Sosyalizm Geliyor Savulun!

 Başlık, Aziz Nesin’in bir öykü kitabına ait. Kitaba adını veren öyküde, bir hastane önündeki yoksulllara yemek dağıttığı için yakalanıp sosyalistlikle suçlanan, hapis yatan,  bu yaftayı yediği için iş bulamayan bir adamın, arkadaşlarıyla birlikte sosyalizmden korkan patronları dolandırarak zengin olması anlatılır. Kazandıklarını biriktiren adam iş kurar ve zengin olur. Artık o da eski arkadaşları dolandırıcılara para yedirerek sosyalizmle mücadele etmektedir! Egemen sınıfların sosyalizm korkusu ile birlikte sınıf ve  insanın içinde bulunduğu toplumsal koşulların sınıf bilincinin oluşumundaki  belirleyiciliği olguları gayet yalın bir dille kısa bir güldürü- hikâye aracılığıyla aktarılır okura.

Beyaz Saray Ekonomik Danışma Kurulu’nun Ekim ayında yayınladığı “Sosyalizmin Fırsat Maliyeti” başlıklı raporu okuduğumda yukardaki öyküyü anımsadım. Marx’ın 200. Doğum yılı vesilesiyle (!) sosyalizmin Amerikan siyasal yaşamına  geri dönüş yaptığı için yazıldığı ifade edilen raporda, sosyalizmin tarihsel vizyonu ve amaçları, ekonomik önermeleri, sosyalist ülkelerdeki uygulamalar ve ABD’de yaygınlaşan demokratik sosyalizm anlayışı uzun uzadıya tartışılıyor. Raporda sosyalizm ve sosyalist ülkelere ilişkin değerlendirmelerin Amerikan egemenlerinin ideolojik yaklaşımlarını yansıttığını ve bu bağlamda bir sürü yalanı  içerdiğini söylemeye gerek var mı?

Neoliberalizmin babası M. Friedman’dan ve bu politikaların İngiltere’deki ilk uygulayıcısı olan Margaret Thatcher’dan yardım alarak ilerleyen rapor, sosyalist hükümetlerin halkın parasını tükettikleri, ekonomik özgürlüğü kısıtladıkları, kısıtlamaların ekonominin performansını düşürdüğü, kamu hizmetleri alanında devlet müdahalesinin yani parasız sağlık, parasız eğitim gibi taleplerin emekçilerin çıkarlarına uygun olmadığı, tersine gelirlerinin düşmesiyle sonuçlanacağı, “parasız”ın daha “pahalı” ve daha “niteliksiz” anlamına geldiği, innovasyon hızının düşmesiyle birlikte yaşam standartlarının düşeceği gibi uydurma savlarla sosyalizmin kötülüğünü kanıtlamaya çalışıyor. Daha da ilginci, uluslararası silah tekellerinin doymak bilmez iştahlarını doyurmak için emperyalist ABD’nin artarak süren silahlanmasının, rapordaki ifadeyle “ulusal savunma”nın pazara bırakılamayacak tek kamu malı kabul edilmesi.

Hemen ardından SSCB, Küba, Çin ve benzeri örnekler üzerinden devam ediyor “analiz”.  SSCB’de tarımın zorla kamulaştırıldığı, özel çiftliklerin devlet çiftlikleri haline dönüştüğü ve az elemanla çok iş başarılmaya çalışıldığı için on milyonların açlıktan telef oldukları, bu “feci” uygulamanın Çin ve Küba’da da benimsendiği ve aynı şekilde sonuçlandığı, günümüzde Venezuela halkının da, “sosyalist” yönetimin benzer uygulamaları nedeniyle açlıktan kırılmakta olduğu ballandıra ballandıra anlatılıyor. 60 yıllık ABD ambargosuna karşın, parasız eğitim ve parasız sağlığı başarmış, karnı tok, sırtı pek Küba’nın, onun yolundan giderek ABD ambargosuna ve büyük siyasal müdahale ve baskıya karşın halka sağlık hizmeti ve konut yardımı sunmaya ve ekonomik bölüşümü bir nebze olsun düzeltmeye çalışan Venezuela’nın, büyük insan kayıplarıyla faşizmi yenen, emekçi sınıflara her alanda taşıdığı devrimci deneyimlerle hâlâ insanlığın yolunu aydınlatan Ekim Devrimi’nin ülkesi SSCB’nin kazanımları doğal olarak hiç yer almıyor.

  Anlaşılan o ki, kapitalizmin heybesinde yeni bir şey yok. Dönüp dolaşıp eskici dükkanında bulduğu miyadını doldurmuş döküntüleri çekip çıkarıyor ve bu anti komünizm söylencelerini yeniden dolaşıma sokarak sosyalist düşünceyi yenebileceğini zannediyor.

ABD egemen sınıfının paniği iki noktada yoğunlaşmakta.

