başarılı olduğunu gördüler (http://www.sciencemag.org/content/324/5925/400.abstract). Bu araştırma, hem çevresel etmenlerin -bu örnekte öğrencinin mensup olduğu toplumsal kesim hakkındaki önyargıların- öğrenci başarısı üzerinde ne denli etkin olduğunu göstermekte, aynı zamanda da bu etmenlerin nasıl kolaylıkla etkisizleştirilebileceğine işaret etmekteydi.

Geçtiğimiz ay ise Science dergisinde, bu defa erkek ve kadın üniversite öğrencileri arasında başarı farklarını inceleyen yeni bir araştırma yayınlandı (http://www.sciencemag.org/content/330/6008/1234.abstract). Çalışmada, ABD'de fizik, matematik ve mühendislik bölümlerinde, kadın öğrencilerin geleneksel olarak erkeklere nazaran başarısız olduğunu not ediliyor. Hatta öğrencilerin sosyal arkaplanları ve lise geçmişleri kontrol edildiğinde dahi kadınlar daha başarısızlar. Aikira Miyake isimli fizikçinin liderliğindeki grup, 'başarısız kadın fen öğrencisi' stereotipinin bu farktan sorumlu olabileceği hipotezinden yola çıkarak, yukarıdaki psikolojik müdahale deneyini üniversiteliler üzerinde tekrarladı: 400 üniversite öğrencisi rastgele deney ve kontrol gruplarına ayrıldı, ilkinden (arkadaşları, aileleri veya bilim gibi) sevdikleri bir konuda, bu konunun niye kendileri için önemli olduğu üzerine 15 dakikalık bir deneme yazmaları istendi. Kontrol grubu ise ilgilenmedikleri bir konuda deneme yazdılar.

Dönem sonunda iki gruptaki kadın ve erkek öğrencilerin 'fiziğe giriş' notları karşılaştırıldı. Kontrol grubunda kadınlar erkeklere göre belirgin biçimde daha başarısızken, deney grubunda cinsiyet farkları sıfıra yaklaşmıştı. Hatta öğrencilerin başlangıç başarıları hesaba katıldığında, kadın öğrenciler daha başarılı hale gelmişti. Dikkat çeken bir başka sonuç da, dönem başında 'kadınların başarısız olduğu' önyargısını daha fazla taşıyan kadın öğrencilerin notlarının, psikolojik müdahaleden sonra daha bariz artışıydı. Bu da, müdahalenin ana etkisinin, önyargıları zayıflatma yoluyla gerçekleştiğini gösteriyordu.

Bahsi geçen çalışmaların hem sosyal bilimciler ve eğitimciler, hem de sosyalistler açısından bir dizi önemli sonucu var. Bir defa, bireyler arasında akademik performans farkları üzerinde çevresel etkilerin ne denli baskın olduğunu görüyoruz. İkincisi bu çalışmalar, çevresel etmenler içinde yalnızca sosyo-ekonomik farkların değil, toplumsal önyargıların da ciddi rolünün olduğunu gösteriyor.

Ancak bu bulgular, bir dizi yeni soru da doğurmakta: Eğer 'tembel siyah' veya 'başarısız kız öğrenci' türü stereotipler, eşitsizlik sorununun canalıcı bir parçasını oluşturuyorsa, bu başarısız grupları desteklemeyi amaçlayan pozitif ayrımcılık uygulamaları, söz konusu stereotipleri idame ettirmek yoluyla zarar verebilir, kaş yapayım derken göz çıkartabilir mi? Kapitalizm koşullarında sosyo-ekonomik farklar, özellikle de orta ve az gelişmiş ülkelerde yaygınlıklarını korurken, eğitimciler bu tip önyargılarla nereye kadar mücadele edebilir? Sosyalist bir değişim sırasında, sosyo-ekonomik eşitsizlikleri gidermenin yanısıra, günümüz toplumlarından yaygın olan gerici kültürel-psikolojik örüntüleri tespit etmeye yönelik mücadele ne kadar önemli olacak?

Mehmet Somel
CAS-MPG Hesaplamalı Biyoloji Ortak Enstitüsü, Şanghay