Sınıf gözlüğünü takmadan savaşa ve barışa bakmak ve Joan Baez

2003’te, 60 ülkeden on milyonlarca insan ABD’nin Irak İşgali’ne büyük gösterilerle karşı çıktı. Ülkemizde de 1 Mart 2003 günü yüz bine yakın insanın katılımıyla gerçekleşen büyük miting esnasında ABD askerlerinin Türkiye üzerinden Irak’a girmelerine dair AKP tezkeresi TBMM’de reddedildi.

Aynı günlerde ABD’de de savaş karşıtı milyonlar sokakları doldurdu. San Francisco’daki gösterilerde protestocuların aralarında olan ve insanlığın daha önce hiç olmadığı kadar kötü bir dünyada yaşadığını vurgulayan Joan Baez da konuştu ve şunları söyledi:

“Hayat deneyimlerim içinde en ürkütücü olanı bu. Amerika seçimi çalan bir diktatörlük tarafından yönetiliyor ve bu diktatörlük yalanlarıyla bize boyun eğdirmeye çalışıyor. Bu yönetim kendisi aleyhinde kaç milyon kişinin yürüdüğünü umursamıyor. Sadece TV’sinin fişini çekiyor. O kadar.”

Ülkemizi birkaç kez ziyaret ederek konserler veren Baez’ın, yıllar sonra 2016 Ağustosu'nda vereceği konserden, “Bugüne kadar gittiğim, savaş bölgeleri de dahil, diktatörlükle yönetilen ülkelerde ya da sivil çatışmaların yaşandığı hiçbir yerde bugünün Türkiye’sinde kendini gösteren büyük çapta ve öngörülemez bir tehlikeyle karşılaştığımı sanmıyorum” diyerek vazgeçtiğini de ekleyelim.

Joan Baez, 68 kuşağı için, omuzlarından aşağı doğru dökülen kuzguni siyah saçları, kucağındaki kocaman gitarın tellerine dokunan açık kahve parmaklarıyla, duru ve güçlü sesiyle dünyaya savaş karşıtı ezgileri haykıran bir isyancı, Vietnam Savaşı’na karşı çıkan bir barış savaşçısıdır.

Köklü dinsel inançları olan bir aileden gelen Baez’in babası, kilisenin ikiyüzlülüğünden rahatsız olduğu için, papazlık yerine, dünyayı kurtaracağını düşündüğü fen konusunda uzman olmayı seçmiş, x-ray mikroskobunu bulanlar arasında yer alan Meksikalı bir bilim adamı, bir UNESCO çalışanıdır. İskoç anne Joan’un babası, kilise kürsüsünden notasız şarkılar söyleyen, tiyatro hayranı yani oldukça "çizgi dışı" bir Episkopalyen papazıdır. Joan, 1967’de ABD’li erkeklerin askere alınmalarını protesto eden ve Oakland’daki Silahlı Kuvvetler Askerlik Merkezi’ne başvuru yapanları engelleyen grubun içinde yer alır ve Santa Rita Cezaevi'nde kızı ve 70 kadınla birlikte bir ay tutuklu kalır.

Baez’ın yaşam öyküsünü okuduğunuzda, annesiyle babasının ve her ne kadar gitmekten hoşlanmadığını söylese de babasının zoruyla gittiği Quaker toplantılarının onun yaşamında önemli izler bıraktığını görürsünüz. O toplantılarda tanıdığı Ira Sandperl, Baez’ı, Gandi ve “şiddet içermeyen” mücadele kavramı ile tanıştıran kişidir. Daha sonraki yıllarda bağları hiç kopmayacak ve birlikte mücadele edeceklerdir.

Baez müzik kariyerine Boston ve Cambridge’de kahvehanelerde şarkı söyleyerek başlar. İlk konserini 1957’de Cambridge’de Club 47’de verir. 1959 Newport Folk Festivali’nde şarkılarıyla Bob Gibson ile yaptığı düetle profesyonel yaşama girer. Hemen ardından 1960’da albüm çıkarmaya başlayan ve 30’un üstünde albümü olan Baez folk şarkıcısı olarak bilinmekle birlikte folk rock, pop, country müziği ve gospel de söylemektedir. Popülerliğini inançları yolunda kullanan ender ünlü ABD’li sanatçılardan olan sanatçı, şarkılarıyla barışı, savaşsız bir dünyayı savunur.

Adını ilk kez 15 yaşındayken duyduğu ve 1965 Alabama Yürüyüşü’nde yanında yer alarak şarkılarıyla destek verdiği Martin Luther King de en iyi arkadaşları arasındadır. Sadece savaş karşıtı sivil itaatsizlik eylemleri için değil, Kaliforniyalı göçmen tarım işçilerinin haklarını savunan Birleşik Tarım İşçileri sendikası yararına da konser verir Baez. 1963’teki İş ve Özgürlük için Washington Yürüyüşü’ne ve ABD üniversitelerindeki konuşma özgürlüğü hareketlerine katılır ve Pete Seeger’ın “Yeneceğiz” isimli “bir gün el ele yürüyeceğiz / bir gün hepimiz özgür olacağız / bir gün hiç korkmayacağız / bir gün hiç yalnız olmayacağız / bir gün tüm dünyayla birlikte olacağız” dizelerini içeren şarkısıyla onlara destek olur. 1987’de İsrail/Filistin barışı için konser vermek üzere Ortadoğu’da görürüz onu.