İlki, ABD’de ve dünyada gelir dağılımındaki düzen kaynaklı olağanüstü bozulma.  Neoliberal dönemde en zengin 8 milyonerin serveti dünya nüfusunun yarısının toplam servetine eşitlenmiş durumda. Yoksul ve zenginin geliri arasındaki uçurum hızla derinleşmekte. ABD’de de 3 kişinin serveti, nüfusun yarısının toplam servetine eşit. Daha açık bir ifadeyle 160 milyon ABD’linin servetine eşit miktarda parası var 3 kişinin. Bazı ABD tekellerinde bir CEO’nun aylık geliri ortalama işçinin 1000 katı yani CEO’nun bir yıllık kazancını elde etmek için bir işçi 1000 yıl çalışmak zorunda! ABD’de nüfusun yaklaşık beşte birinin hiç bir maddi varlığı yok ve bunlar arasında zencilerle hispanikler çoğunlukta.  2016’da ABD Nüfus Bürosu’nun anketine göre, 43.1 milyon ABD’li (nüfusun %12.7’si) yoksulluk için yaşamakta olduğu ve bunların 18.5 milyonunun (%5.8’i) ise yoksulun da yoksulu denebilecek durumda olduğu görülmüş.  Üniversiteye gitmek için gençler bankalardan kredi alıyorlar ve bu birikmiş “eğitim” borcunun toplam tutarı 1.5 trilyon dolar. Servetler artıyor, bölüşüm inanılmaz ölçüde bozuluyor ve  yoksulluk artıyor.  2016 yılında intiharların tavan yaptığı, cinayetlerin yaklaşık dört katı intihar vakasının tesbit edildiği söylenmekte. Hapishaneler dolup taşıyor. Öyle görünüyor ki, ekonomik güvencenin sıfırlandığı, işsizliğin tavan yaptığı, orta öğretimdeki öğrencilerin çöpleri karıştırarak buldukları ısırılmış meyvelerle karın doyurmaya çalıştığı  kapitalist-emperyalizmin kalesinde hayat yaşanılır olmaktan çıkmış.

Paniğe neden olan ikinci olgu, emekçilerin bozuk düzene alternatif olarak görmeye başladıkları sosyalizm arayış ve özleminin ülke gündemine taşınması. 2015’de ünlü Merriam Webster Sözlüğü’nün internet sitesinde en çok aranan kelimenin sosyalizm olduğu söylenmekte. ABD’de özellikle 30 yaş altındaki insanların sosyalizmi kapitalizme tercih ettikleri saptanmış. Amerikan halkı yavaş da olsa, ödediği vergilerin kendisine parasız sağlık, parasız eğitim olarak döneceği yerde büyük tekellerin ceplerine gittiğini ve bunun kaynağının ise kurulu düzen olduğunu farkediyor.  Bu gerçeğin belki de en vurucu göstergesi, Amerikan seçimlerinde Demokrat Parti’nin sol eyyamcılarının sol söylemi yükselttikçe seçmenlerden bolca oy toplamaları. Düzen içi bir takım reform önerileriyle ABD’nin iki sermaye partisinden birisi olan Demokrat Parti’nin şemsiyesi altında sol propaganda yapmaya çalışan ve bu arada Vietnam katillerinden John Mc. Cain’i Amerika kahramanı ilân eden Bernie Sanders ‘ı genç “demokrat” sosyalist Alexandria Ocasio Cortez izlemekte. John Mc Cain’in mirasının insanlık ahlâkına ve ABD’ye hizmetin benzersiz bir örneğini teşkil ettiğini söyleyecek kadar ileri giden ama önerdiği parasız eğitim ve sağlık hizmetlerinin kaynağı konusunda suskun kalacak kadar sosyalist olan yine Cortez’dir. Ülkemizde ve dünyada son yıllarda örneklerine bolca rastlanan bu “yumuşak başlı” solcular sermaye sınıfının izin verdiği ölçüde sol söylem kullanmaktadırlar. Her ne kadar 1912’de kurulan Eugene V. Debs’in ABD Sosyalist partisinin (ASP) ardılı olduklarını iddia etseler de buna inanmak zordur. Amerika’da yayılmaya başlayan sosyalist düşünceyle güçlenen, ülkenin Birinci Dünya Savaşı’na girmesine karşı çıkan ve Komünist Parti ile birlikte karşılaştığı büyük baskılar sonucu eriyip giden ASP ve Lenin’in “Amerikan Bebel’i” diye tanımladığı Debs  ile “Demokrat” sosyalistlerin uzaktan yakından ilgisi yoktur.

Amerikan halkı tüm ülkeye yayılan grev ve direnişlerle kendisine dayatılan neoliberal politikalara karşı koymaya çabalamakta ve gerçekten de görüldüğü kadarıyla sosyalist bir düzene özlem duymaktadır. Bu halk, düzenin kanatları altında “devrimcilik” oynayanlarla gerçekten sosyalizmin ilkelerini savunan, kurtuluşun devrimle üretim araçlarının özel mülkiyetinin kaldırılmasından geçtiğini ve bunu yapacak olanın da kendisiyle var olacak bir emek örgütü olduğunu er ya da geç kavrayacaktır.

Her şeye rağmen ABD’de on yıllardır faşist baskılar ve faşist yasalarla, katliamlarla nefesi kesilmiş görünen sosyalizmin Amerikan emekçilerinin gündemine oturması, bir seçenek oluşturması ve ilkelerinin tartışılması olumlu bir gelişmedir.

Egemenlerin yaşadıkları panik, hayaletin yeryüzüne geri döndüğünü ve kolay kolay geri gitmeyeceğinin de kanıtıdır.

ABD egemenleri paniklemekte haklıdırlar ve işleri zordur çünkü tüm dünya için tek seçenek ufukta görünen sosyalizmdir.

Öykünün adı günün parolasıdır;

Sosyalizm Geliyor Savulun!