'Birkaç ödül aldıktan sonra ödüle karşı olacağım': O muhteşem ikiyüzlülüğünüz

“Birkaç ödül daha aldıktan sonra ödüle karşı olacağım.”

Murathan Mungan

Bazı sözcükler ya da cümleler, belli dönemleri ya da anlayışları temsil eder. Bu tür cümleler, bir dönemin özeti, belli bir anlayışın sözcüklere dökülmüş halidir.

Örneğin 14. Louis’nin “devlet benim.” cümlesi gibi…

Maria Antoinette’ye mal edilen “ekmek yoksa, pasta yesinler.” cümlesi gibi…

Kant’ın “bilmeye cüret et” cümlesi gibi…

Kenan Evren’in “asmayalım da besleyelim mi?” cümlesi gibi…

Ortaçağdaki “ölümü hatırla” cümlesi gibi…

Lenin’in “Bütün iktidar sovyetlere” cümlesi gibi…

*

“Birkaç ödül aldıktan sonra ödüle karşı olacağım”.

Bugüne kadar Edebiyat Piyasası-Piyasa Edebiyatı’yla ilgili sayısız yazılar yazdım. Eğer “Edebiyat Piyasası-Piyasa Edebiyatı’nın prototip yazarını en iyi temsil eden cümle nedir?” diye soracak olsalardı bundan daha iyi bir cümle söyleyemezdim.

Sonrasında birçok yazar Murathan Mungan’ın bu cümlesini, sanki çok derin bir felsefi saptamaymış gibi tekrarlamıştır (1,2).

*

Bu cümle piyasa edebiyatının bütün ikiyüzlülüğünü, bütün hesapçılığını, bütün ahlaksızlığını kusursuzca yansıtmaktadır. Çok çok basit düşünelim.

Sanki çok yaratıcı bir şeymiş gibi bunu söyleyen yazar, edebiyat ödülleri ile ilgili ne düşünmektedir?

Edebiyat ödüllerine karşı mıdır, değil midir?

Bu kişiye göre edebiyat ödülleri iyi bir şey midir, kötü bir şey midir?

Eğer iyi bir şey ise, neden birkaç ödül aldıktan sonra karşı olacaktır?

Eğer kötü bir şey ise, sonrasında karşı çıkacağı bir şeye, niçin şimdi karşı çıkmamaktadır?

*

Bir yazar edebiyat ödüllerine olumlu bakabilir.

Bir yazar edebiyat ödüllerini kötü bir şey olarak da tanımlayabilir. Bu ayrı bir tartışma konusudur.

Ama iyi bir şey olarak tanımlıyorsa, niye sonrasında karşı çıkacaktır; kötü bir şey olarak tanımlıyorsa, niçin şimdi birkaç edebiyat ödülü almak istemektedir?

Şunu açıkça belirtmekte hiçbir sakınca yoktur: Bu ikiyüzlülüktür.

*

“X’i birkaç kez daha yaptıktan sonra X’e karşı olacağım…”

Burada “x” yerine ne koyarsanız koyun… Bunu söyleyen bir kişide nasıl bir tutarlılık vardır?

Burada nasıl bir ilke vardır?

Bir parti başkanı: “birkaç fabrika daha özelleştirdikten sonra özelleştirmeye karşı çıkacağım” deseydi…

*

Normal hayatında yapmak istediği her türlü şeyi yapıp, yetmişinden sonra namaza başlayan insanları eleştirmek için fazla bir soyutlama yapmaya gerek yoktur.

Bir koltuğa oturunca, eşine, dostuna, arkadaşlarına torpil yapıp, o koltuğu kaybedince “liyakat! liyakat!” diye bağıran insanların ikiyüzlülüğü ortadadır.

Kendisi rüşvet aldığında hiçbir sorun görmezken, bir başka yerde kendisinden rüşvet isteyen kişiye dürüstlük satan insanın alçaklığını ortaya koymak kolaydır.

Muhalefetteyken karşı çıktığı şeyleri, iktidardayken bizzat yapan bir partiye atıp tutmak da kolaydır. Bunları anlamak için hiçbir soyutlama yapmaya gerek yoktur.

Bu sayılanlar kadar ikiyüzlü bir anlayıştır bu.

*

Bu kadar basit bir gerçeği yazmanın kendisi bile çok rahatsız edicidir. Böyle bir yazıyı yazmak zorunda kalmak, içinde bulunduğumuz sefaletin somut bir göstergesidir.

“Türk edebiyatının neye ihtiyacı vardır?” sorusuna birçok yanıt verilebilir. “Edebiyatın en büyük sorunu nedir?” dense birçok başlık sayılabilir.

Ama Türk Edebiyatı’nda her şeyden önce bir ahlak sorunu vardır.

Bu başlığı başa koymadan ve büyük harflerle yazmadan, söylenecek her şey boş laftır. Kendi gözündeki kütüğü görmeden, başkasının gözündeki kıymığı gören bu ikiyüzlü anlayıştan kurtulmadıkça bu rezillikler kaçınılmazdır.

Önce “bir molekül” etik, “birkaç atom” ahlak, “iki nanogram” ilke, “üç nanogram” tutarlılık...

Bundan sonrası kolaydır.

Taylan Kara

[email protected]

 

Kaynaklar

1. http://www.artfulliving.com.tr/edebiyat/odul-konusmalarim-i-795

2. http://onurcaymaz.com/ornek-sayfa/