Pozitivist oğlu pozitivistler ve pis modernistler!

Bu ülkede küfür olarak kullanılan sözcükler vardır: Jakoben, vesayetçi, pozitivist gibi…

Birine küfretmek istiyor ama ona tazminat vermek istemiyorsanız ona "pozitivist" diyebilirsiniz. Hâlâ hıncınızı alamadıysanız ve “hayvanoğlu hayvan” gibi “antiekolojik” veya seksist küfürler etmek istemiyorsanız ona “pozitivist oğlu pozitivist” de diyebilirsiniz.  Biraz daha kibar biriyseniz “sığ pozitivist” diyerek de küfredebilirsiniz.

Bir konu size ters geldi ya da anlamadıysanız, açıklama yapmadan “pozitivizm” deyip geçin. Siz öyle diyorsanız o kesin öyledir zaten.

Atıf Yılmaz’ın Kibar Feyzo filminde duvarda yazan “Faşo Ağa” yazısını görüp “Faşo nedir” sorusunu soran ağaya (Ş. Şen), marabası ( K. Sunal) “böyle i. gibi, p.şt gibi bi şey” diye yanıt verir. “Pozitivist” sözcüğü de belirli bir kesimin gözünde aşağı yukarı budur.

***

Bu yazı pozitivizmin anlamını ya da felsefedeki yerini değil günümüzdeki yerli-yersiz kullanımını ele almaktadır.

***

“Pozitivist” sözcüğü olmasa bu ülkede herhalde birçok köşe yazarı-yorumcu işsiz kalırdı. Bu topraklarda yaşamayan biri, içinde pozitivizm geçen bu yazıları okusa zanneder ki ülke pozitivizmden kırılıyor! Bu ülkede yaşamasak Milli Eğitim Bakanını Auguste Comte, Kültür Bakanını Viyana çevresinden Moritz Schlick sanacağız! Sanki 300 ayrı televizyondan Nihat Hatipoğlu ve arkadaşları bu topluma pompalanmıyor da toplumumuz pozitivistlerden pozitivist beğeniyor! Bilmeyen de televizyonlarda Russell’lar, Carnap’lar program yapıyor zanneder!

***

Hâlihazırda bu topraklarda zar zor var olabilen eser miktarda akılcılık ve aydınlanma düşüncesi, uysun ya da uymasın “vay pozitivistler” diyerek infaz edilir.

***

“Yanmayan kefen” satan adam, “kendine helâl akrabalarının envanterini tutan” yüz binlerin olduğu bir ülkede, pozitivizmden şikayetçidir!

En temel bilimsel olgulardan, protonlardan, kütle çekim teorisinden, evrim teorisinden, elektro manyetik teoriden söz etseniz bile hemen bu damgayı yapıştırabilirler.

Bu o kadar yaygın bir küfürdür ki siz “bilimsel düşünce yöntemi” dediğiniz anda daha cümlenizi tamamlama fırsatı bulamadan alnınıza “pozitivist” damgasını yiyebilirsiniz.

***

Bu “antipozitivist” aslan parçalarına göre “yanmayan kefen" satışı “çok kültürlülüktür”; bu kefenleri alanlar “yerel kültür özneleri”dir (evet evet özne!) ama bunlara karşı “akıl” dediğiniz anda siz pozitivistsinizdir.

Bu ülkede Adorno sözcüğünü söyleyebilen, Foucault sözcüğünü doğru yazıp “Fuko” diye okuyabilen her İslamcıyı köşe yazarı yaptıklarından dolayı bundan kaçışın olanağı yoktur.

Akıl ya da aydınlanmayı savunan her hangi biri eğer yeterince yaşarsa mutlaka “pozitivist” damgasını tadacaktır.

Tamamen modern olup, modernizmin getirdiği olumsuzlukları moderni aşmak için dile getiren düşünürler, modernizmi ortaçağ ideolojisiyle eleştirenler tarafından referans gösterilir.

Gazete köşesinde “deve sidiği içmek helâl midir?”i konu eden kişi, ertesi gün aynı köşede Adorno, Heidegger, Foucault’u referans gösterip, modernite reddiyesi döktürür.

Bilmem hangi tarikatın şeyhinin önünde diz çöküp eteğine yüz süren bir başkası, “modernitede öznenin olanaksızlığından” ya da “kartezyen öznenin sonu”ndan falan söz eder!

Köy Enstitülerini “tek tipçi” diye eleştiren pozitivizm karşıtı “büyük düşünür!”ün bize önerdiği kurum, çok sayıda çocuğa tecavüz edilen bir vakıftır; görüldüğü üzere “çoğulculuk” anlayışları bizlerin anladığından biraz farklıdır!

6 yaşındaki kız çocuğuyla evlenmeyi doğal karşılayan kişinin yazısı, Kristeva, Irigaray, Lacan eldivenlerini giyinip “kadının olanaksızlığından” söz eden yazıyla yan yanadır; kardeş kardeş geçinir giderler!

“Namaz kılmayanlar öldürülmeli midir” yoksa "Ömür boyu hapse mi atılmalıdır" seçeneklerinin tartışıldığı bir tartışmayı yürüten kişi, iki gün sonra “modernitenin cemiyet üzerindeki tahakkümünü” yazabilir.

İslam Uygarlığı’nda yetişen en büyük düşünürlerden İbn-i Sina ve Farabi’yi akla önem vermelerinden dolayı kafir ilan edenlerin kanaat önderi olarak protokollerde ağırlandığı bir ülkenin İslamcısına da olsa olsa “pozitivizm avcılığı” yakışır!

Ağzını yaya yaya “Modernizm Auschwitz’tir” demekte sakınca görmeyen kişi, IŞİD’ın yaptıklarını eleştirenleri “toptancılıkla” ve “islamofobi” ile suçlayabilir.

***

Bu yazı ne pozitivizm savunusudur ne de modernite tapınmasıdır. Pozitivizmin, modernizmin, aklın ve aydınlanma döneminin eleştirisi son derece detaylı olarak yapılmıştır; bu konularda koca bir külliyat vardır.

Ancak 2017 yılında bu ülkede akılcılık ve aydınlanmanın eleştirisi, “elektriği olmayan bir köyde bilgisayar kullanmanın göze zararları”ndan söz etmekle eşdeğerdir.

Bugün yaşadıklarımız “akıl çokluğu”ndan değil, “akıl yetmezliği”nden kaynaklanmaktadır.

Durum böyleyken Kant’ın şu sözü sanırım hiçbir çağda ve hiçbir coğrafyada bu kadar anlamlı olmamıştır:

“Aklını kullanma cesareti göster!”