Kongo’nun Patrice Lumumba’sı ve günümüze dair…

“... Tarih bir gün sözünü söyleyecek ama

bu tarih,  Brüksel’in, Paris’in,

Washington’un ya da BM’nin öğretisi

olmayacak, sömürgeciler ve

kuklalarından kurtulmuş  ülkelerimizde

okutulacak onurun ve zaferin

tarihi olacak...” (Patrice Lumumba’nın

karısına mektubundan)                                                                                           

1950-60’lar, Asya/Afrika  halklarının ulusal kurtuluş mücadeleleriyle  bağımsızlıklarına kavuştukları  yılları simgeler. Kurulan ulus devletlerin çoğu, emperyalizme ve yeni sömürgeciliğe karşı, ekonomik, siyasal ve toplumsal alanlarda bağımsızlıklarını sonuna kadar savunmakta kararlıdırlar. Dünya barışından, silahsızlanmadan, tarafsızlık/bloksuzluktan, ırkçılığın yasaklanmasından yana tavır koymakta, ülkelerinde askeri üs/yabancı asker  istememektedirler.

Sömürgeciliğin sonucu olarak yaşadıkları muazzam yoksulluk ve sömürü, “eşitlikçi ve insancıl” ilkeler temelinde bir toplum kurmaya zorlamaktadır bu ülkeleri.  Kalkınma çabalarını uluslararası sermayeye karşı verilecek mücadele ile birleştirirler, hızlı bir ekonomik gelişmenin sağlanabilmesi için devlet denetiminin zorunluluğu ve benzeri politikalar bu mücadeleye eşlik eder eder. Bu bağlamda, egemenlik ve bağımsızlıklarını yokedecek politik ve askeri koşulları içermeyen kredilerin kaynağı ise SSCB olur.

Adını Afrika dillerinde “Büyük Su” anlamına gelen Kongo nehrinden alan Kongo da bu ülkeler arasındadır ve 1960’da sömürgeciye karşı uzun yıllar süren mücadele sonunda bağımsızlığını kazanmıştır . Ne var ki, bol miktarda petrol, altın, gümüş, bakır ve elmas yataklarının yanı sıra dünya kobalt yataklarının yarısının bulunduğu bu eski sömürgesinde talanı sürdürmek isteyen Belçika hükümeti,  bağımsızlık sonrasında “demokratik” seçimlerle kendisine yandaş  siyasal partileri iktidara getirmeye çalışır. Seçimler Belçika’nın istediği gibi sonuçlanmaz.  Patrice Lumumba’nın Kongo Ulusal Hareketi Partisi oyların %90’ını alarak iktidara gelir. 23 Haziran 1960’ta kurulan hükümette Joseph Kasavubu devlet başkanı, 1987’de katledilen Burkina Faso başkanı Marksist Thomas Sankara’nın bir “sembol… bir sanat eseri”  olarak tanımladığı Marksist Patrice Lumumba ise bağımsız Kongo cumhuriyetinin ilk başbakanı olur. “Ülkemizin kaynaklarından ülkemizin çocukları yararlanmalıdır” ilkesini savunan Lumumba yabancı tekellerin Kongo’daki varlıklarına son vermek amacındadır ve Kongo’nun Kongolularca, hakça, ileri ve demokratik bir düzenle yönetileceğini söylemektedir.  İtalyan komünist gazeteci Romano Ledda’yla buluşmalarından birisinde “Bağımsızlıkla esaretin sürmesi arasında seçim yapmamız isteniyor… Biz özgürlüğün bedelini ödemeye hazırız” der. 

Kısacası, Nazım Hikmet’in “inci dişli” kardeşlerinden birisi olan bu güzel Afrikalı, emperyalistlerce katli vacip bir “kara kartal”dır[i].

