Suriye’ye dair bir rapor

Musallaha, Suriye’nin tüm kesimlerinden insanların oluşturduğu, silahlı militanlar ve güvenlik güçleri arasında arabuluculuk yapan, “hükümet dışı” bir örgüt. Amacını, barış ve uzlaşmayı diyalog yoluyla gerçekleştirmek olarak tanımlayan Musallaha Mayıs başında, içlerinde ünlü barış eylemcisi, 1977 Nobel Barış Ödülü sahibi Mairead Maquire’ın da bulunduğu, 8 ülkeden 16 kişiyi Suriye’de inceleme yapmak üzere davet etmiş. Hükümet, muhalefet, din adamları ve mülteciler dahil her kesimle görüşmeler yapan heyet, bir rapor hazırlamış.

Raporda, Suriye’deki savaşın bir iç savaş olmadığı, Suriye halkı ve devletine karşı yabancı güçler tarafından vekaleten yönlendirilen, uluslararası hukukun ve insan haklarının ihlal edildiği bir savaşın yürütüldüğü belirtilmekte. En güçlüsünün [ABD kastediliyor] de aralarında bulunduğu yabancı ülkeler tarafından korunan, Katar tarafından doğrudan finanse edilen ve sayıları 50 bini bulan bir grup yabancı cihatçı “terörist”in, Türkiye, Ürdün ve Lübnan üzerinden Suriye’yi istila ettikleri ve istikrarsızlaştırdıkları vurgulanmakta. Çoğunluğu Captagon adı verilen bir uyarıcı kullanan bu “ölüm mangaları”nın sistemli olarak ülkenin altyapısını tahrip ettikleri, masum sivillere karşı ağır suçlar işledikleri, savaş konvansiyonlarına dahi saygı duymadan şeriat kurallarını uygulayarak saldırdıkları Suriye halkının “özgürlük ve onurunu ayaklar altına aldıkları”, Filistinli ve Lübnanlı mültecilerin evlerine el koyarak kadınların ırzına geçtikleri, kendilerine katılmayan erkeklere işkence yapıp öldürdükleri, politik baskı amacıyla veya fidye almak için adam kaçırdıkları anlatılmakta.

Yerel muhalefetten silahlı grupların da görüşlerini alan heyet, bunların dahi dış müdahalesiz bir siyasal değişikliğin gerçekleşmesini istediklerini, yabancı cihatçılara karşı olduklarını, hükümetin af talebini kabul etmek istediklerini, Suriye içi ve barışçı bir çıkış aradıklarını belirtmekte.

Raporda bana ilginç gelen bir başka nokta, muhalif gençlerin ilke olarak Esad karşıtı oldukları halde geçici olarak Esad ve hükümeti savunduklarını, Katar’daki DOHA Koalisyonu’nu kendi temsilcileri olarak kabul etmediklerini ve seçimlerde Esad’a karşı oy vereceklerini söylemeleri.

Şam’da Ümeyye Camisi’nde Suriye Arap Cumhuriyeti Müftüsü Ahmet Bedr el-din Hüseyin ve kendi delegasyonuyla görüşmeye katılan Rum Katolik Patriği 111 Gregory Laham ve diğer dini yapıların temsilcileri, yapılan görüşmede, çok kültürlü ve çok dinli bir toplum olan Suriye’de bir din çatışması olmadığını, Müslümanlar ve Hıristiyanlar olarak ülkede barış içinde yaşadıklarını, şiddeti reddettiklerini, barış ve uzlaşma istediklerini söylemişler. Dini liderler, dışardan gelen aşırı dincilerin savaşı kazanmaları halinde onları desteklemeyen Müslüman, Hıristiyan ve diğer azınlıkların ve tüm Suriyelilerin büyük tehlike altında olacaklarını ifade etmişler heyete.

Raporda, BM ve AB ekonomik yaptırımlarıyla birlikte uygulanan sert ambargonun Suriye’yi toplumsal bir çöküntünün eşiğine getirdiği belirtilmekte, bu gerçekleri görmemekte direnen uluslararası medya ise, ülkeyi “şeytanlaştırarak” ve yalan haber yayarak şiddeti beslemekle suçlanmakta.

Suriye halkının görüşleri de yer almakta raporda. Halkın çoğunluğunun, ülkelerinin dış güçlerce saldırıya uğrayacağından ve bölüneceğinden endişe ettiği ve jeopolitik güçlerin politik denetim, petrol ve ülke kaynakları için Suriye’yi istikrarsızlaştırma peşinde olduklarını düşündüğü görülmekte. Komşu Irak’ın ABD/İngiliz ve NATO güçleri tarafından yerle bir edildiğini ve aralarında bir çok Hıristiyan’ın da bulunduğu 1,5 milyon Iraklının bir bölümünün Suriye hükümetince mülteci olarak kabul edildiğini de anımsamakta Suriye halkı. Bir Dürzi liderin “Eğer Batılılar petrolümüzü istiyorlarsa -hem Suriye hem de Lübnan’ın petrol rezervleri var- oturup görüşelim ama petrolü ele geçirmek için ülkemizi yıkmayın” sözleri acı olduğu gibi bir o kadar da anlamlı.

Hükümetle yaptıkları görüşmelerde, şiddet eylemlerine katılmadıklarını belirledikleri 72 muhalifin serbest bırakılmasını isteyen ve sarin gazı kullanımını sorgulayan 16 barış temsilcisinin son dilekleri, insanlığın büyük bir manevi mirasını barındıran medeniyetler beşiğinin tam kalbinde yer alan Suriye’de savaşın bir an önce durdurulması.

Bu arada bazı şeyler kafama takıldı.

Ülkeyi kan gölüne çeviren yabancı istilacıları destekleyenler arasında Suudi Arabistan, Katar, Türkiye, Avrupa, Ürdün, Pakistan, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, Avustralya, Afganistan, Pakistan sayılmakta ama Rusya ve Çin’in adı geçmiyor. Uzaklıktan olsa gerek!

Farklı kimlik ve inanç sahipleri -mülteciler dahil olmak üzere- savaş öncesinde mutlu ve rahat olduklarını ve kimliklerini özgürce yaşadıklarını ifade etmişler. Cahilliklerinden olsa gerek!

Suriye’de rejime karşı olan yerel muhalefet, geçici de olsa, Esad’a destek veriyor. Siyasi bilinçlerindeki gerilikten olsa gerek!
Yoksa, başka nasıl açıklarsınız?