Komünistten Teröriste

AKP sözcüsü Arınç New York’ta tutuklu gazetecilerle ilgili bir soruyu yanıtlarken PKK’nin yurtdışına çıkması halinde Terörle Mücadele Yasası’nın (TMY) kaldırılabileceğini söyledi. Haber birkaç yıl önce okuduğum bir yorumu anımsattı bana.

Ülkemizde dört yıl Fransa büyükelçiliği görevi yapan ve aynı zamanda Le Monde yazarı olan Eric Rouleau, bir makalesinde, uluslararası kurumların bile soyut bir kavram olan “terör” sözcüğü üzerinde ortak bir tanım üzerinde anlaşamadıklarını, buna karşın Asya ve Afrika’da emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı çıkan özgürlük savaşçılarının dünya egemenlerince şeytanlaştırıldıklarını yani günümüzün deyimiyle “terörist” ilan edildiklerini yazıyordu. “Terörist eylem” tanımının ABD ve onun hegemonyasına direnen her türlü eylemi kapsadığını, ABD çıkarlarına uygun düşen “terörist” eylemlerin ise bu ülke tarafından örgütlendiğini ve desteklendiğini de ayrıntılarıyla aktarıyordu bizlere.

Geçmişe baktığımızda ülkemizde egemen sınıfların düzen muhaliflerini yani devrimcileri suçlamak için teröristten önce komünist kavramını kullandıklarını görüyoruz. Daha önce de bu köşede birkaç kez vurgulandığı gibi, kurulu düzeni değiştirmeye çalışmak bir yana, düzen değişikliğini yazılı ve sözlü olarak savunmak uzun yıllar suç sayıldı. 1936’da Türk Ceza Yasası’nın “devletin şahsiyetine karşı cürümler” bölümü tümden yenilendi ve faşist İtalyan yasalarının kopyalanmasıyla oluşan, komünizm propagandasını ve sınıf esasına dayalı örgütlenmeleri yasaklayan 141-142. Maddeler yaşamımızın bir parçası oldu. Bir farkla. İtalya’da ancak “zor” kullanarak düzeni değiştirmeye çalışmak suçken, Türkiye’de 1938’de zor yani eski deyimle “cebir” yasalardan çıkarıldı. Bunun anlamı şuydu. Düzeni zor kullanarak değiştirmeye girişmek suçtu ama bunun yanı sıra değiştirmeyi düşünmek, bunu başkalarıyla paylaşmak ve yazmak da yani “düşünmek” de artık suçtu. 1946 ve 1949 yıllarında iki kez değiştirilen maddelerin cezaları sürekli olarak arttırıldı. 1951 yılında DP iktidarında 141. Maddeye idam cezası konuldu. Ulukışla’da Cerhi dağına “SOL” yazan çocuk, portakal kabuklarını orak çekiç şeklinde soyduğu iddia edilen yolcu, Lenin resimli pulla – SSCB’den! - dostlarına mektup gönderen Türkkaya Ataöv dahil olmak üzere, düzeni eleştiren bilim adamları, sanatçılar, yazarlar, öğretmenler, gençler özetle komünist, sosyalist ve demokrat insanlar ve örgüt yöneticileri yarım yüzyılı aşkın bir süre çok çile çektiler (Halit Çelenk, “141/142 üzerine”).

SSCB’nin dağılmasından sonra şeriat düzeni kurmayı yasaklayan 163. Madde ile birlikte bu maddeler kaldırıldı. Düşüncenin artık suç olmaktan çıktığını zanneden birçok kişi yapılan değişikliği alkışladı. Şeriat talebinin suç kapsamından çıkarılması amacıyla böyle bir manevraya başvuran Özal’ı övenler çok kısa bir süre sonra yanıldıklarını anladılar. 12.4.1991’de, kurulu sömürü düzeninin koruyucuları olan “141/142” maddeler bir isim değişikliğiyle yani Terörle Mücadele Yasası adı altında yeniden gelip buldu tüm muhalifleri ve devrimcileri.

Bugün AKP iktidarına karşı olan kadın erkek, genç yaşlı birçok insan Ergenekon, Balyoz, KCK ve benzeri davalarda TMY’ye muhalefetten yargılanmakta ve hüküm giymekteler. Posta puluyla ve dağlara SOL yazarak komünizm propagandası yapan “komünist”lerin yerini boynuna kırmızı atkı ya da poşu saran “terörist”ler aldı. Eski günlerin 141/142 mağdurları gibi günümüzün düzen karşıtı binlerce TMY mağdurunun yaşamları da mezardan bozma beton yığını cezaevlerinde söndürülüyor. Associated Press’in bir araştırmasına göre, 2001-2011 yılları arasında dünyada hakkında terörizm suçlamasında bulunulan 35 bin kişinin üçte biri Türkiye’de (http://www.counterpunch.org/2013/11/26/istanbul-dispatch/print).

TMY kalkar mı? Özal’ın mirasçısı AKP’nin bunu yapmayacağı açık. Ne ki, Gezi’de simgeleşen birleşik bir sol muhalefetin, AKP iktidarını geri çekilmeye zorlaması ve sonuçta daha özgür ve demokratik bir Türkiye’de yaşamamız neden hayal olsun ki?

Yeter ki tüm gücümüzle yüklenebilelim.