Pir sultanlar cemevlerine sığar mı?

AKP, iktidarını sürekli kılabilmek için başlıca iki yönteme başvuruyor. Karşıtlarını cezaevlerine doldurarak, toplumdaki etkin konumlarına fiilen son veriyor. Cezaevleri dışındaki kitlesel muhalif yapıları ise ehlileştirerek dönüştürmeye ve sistem içine almaya çalışıyor. İki büyük toplumsal muhalefet odağı, Kürtler ve Aleviler, bu siyasetin en belirgin hedefleri. Kürtler için iki yöntem de yürürlükte. Aleviler için ise ilki henüz kullanım dışı. Bu bağlamda, yeni Anayasa yapım sürecinde, Aleviler için yeni hamle hazırlıklarına tanık oluyoruz.

22 Kasım 2012’de Ehl-i Beyt Vakfı Genel Başkanı Fermani Altun, iktidar tarafından desteklenen bir öneride bulunmuş ve Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nun kaldırılması gerektiğini açıklamıştı. Geçtiğimiz günlerde, aynı öneri AKP Ankara Milletvekili Haluk Özdalga tarafından yinelendi. Özdalga, önerisine cem evlerinin ibadet yeri olarak tanınması talebini de ekledi ama Başbakan İslam’da ibadet yerinin cami olduğunu, cem evlerinin ise kültürel mekanlar olduğunu söyleyerek, konunun çerçevesini çizdi.

Bu tartışmalar, “din”in sınırları içinde kaldıkları takdirde, Alevilere bazı “hak” dağıtımlarının gerçekleşebileceğini, farklı bir tanımla da olsa cemevlerine izin verilebileceğini düşündürüyor. Anlaşılan, Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nun kaldırılması, pazarlığın bir parçasını oluşturacak. Böylece bir taşla birden fazla kuş vuracak AKP. Toplumun gittikçe dinselleştirilmesine yönelik adımlara bir yenisi eklenecek ve faaliyetlerini zaten sürdüren dinsel mekanlar meşrulaşacak. Cemevi/cami eksenine hapsedilmeye çalışılan Alevilerin oylarının bir bölümünün AKP’ye akması sağlanacak. Farklı dini yaklaşımlarından dolayı “ezilen” bir topluluğa haklarının tanınması örtüsü altında, laiklikte açılan gedikler büyütülecek. Ve en önemlisi, tarihsel nedenlerin yeşerttiği güçlü bir muhalefet odağının ortadan kaldırılması yolunda, ciddi bir adım atılmış olacak.

Hemen söyleyeyim. Tekke ve zaviyelerin, teokratik devletin “alt birimleri” olan tarikat ve cemaatlerin, Cumhuriyet öncesi düzenin bu “toprağa gömülü mayınları”nın toplum yaşamından silinme çabalarını hiçbir zaman özgürlüklerin kısıtlanması olarak yorumlamadım. Eleştirilmesi gereken, Kemalist Cumhuriyetin bireyin özgürleşmesini, aklın kölelikten kurtulmasını önleyen bu yapılara son verme kararı değil, siyasal ittifakları nedeniyle onların etkinliğini kırma girişimlerini destekleyecek altyapı değişikliklerini başaramamış olmasıdır.

Aleviliğe gelince...

Alevi/Sünni çatışmasının temelinde mezhep çatışması örtüsü altında bazı coğrafi alanlara egemen olmanın hedeflendiğini, “şah ve padişah” ile simgeleşen bu mücadelenin merkezinde iki devlet arasındaki iktidar kavgasının bulunduğunu söyleyen araştırmacılar var. Bu teorik açıklamanın ötesinde, “Anadolu” Aleviliği, toplumsal açıdan muhalif yanı ağır basan bir yaşam biçimi ve bir hayat felsefesi. Bu toplumsal kesimin başat özelliği, her dönemde baskıya başkaldırması. Bence, sayıları on milyonları bulan Alevilerin, Osmanlı döneminden başlayarak Çorum, Malatya, Sivas, Kahramanmaraş ve Madımak’a dek katliamlarla karşı karşıya kalmalarının başta gelen nedeni bu. 1972’de askeri cuntanın başbakanı Nihat Erim’e “Erim Erim eriyesin!” diye haykıran Mahzuni’nin evinin iki üç kez yakıldığını, 2001’de “…Kızılbaşım ve laikim…” dediği için DGM’de yargılandığını ve davanın ancak vefatıyla düştüğünü anımsayalım.

Son yıllarda toplumsal yapılarındaki sosyoekonomik değişimlere karşın, Alevilerin direniş geleneklerini terk ettiklerini gösteren bir işaret henüz yok. AKP de bu durumun farkında. Bu nedenle, benzer bir tedaviyi iki direniş odağına da uygulamaya çalışıyor: Kendi siyasal ve dini akideleriyle uyumlu Kürt ve Alevi yaratma ve bu direniş odaklarını etkisizleştirme.

Bu siyaset başarılı olabilir mi?

Pir Sultanlar cemevlerine sığar mı?

“Kadılar müftüler fetva yazarsa/işte kement işte boynum asarsa/işte hançer işte kellem keserse/dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diye haykıranların çocukları, egemenlere baş eğerler mi?

Pir Sultanların, Bedrettinlerin, Hallac-ı Mansurların bu topraklara gömdükleri ve her fırsatta yeşeren tohumları söküp atmak için çalışan bir sürü iktidar gördü bu ülke.

AKP’yi de göreceğiz.