Öğrenmeye ve Öğretmeye Aç bir İnsan: Mükremin Mungan

“kim görmüş ellerimin

o ilk parıltısını sular böyle acıtırken

mermeri kim getirmiş oralardan

buralara taa beni

bileklerim çürütürken zinciri

ne güzel

mükremin’li bir dünyada solumak

şu evreni ne güzel

mükremin’in elleriyle yoklamak taşı

ne güzel

mükremin’in gözleriyle bakmak

geçmişe ne güzel

mükremin’in yüreğiyle sevmek

insanı bir ekmek ki mükremin’in

bölüp paylaştırdığı kara dağlar gibi

birikimden mayası kalem tutan

ellerime baktım da korktum

mükremin’di bu kalemin ustası”

(Hasan Hüseyin (Maya’ya Saygı)”

Geç tanımakla birlikte tanımaktan onur duyduğum güzel insanlardan birisiydi geçen hafta yitirdiğimiz Mükremin Mungan. İki fakülte bitirmiş, hukukçu ve mimar olan Mükremin, aynı zamanda değerli bir heykel, resim, vitray sanatçısıydı. 2014 yılına dek on yedisi yurt dışında olmak üzere altmış sekiz sergi açmış ve seksen karma sergiye katılmıştı. Eserleri halen yurt içinde sergilenen ve sayısız yurt içi ve yurt dışı ödül sahibi olan sanatçı dört üniversitede mimarlık dersleri vermiş bir öğretmendi de. Vitray, Seviye dair, Tartışma, Gece Esintileri adlı kitapları olduğunu bir süre önce öğrendim.

Sanat tarihçisinin geçmişe dair büyük bir bilgi birikimi olması gerektiğini çünkü eski-yeni sanat ürünlerini araştırmak, algılamak ve anlamak zorunda olduğunu söyler Mungan. Sanatın çıkış noktası gereksinmedir ve bu nedenle kültür ve sanat yaşamın aynası olmalıdır. “Kaynağı korku, etki tepki, karşı çıkma duygusu, metafizik kavramlar ve gerçek üstü değerleri yakalama vb. gibi temellere dayandırılan sanat anlamsızlaşmaya, kısırlaşmaya ve yıkılmaya yargılıdır” der. Geçmiş ile yaşanılmakta olan arasında bir köprü kurmaya çalıştığını vurgulayan, destanları, mitolojiyi, türküleri, ağıtları çok sevdiğini ve bunlardan bol bol yararlandığını ifade eden sanatçı, amacını da şu sözlerle betimler; “toplumsal yaşamın bozuk, çürük, durağan, insana umut vermeyen yanlarını yıkmak; güzeli, yapıcı ve insanca olanı, bilgim ve bilincim ölçüsünde göstermeye çalışmaktır… “

Her sanatçının olduğu gibi, Mükremin Mungan’ın sanatı da siyasi yaşamından soyutlanamaz. Sevgili Atilla Aşut, onun genç yaşlarda TİP’e katıldığını, Ankara’daki İşçi Kültür Derneği’ nde resim-grafik dersleri verdiğini, 12 Mart Darbesi sonrasında Teknik İş ve Tek Bank İş sendikalarında çalıştığını, grevin yasak olduğu cunta günlerinde birlikte “Grev” adlı bir gazete çıkardıklarını anlatıyor Birgün’deki 14 Ekim 2019 tarihli yazısında.*

Mükremin Mungan Mimarlar Odası Genel Merkezi’nin ve Ankara Şubesi’nin birçok etkinliğinde yer almış, yarışma jüri üyeliği yapmış, Sanatçı Mimar çalışma grupları, kurul ve komisyonlarında çalışmıştır.

Mükremin’i 2011’de tanıdım. Kaya ile birlikte gittiğimiz ev Ziya Gökalp’ı kesen sokaklardan birinde bir giriş katıydı. Bir otoparka bakan, loş ve mütevazi mekân sergi salonu gibiydi; her yer bakmaya doyamayacağınız resim ve heykellerle doluydu. Göcük altındaki madencilerin, Bedrettin’in, Denizlerin, 33 kurşunun, 1 Mayıs’ın, Sıvas Katliamı’nın, Kurtuluş Savaşı askerlerinin resim ve heykelleri karşılıyordu sizi. Böyle tanıdık ve sıcak bir ortamda kahve içtik, halleştik, dertleştik. Bir kitap kurdu olan sanatçıyla bol bol kitaplardan konuştuk. Hasan Hüseyin’le olan yakınlığını ve bazı anılarını da o gün anlattı bize. Kırk yıllık dost gibi olmuştuk evden ayrıldığımızda. Birbirimizin dilinden anlıyorduk. Birçok devrimciye emeğini karşılıksız sunan Mükremin babamı da yapıtıyla son yolculuğuna uğurladı.

Geçtiğimiz yıl 5 Mayıs’ta Halit Çelenk Hukuk Ödülleri anmasına katıldı. Tiril tiril beyaz giysileri içinde titizlik ve temizlik timsaliydi. Ölüm ondan öyle uzaktı ki…

Son yıllarda ardı ardına kaybettiğimiz güzel insanlardan birisiydi Mükremin.

Ne söyleyebilirim ki…

Ölüm adın kalleş olsun!

 

* Bu belge için Attila Aşut’a teşekkür ederim.