‘Sosyalist’ solun birliği

Sosyalist solun en kapsamlı birlikteliği, 1961’de Türkiye İşçi Partisi (TİP)’ in kuruluşuyla yaşandı. 1966’ya dek yaşanan bu olağanüstü şölen, Malatya’da toplanan 2. büyük kongre ve sonrasında yaşananlarla büyük ölçüde sönümlendi. 1965’te TBMM’ye 15 milletvekili sokma başarısının ardında yatan, ülkenin kent, köy, kasaba ve beldelerinde çalışan partililerin o inanılmaz özverileri ile yurdun her yanına sürülmüş, yaşamlarını çok zor koşullarda sürdüren “eski tüfekler” in, başka bir deyişle TKP‘nin maddi/manevi desteğinin kaynaşmasıydı. Bölünmeleri 12 Mart Cuntası izledi. Ne acıdır ki, sosyalist solun çeşitli fraksiyon ve partileri ancak askeri cezaevlerinde bir araya geldi.

12 Mart sonrası, Af Yasası çıkmadan önce, cezaevleri arasında mekik dokuyan solun bazı önemli isimleri sosyalist dayanışmayı yeniden örebilmek için epey çaba harcadılar ama TSİP’ in kurulmasıyla proje çöktü.

Son deneme, 1980 sonrası Kuruçeşme toplantıları olarak bilinen toplantı ve çalışmalardır. Çoğu kişiyi umutlandıran, Halit Çelenk’in anlatımıyla, “birlik konusunda yoğun bir istek ve kararlılığın kendini açıkça gösterdiği” bu girişim, Sosyalist Birlik Partisi (SBP) ile sonuçlansa da, büyük oranda Kürt siyasal hareketi ve liberallerin olumsuz etkisinden kurtulamadı ve amaçlanan geniş birliktelik hayata geçirilemedi.

1 Mayıslarda, 1989 Bahar Eylemleri’nde, 1993 yılı sonlarında kurulan Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu ve 1999 yılı yaz aylarında kurulan Emek Platformu gibi oluşumlar döneminde ve 2009 büyük TEKEL direnişinde yaşadığımız, işçi sınıfının örgütlü kesimlerinin gerçekleştirdiği eylemlerin, sosyalist solu omuz omuza de facto bir mücadeleye taşıması dışında, 2011 Anayasa Referandumu’na dek güçlü ve somut bir ortaklık iradesi gösterilmedi. Referandumda, bugün haklılığı çok daha iyi anlaşılan “Hayır!” kampanyasında, sosyalist solun dört siyasi örgütü, EMEP, Halkevleri, ÖDP ve TKP birlikte hareket etti. Kanımca sosyalistler arası yaşanan dayanışma ve ortaklaşma, kampanyanın kendisinden çok daha önemli ve anlamlıydı. Ne yazık ki, büyük oranda Kürt ulusal hareketinin siyasal hedeflerinin etkilediği ortam sürekliliği engelledi.

Ne ki, gün geliyor ve sosyalist akıl yeşeriyor. Hiç beklenmedik bir biçimde önümüze çıkıp ete kemiğe bürünüveriyor. Bugünlerde Ankara’da böyle taptaze yeni bir deney yaşanmakta. EHP, Halkevleri, ÖDP ve TKP, 30 Mart yerel seçimlerinde, Ankara’daki üç büyük siyasi partinin üç MHP’li adayına karşı ortak bir sol adayda, Kaya Güvenç üzerinde anlaştılar. Amaç, elbette öncelikle kentin metalaştırılmasına, sömürücü, rantçı, neo liberal belediyecilik anlayışına karşı çıkmak. Ve üç burjuva partisinin önümüze koyduğu bu gerici dayatma karşısında bir SOL seçeneğin varlığını göstermek.

Ama olayın bence daha yaşamsal ve uzun vadeli yönü, yürütülebildiği takdirde, sosyalist solun, gecikmeli de olsa, yeniden ve ortaklaşa bir dayanışma sergileme iradesini ortaya koyması.

Hepimiz biliyoruz ki, gerçek kurtuluş, ipliği pazara çıkan, pislikleri her yerden fışkıran bu haramiler düzeninin, kapitalizmin yerini sosyalist bir düzenin almasıdır. İnsanı temel alan, insan için, en yüce değer olan emek için verilecek olan bu mücadelenin temel taşı ise sosyalist soldur, onun ideolojisidir.

Yarına dair temiz, aydınlık ve diri ne varsa, gelecek günlerin o en güzel dünyasına dair ne varsa, sosyalizme içkindir. Ve eksiklerine, sıkıntılarına, aşılması gereken birçok sorunlarla malul olmasına rağmen sosyalist solun örgütleri bu olmazsa olmaz ütopyamızın taşıyıcılarıdır.

Bu yüzden, bu ortaklığın daha da genişleyerek gelecek günlerin mücadelelerinde de sürmesidir gönlümüzde yatan.

Sevgili Atilla Aşut’un ifadesiyle bu sabrın gülünü sulamayı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz de.