'Kadınlar Karl Marx’a ne borçludur?'

Kadınlara 8 Mart’ı armağan eden Klara Zetkin, yirmi beş yıl editörlüğünü yaptığı, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin kadınlara seslenmek üzere yayınladığı Die Gleicheit (Eşitlik) gazetesinde 25 Mart 1903’de, yukarıdaki başlığı taşıyan bir yazı yayınlar. Zetkin yazısında Marx’ın kadın konusuna “hazır reçeteler” le yaklaşmadığını, daha önemli bir şey yaparak söz konusu olguyu anlamak ve keşfetmek için doğru ve şaşmaz bir yöntem olan tarihsel maddecilik anlayışını insanlığa sunduğunu söyler. Kadın sorunu ancak evrensel tarihi gelişmenin akışı içinde, “… toplumsal ilişkiler ve bunların tarihsel gerekliliği ve doğrulanması”nın ışığında anlaşılabilecektir. Komünist Manifesto ve Kapital’de kadınla ilgili bölümleri ve Engels’in “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı eserini yorumlayan ve bu yapıtlardan aktarmalar yapan yazar şu sonuca varır: Kadın hareketinin Marx’a borçlu olduğu şey, “onun, kendisinden başka hiç kimsenin yapmadığı gibi” sadece kadın cinsini toplumsal kölelikten özgürlüğe, körelmekten güçlü ve uyumlu bir varoluşa yükselten acılı gelişmeye ışık tutmuş olmasından ibaret değildir. Marx, bunun yanında, günümüz toplumunun sınıf çelişkilerini ve bunların köklerini derinlemesine incelemek suretiyle farklı sınıflardan kadınları birbirinden ayıran çıkar farklılıklarını kadınların gözlerinin önüne sermiştir. Zetkin Marx’ın “burjuva ve proleter kadın hareketleri arasındaki ilişkiyi kesip atan kılıcın nasıl kullanılacağını ve proleter kadın hareketinin proletaryanın devrimci sınıf mücadelesiyle olan ayrılmaz bağını da ortaya koyduğunu vurgular.

Günümüzde kadına bakış konusunda etnik ve cinsiyet kaynaklı özelliklerin öne çıkarıldığı yaklaşımlar ilgi görüyor, Zetkin’in ve Marksistlerin sınıf temelli çözümlemeleri ise “ortodoks” ve eskimiş bulunarak bir kenara itiliyor. Bu bağlamda, 19. Yüzyılın en önemli emekçi örgütü olan 1. Enternasyonal’ in kadınların çalışmasına yönelik olumsuz tutumu, örgütün beyni sayılan Marx’a atfedilerek büyük devrimcileştiriliyor.

Bu yazıda, yerimiz elverdiği ölçüde, 1. Enternasyonal’in bazı kongrelerinde kadın konusuna dair olumlu- olumsuz bazı yaklaşımlara ve Marx’ın bu konudaki düşüncelerine –özel yaşamından da örnekler vererek- çok kısaca yer vermek istedik.

Marx, Kugelman’a karşı Bayan Kugelman’la elele

Önce Marx’ın yaşamından çarpıcı bir örnekle başlayalım.

1848 devrim hareketlerinde yer almış, yaşamı boyunca Marx’ ın coşkulu bir yandaşı olmuş, Almanya’daki olaylarla ilgili Marx’a çok değerli bilgiler ulaştırmış, Kapital’in tanıtımında da yardımcı olmuş Dr. L. Kugelman, aynı zamanda Enternasyonal üyesi ve örgütün Lozan ve Lahey kongre delegesidir. Marx’ın Kugelman’la uzun yıllar mektuplaştığı bilinir[1]. 5 Aralık 1868 tarihli mektupta,  Alman kadınlarının kocalarından daha devrimci olduklarını ima ederek kapalı bir biçimde onu karısını daha fazla ciddiye alması için uyarır. 1874’de Marx kısa bir tatil için gittiği Karlsbad kentinde Kugelman’la ilişkini keser. Kugelman’ın sınıf mücadelesine dair görüşlerinin bu kesintide rolü olduğu söylenmekte ise de onun karısına karşı davranışları ve onu sürekli olarak eleştirmesinin Marx’ı çok rahatsız ettiği ve bu durumun ilişkinin kesilmesinde rol oynadığı mektuplardan anlaşılmaktadır.  

Marx düşünsel planda Kugelman’ın eşine kocasından çok daha fazla saygı duyar,  Almanya’daki devrim olasılıkları üzerine sıklıkla konuşurlar ve Kapital üzerine tartışırlar. Marx’ın Kugelman’a yazdığı mektuplarda, Bn. Kugelman’ın Kapital’ in son halini mutlaka okumasını istediğini de biliyoruz.                              