Lumumba ortadan kalkmalı: ABD/ CIA, Belçika, BM el ele

Lumumba seçilir seçilmez, ABD başkanı Eisenhower, CIA başkanı Allen Dulles’a onu yoketme emrini verir.  Belçika hükümetiyle yapılan görüşmeler sonucunda daha ayrıntılı bir komplo uygulamaya konulur. 14 Eylül 1960’da albay Joseph Mobutu önderliğinde ve devlet başkanı Kasavubu tarafından desteklenen bir askeri cunta yönetimi ele geçirir. 1 Aralık 1960’da CIA’nin ücretli memurlarından Mobutu Lumumba’yı tutuklar. Bu olayların hemen öncesinde, Belçika,  Kongo’nun Katanga bölgesinde ayrılıkçı kukla bir hükümet kurdurur. Bu kukla hükümet, bağımsız Kongo Cumhuriyeti’ne karşı ayaklanır. Dönemin BM sekreteri Dag Hammarskjold kukla Katanga hükümetini,  Lumumba’nın ısrarlı uyarılarına karşın destekler ve tanır. Dahası, Kongo hükümetine karşı ayaklanan Katanga’ya barış gücü göndereceğine, Kongo’ya bir barış gücü yollar.  Tutuklu başbakan Lumumba BM eliyle Belçika ve Katanga güçlerine teslim edilir. Ağır işkenceyle geçen bir kaç günün sonunda vurularak öldürülür ve ceset asitte çözülerek yokedilir. Belçika, Lumumba’nın ev hapsinde iken kaçtığını ve düşman köylülerce öldürüldüğünü açıklar.

Lodo De Witte, “Lumumba’nın Katli”  adlı kitabında Lumumba’nın ölümüne ilişkin bu gerçekleri çok sayıda İngiliz, Amerikan, Portekiz, Belçika, Fransa resmi kayıtlarına dayanarak detaylı bir biçimde ortaya koyar. BM gibi “tarafsız” lığına inanılan bir kuruluşun emperyalistlerin elinde nasıl oyuncak olduğunu,  ABD’nin, CIA aracılığıyla, Latin Amerika’da uyguladığı, liderleri yokederek devrimleri yoketme yöntemini  Asya/Afrika ülkelerinde de uyguladığını gösterir.  Marksist Lumumba’nın “kusuru”, Kongo halkı için sınıfsız sömürüsüz bir düzen istediği için emperyalist kapitalizme karşı koyması, sistemle ve onun temsilcileriyle uzlaşmaya yanaşmamasıdır.

Jean Paul Sartre  Lumumba’yı anlatıyor

Asya/Afrika halkının sömürgecilere karşı savaşımını destekleyen bir çok Avrupalı düşünür gibi, J. Paul Sartre da , 17 Ocak 1961’deki  Lumumba suikastının akabinde  “Le Pensée Politique de Patrice Lumumba”[1] adlı bir inceleme yayınlar.  Sartre, Lumumba’nın,  bağımsızlık sonrası Kongo’da varlığını sürdüren her grup ya da kabileden kendi çıkarlarını yeni ulusun çıkarları için feda etmelerini istediğini yani kabileleri birleştirerek bir ulus yaratmaya çalıştığını belirtir. Düşünüre göre  böyle bir talep Kongo koşullarında başarısızlığa mahkûmdur. Ne var ki, Lumumba, yeni sömürgeciliğin Kongo’ya ve diğer yeni kurulmuş ulus devletlere uygulamak istediği çözüme yani kendisine bağlı hükümetlerle sömürüyü sürdürme çabasına karşı direnişi temsil etmektedir; Bu direniş, Lumumba’yı sadece  Kongo için değil tüm Afrika için siyahların bağımsızlığının ödünsüz bir önderi yapmaktadır.  Sartre’a göre, O’nun öyküsü, herkesin ülkelerin bağımsızlığı, birliği ve çokuluslu tekellere karşı verdikleri savaş arasındaki ilişkiyi görmesini sağlamıştır. Ölü Lumumba artık sadece bir kişi değildir; O, Afrika’dır.  Sartre’a göre, Lumumba bir Pan Afrikanizm kahramanı değildir, olamaz da; o bir şehittir. O’nun ölümü bir alarm çığlığıdır, onunla birlikte tüm kıta ölmüş ve dirilmiştir.

Lumumba’dan sonra…

Lumumba’dan sonra, başta ABD olmak üzere, işi sıkı tutmaya kararlı olan emperyalist güçler Mobutu’yu başa getirirler. 1965-1997 yılları arasında ülkeyi yöneten diktatörün döneminde insan hakkı ihlalleri ve yolsuzluklar tırmanır. Mobutu’nun baş mali destekçisi ise Kongo’nun zengin yeraltı  kaynaklarını çok uluslu tekellerin kullanımına açan ABD’dir. Bu dönemde ülke kabileler arası iç savaşlarla boğuşur. İç savaşların maddi ve ideolojik destekçileri  kârlarına kâr katan emperyalist tekellerdir. Komşu ülkelerle savaşlar da Kongo’nun günlük yaşamının bir parçası haline gelir.