“Barışı ortadan kaldırmak suçunu işlemekten on bir gün hapis yattım; halbuki amacım savaşı ortadan kaldırmaktı” [1]

Yaşamının en vurucu eylemi, Aralık 1972’de Noel arifesinde bir barış heyetiyle Kuzey Vietnam’ın Hanoi kentine gitmesidir. Savaşın etkilerini yerinde görmek ve Hanoi’deki ABD savaş esirlerine elden mektup vermek için giderler kente. Ne var ki, Noel’den itibaren on bir gün boyunca, Hanoi ve Hayfong, ABD B-52’leri tarafında yoğun bir bombardımana tutulur. On bir gün boyunca otelin sığınağında titreyip durur Baez ve bu arada bombardımanı kaydeder teybine. ABD’ye dönüşünde, “Oğlum, şimdi neredesin?” isimli bir albüm yapar. Otelde ve sığınakta kaydedilen konuşmalar, bombalama ve siren seslerinin bulunduğu albümde bir piyano eşliğinde söylemektedir şarkısını.

1981’de Şili, Brezilya ve Arjantin’e giden Baez’in her üç ülkede de konserleri yasaklanır. Dikta yönetimlerinin korkusu, Baez’in ülkelerindeki insan hakkı ihlâllerini anlatması durumunda kitlelerin ayaklanmasıdır. “There but fortune” filmi bu döneme aittir ama film 1982’de sadece PBS adlı TV kanalında gösterilebilecektir. Baez, gay ve lezbiyen hakları, ölüm cezasının kaldırılması ve çevre hakları konularında da sık sık protesto konserleri verir.

Marksizmsiz “isyan” ile nereye kadar?

Sivil itaatsizlikle sınırlı, örgütsüz, iktidar amacı taşımayan bir “şiddetsiz” başkaldırı düşüncesinin, birçok liberal gibi, Baez’ı da yanlış yönlere ittiği görülür. Baez, Vietnam Komünist Partisi ve HoŞiMin önderliğinde savaş sonrasında kurulan devrimci hükümetin, Vietnam Savaşı sırasında ABD işbirlikçiliği yapan ve devrim karşıtı eylemlere girişenlere karşı tutumunu kıyasıya eleştirir. Kendi kurduğu İnsan Hakları Komitesi’nin bir açıklaması olarak sunduğu bildiride, devrimci Vietnam hükümetini acılı bir karabasan yaratmakla suçlayan Baez, hükümetin insan haklarını vahşice göz ardı ettiğini, bu durumun Newsweek, Washington Post, Le Monde ve The Observer gibi “tarafsız ve bağımsız” basın organlarının temsilcileri olan gazeteci ve gözlemciler tarafından tespit edildiğini söyleyecek kadar ileri gider! 1970’lerde ABD’nin Vietnam politikasına karşı çıkan Baez’ın eylemlerini görmeyen ABD medyasının dört büyük gazetesi, New York Times, Washington Post, Los Angeles Times, San Francisco Examiner ve San Francisco Chronicle, Joan Baez ve seksen imzacının bu ağır eleştiri metnine büyük puntolarla yer verirler. Bildiride ABD’nin yıllarca süren işgali sırasında işkenceyle, napalmlerle, bombalarla katlettiği üç milyon Vietnamlıdan hiç söz edilmemektedir.

Baez bununla da yetinmez. 1989’da Çekoslovakya’da anti-komünist Vaclav Havel’in turuncu devrimine ve Polonya’daki Leh Valesa liderliğindeki Solidarnos adlı karşı devrim hareketine büyük destek verir. 1993’te Uluslararası Mülteciler Örgütü’nün daveti ve Soros Vakfı sponsorluğunda Bosna ve Herzegovina bölgesine gider ve Sarayevo’da ilk konser veren sanatçı olur. 1989’da ‘Çin’ şarkısıyla Tienanmen olaylarını protesto eder. Sonra da Kamboçya rejimini. Belki de en sıkıntılısı, o tarihe dek siyasal örgütlerden ve siyasal partilerden uzak durmayı seçmiş Baez’ın 2008’de Barack Obama’yı desteklemesidir. 3 Şubat 2008’de San Fransisco Chronicle’a bir mektup yollayan Baez;

 “Yaşamım boyunca parti politikalarından uzak durmaya çalıştım ama şimdi bunu değiştirmem gerektiğini düşünüyorum. Washington’un kirletilmiş sularını doğru yönetebilecek, yoksulların durumunu düzeltebilecek ve zenginleri servetlerini paylaşmaya ikna edebilecek bir kişi varsa, o Barack Obama’dır” diye yazar.

Obama’yı Martin Luther King’e benzettiğini söyler bir konserinde. Oysa Obama’nın Bush’tan belki de en önemli ayırt edici özelliği, farklı ten rengidir! Aslında ortada pek de yadırganacak bir durum yoktur. Sınıf gözlüğüyle desteklenmeyen bir mücadele anlayışının, bir sanatçıyı, egemen sınıfların en üst düzey temsilcisini destekleme noktasına nasıl savurabildiğinin en iyi temsilcilerindendir Joan Baez. Ekonomik ve ırksal adaletsizliğin ancak yeni bir kaynak dağılımı ile mümkün olabileceğini ve demokratik bir sosyalizmin ABD için iyi olabileceğini söyleyen Martin Luther King’i, Irak savaşıyla yıpranmış Amerikan kapitalizminin yaşamını uzatmak için seçilmiş, Amerikan yurttaşlarını bile insansız hava araçlarıyla öldürmekten çekinmeyen Libya fatihi Obama’ya benzetmek ancak böyle bir sınıf üstü değerlendirmeyle mümkün olabilir.

Joan Baez’ın o gür sesiyle söylediği protest ve folk şarkılarından mahrum etmeyelim kendimizi ama sınıf bağlamından kopuk bir savaş karşıtlığı ve barış yanlılığının, soyut insan hakları anlayışının insanı hangi noktaya sürükleyebileceğini de unutmayalım.

[1] Joan Baez’ın 1967’de Pop Chronicles dergisine verdiği bir röportajdan.