Fransızca bilmeden Fransızca çeviriye ödül vermek

Bugüne dek edebiyat ödüllerindeki keyfiyet, haksızlık ve tutarsızlıklar ile ilgili sayısız yazı yazıldı. Birçok yazımda özetle şu görüşleri savunmuş ve bunların kanıtlarını aktarmaya çalışmıştım: 

-Türkiye’de edebiyat ödülleri bir avuç insanın kişisel kontrolü altındadır.
-Ödül jürilerinin büyük çoğunluğu hep aynı insanlardan oluşmaktadır.
-Ödül jürilerinin çoğu yarışmacıların eserlerini okumamaktadır.
-Ödül vermede sıklıkla edebiyat dışı ölçütler kullanılmaktadır.

Bu konuda ne zaman “artık yazılacak her şey yazıldı, daha fazlasına gerek yok” diye düşündüğümde, öyle bir şey oluyor ki, konuyu tekrar ele alma gerekliliği doğuyor.

Birkaç ay önce Talat Sait Halman Çeviri ödülü adlı bir ödül verildi.  Bu ödül, Fransızcadan Siren İdemen tarafından çevrilen, George Perec’in “Karanlık Dükkan 124 Rüya” adıyla yayımlanan kitabına verildi (1). 

Kitap Fransızcadan çevrilmiş. Ancak Doğan Hızlan, Sevin Okyay, Ahmet Cemal, Yiğit Bener, Kaya Genç’ten oluşan seçici kuruldan sadece bir kişi Fransızca biliyor. Özgeçmişlerini incelediğimizde seçici kurul üyelerinden sadece Yiğit Bener’in Fransızca’dan çevirileri olduğunu görmekteyiz (2). 

Özgeçmişlerine bakıldığında seçici kurulun diğer üyelerinin birinin Almanca, ikisinin İngilizce çevirmeni olduğu anlaşılıyor. Jüri başkanı Doğan Hızlan’ın ise şu ana dek yayımlanmış hiçbir çeviri kitabı olmadığı gibi herhangi bir yabancı dil bildiğine dair hiçbir veri yok (3).
Ödül verilme gerekçesi jüri başkanı Doğan Hızlan tarafından şöyle açıklanıyor:

“Siren İdemen (çevirmen), yazarın kendine özgü dilini ve üslubunu Türkçeye büyük bir yetkinlikle uyarlamış, yazarın sık başvurduğu sözcük, hatta ses ya da ses birimi, hece düzeyindeki hınzırca dilsel oyunlar için son derece yaratıcı karşılıklar üretebilmiştir. Bunu yaparken metnin engin kültürel alt katmanlarını ve üstü kapalı göndermelerini es geçmemiş, ya metne yedirerek ya da gerekli yerlerde titiz bir çalışmanın ürünü olan yetkin çevirmen notlarıyla okurların metnin tüm katmanlarına ulaşabilmelerini sağlamıştır. Sonuç olarak Siren İdemen, hem de Perec gibi dilini ustalıkla kullanan bir yazarın çetrefilli metnini yazarınkine eşdeğer bir yazınsal estetik düzeyinde kendi dilinde yeniden üretmeyi başardığı için bu ödüle hak kazanmıştır”(4).

Tekrarlarsak Fransızcadan çevrilen bir kitaba ödül veren jüri üyelerinden SADECE BİR TANESİ FRANSIZCA BİLİYOR.

İnsanın aklına ister istemez şu sorular geliyor:

Fransızca bilmeden “hece düzeyindeki hınzırca dilsel oyunları”nı nasıl anladınız?

Çevirmenin, bu “dilsel oyunların yaratıcı karşılıkları”nı üretebildiğini Fransızca bilmeden nasıl değerlendirebildiniz?

“Metnin engin kültürel alt katmanlarını, üstü kapalı göndermeleri”ni, o dili bilmeden nasıl fark edebildiniz?

Fransızca çevirmeni olan seçici kurul üyesi dışındaki üyeler, bu kitaba bu gerekçelerle oy verirken hangi metni değerlendirdi? 

Bir dili bilmeden o dilde yazılmış bir kitap, hem de zor bir kitap nasıl anlaşılabilir? 

Bu durum, okurların aklına hakarettir. 

Böylesi bir olay karşısında her şey doğalmış gibi davranmak piyasa edebiyatı için şaşırtıcı bir durum değildir. 

Bir kişinin yılda tam 16 ayrı edebiyat ödülünün seçici kurul üyesi olduğu (5), ülkenin en büyük ödüllerinden birisi olan Yunus Nadi Ödülleri’nin son 14 yılda 12 kez Can yayınlarından çıkan kitaplara verildiği (6) bilinen bir piyasada, bu olay elbette şaşırtıcı değildir. Bu ülkede müziği olmayan, bir tek nota bile müzik içermeyen bir filme en iyi film müziği ödülü verilmiştir (7).

Böylesine bir hakareti, böylesine bir cüreti şöyle yorumlayanlar da vardır:

“Ne yani, Fransızcadan çevrilmiş bir kitabı değerlendirmesi için illa Fransızca bilmesi mi gerekiyor?”…

Bunu diyenlerin şaşırmasına gerek olmadığı gibi olanak da yoktur. Estetik bilinci piyasa edebiyatı/edebiyat piyasası ile belirlenmiş okurların ortalama tutumu tam da budur. 

Peki neye şaşırmalıyız?

Şaşıracaksak şaşırma hakkımızı böylesine bir olayı kültür sanat haberi diye sayfalarında veren ve kendilerini ilerici-muhalif-sol-sosyalist olarak tanımlayan yayınlara şaşırmalıyız.

Şaşırmalı ve ilk fırsatta sormalıyız: 

Gerçekten ne yaptığınızı biliyor musunuz? 

Piyasa edebiyatı-edebiyat piyasası uzun bir süredir “köpeksiz köyde değneksiz gezme” halini yaşamaktadır. Bu durumun değişmesi her şeyden önce okura bağlıdır. Okur, piyasa edebiyatını/edebiyat piyasasını bütün kurumlarıyla reddetmek zorundadır. Artık kültür-sanat alanında kökten bir ayrışma, büyük bir deprem gerekli ve kaçınılmazdır. Er ya da geç her şey konumunu, herkes yerini alacaktır: aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde…

Taylan Kara
[email protected]


KAYNAKLAR
http://bianet.org/bianet/sanat/170005-talat-sait-halman-ceviri-odulu-sir...
https://tr.wikipedia.org/wiki/Yi%C4%9Fit_Bener
https://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Fan_H%C4%B1zlan
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/445230/Tal_t_Halman_Cevi...
http://www.insanbu.com/eski/a_haber656f.html?nosu=1487
http://haber.sol.org.tr/blog/yayincilik-kulisi/taylan-kara/yunus-nadi-od...
http://www.milliyet.com.tr/muziksiz-filme-bakanliktan--en-iyi-muzik-odul...