IMF ise Mobutu yönetimini özelleştirmenin iyilikleri konusunda ikna eder. 1965’den itibaren ABD, Kanada, İsveç maden şirketleri, Gecamines ve Miba gibi devlete ait maden şirketleri bu özelleştirme programı yoluyla ele geçirirler. Milyarlarca dolarlık kontratlarının yanı sıra kendi özel milisleri vardır ve binlerce çocuk madenlerde çalıştırılmaktadır. Kongo madenlerinin bu dönemdeki sömürü sürecinde Güney Afrika’nın yeni siyah kapitalistlerine, Çin ve Hindistan’ ait şirketler de devreye girer.

IMF açıklamalarına göre Kongo’nun mineral ve petrol ihracı 2009’da 4.2 milyar dolardır ama Kongo hükümeti bu paradanın sadece %4’ünü vergi olarak alabilmektedir. Şirket kârları habire tırmanırken Kongo’da 7 milyon çocuk okula gidememekte, ülke BM gelişme indeksinde en altta yer almakta ve dünyanın en kötü beslenen ülkeleri arasında sayılmaktadır.

Yıpranan Mobutu ile işleri biten ABD ve müttefikleri, onun yerine Laurent Desire Kabila’yı getirirler. Kabila’nın suikaste uğramasının ardından bu kez ABD yanlısı oğlu Jospeh Kabila başa geçer. ABD 2001’e dek oğul Kabila’yı destekler.

Oğul Kabila 2006 ve 2011’de yapılan iki “demokratik” seçimle iktidarını korur. Kongo Anayasası’na göre  Kabila’nın 2018’de artık iktidardan ayrılması gerekmektedir ama seçim için koşulların uygun olmadığını iddia eden Kabila seçimleri yapmamak için direnmektedir. Emperyalizm ise bir kez daha yeni ve yıpranmamış adaylarla yoluna devam etmek istemektedir. Kabila Anayasa’daki üç seçilme dönemine dair kısıtlamayı kaldırarak bir dönem daha seçilmek istemektedir !

Kabila karşısındaki en güçlü muhalif lider Moise Katumbi’dir . Göründüğü kadarıyla emperyalizmin yeni seçeneği olan Katumbi,  2000-2017 yılları arasında İtalyan vatandaşı olan ve emlâk yolsuzluğuyla suçlanmış bir mülti milyoner iş adamıdır.

Emperyalizm sömürdüğü ülkeleri yandaşlarla yönetme isteğinden hiç taviz vermeden değişik senaryolarla ve en çok da “demokratik” seçim senaryosuyla işini yürütüyor. “Demokratik” seçimlerle gelenlerin iktidarı bırakmamak için direndikleri de görülüyor. Ama öyle ya da böyle emperyalizme bağımlılık sürüyor. Kongo’nun üyküsü bazı farklılıklarla metropol dışı çoğu ülkenin öyküsü. Bu öyküde bir çok şeyin bize tanıdık gelmesinin nedeni de belki bu. Ama tek bir farkla. Bizim kısa süreli de olsa iktidara gelen bir Lumumbamız olmadı. 

Diğer halklar gibi Türkiye halkının da yenilmesi gereken “makus kaderi”, egemen sınıfların emperyalzmle yandaş temsilcilerinin değişik isimler altında siyaset sahnesine girmelerinden değil, kapitalist emperyalizme karşı, emeğin iktidarına inanan  bir siyasal örgütün yani emekçi halkın iktidarından, “Lumumba”ların iktidarından geçmektedir.

[1] Partice Lumumba’nın Siyasal Düşüncesi

[i] 1961-73 arası yurtsever ve sol eğilimli altı Afrika bağımsızlık liderinin öldürüldüğü anımsanacak olursa bağımsızlık öncesi bölgede yerleşmiş olan çok uluslu tekellerin çıkarlarının büyüklüğü daha kolay anlaşılabilir.