Kadınlar 1. Enternasyonal’de

Marx, kuruluşundan başlamak üzere, kadınların Enternasyonal’deki varlıklarını sonuna dek desteklemiş ve onların en üst organlar dahil olmak üzere her kademede çalışmalarından yana olumlu bir tavır sergilemiştir.

1864’de kurulan Enternasyonal, 1865 yılında kadınların da örgüte üye olabilecekleri yönünde karar alır. Marx, hemen Engels’e bir mektup yazar ve İrlandalı bir emekçi olan karısı Lizzy Burns’ un Enternasyonale üye olmasını ister.

Bu ilerici karara rağmen, özellikle ilk yıllarda Fransa’da Prudoncu Enternasyonal liderleri ve onların Genel Konsey’deki temsilcileri, kadınların çalışmasına karşı çıkarlar. 1866 Cenevre Kongresinde saatlerce kadının ücretli emeğinin yasaklanıp yasaklanmaması konusu tartışılır. Fransızlar yasak önerisini desteklerken İngilizler sanayileşme koşullarında bu yasağı bir “delilik” olarak nitelerler. Sadece Antoine Bourdon ile Marksist düşünceye yakın duran Eugene Varlin, kadınların erkeklerle eşit koşullarda çalışmalarını ve herkes için çalışma koşullarının iyileştirilmesi düşüncesini ortaya koyarlar. Buna karşın Prudoncu ekibin ağırlığını koymasıyla birlikte kadının ücretli çalışmasının desteklenmesine dair öneri reddedilir. Sorunun daha derinliğine tartışılabilmesi için bir komisyon kurulur. Görevi, bu konuda 1867 Lozan Kongresi için bir rapor hazırlamaktır.

Örgütün Belçika seksiyonu Lozan Kongresi’ne iki rapor sunar.  Çoğunluğun desteğini alan raporda kadının evine dönmesi çağrısı yapılır ve onun kurtuluşunun ancak çalışan erkeğin kurtuluşuyla mümkün olduğu vurgulanır. Azınlığın desteklediği raporda ise çoğunluk raporu eleştirilir[2] ve kadının çalışmasına dair farklı bir bakış sunulur. Raporda, antik dinlerin çalışmayı bir ceza gibi gördükleri, oysa çalışmanın bir hak olduğunun artık yadsınamayacağı, kadının da bu nedenle çalışma yaşamında erkek gibi çalışma hakkına sahip olması gerektiği vurgulanır. Kadın ancak bu yolla toplumda saygın bir konuma ulaşabilecek ve bağımsızlığını elde edebilecektir. Raporun yazarları, kadınların çalışmasının erkeklerin ücretlerini düşüreceği konusundaki savı da şöyle yanıtlarlar. Ücretlerin düşmesi kapitalist işbölümünün bir sonucudur; eğer işçi sayısının artması ücretleri düşürecekse erkek işçi sayısının artması da aynı sonucu verecektir. Bu olayı engellemenin tek yolu emeğin örgütlenmesine kadının da dahil edilmesidir. İşyerlerinde patron ve formenler kadınları kullanmakta, yetersiz ücretler ve cehalet onları fahişeliğe itmektedir. Kadının çalışmasının işyerindeki ahlak dışı olaylarla hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır. Fiziksel gücü azaltan makineler kadının çalışma yaşamını da kolaylaştıracaktır. Analık ve evliliğin iddia edildiği gibi kadının kaderi olmadığı, evli ve çocuklu kadınları ev işlerinden kurtaracak – yemek, temizlik, ütü, çamaşır, dikiş, çocukların okullarda eğitimi gibi- kurumsal düzenlemeler yapıldığı takdirde çalışmalarının önündeki engellerin kaldırılabileceğini vurgularlar. Kadınlar sadece hamileliğin son aylarında ve çocukları üç yaşına gelene dek çalışmayabilecekler ve bu süre içinde özel bir fonla destekleneceklerdir. Kadın istediği takdirde kocasını terk edebilmeli ve iş yaşamına dönebilmelidir. Evlilik ekonomik ve toplumsal bir bağımlılık ilişkisi olmamalıdır. Enternasyonal’in erkek birliklerinin kadınlar arasında da geliştirilmesi ve her iki birliğin el ele vererek herkes için kurtuluşun tek güvencesi olan emeğin özgürlüğü için savaşmaları önerisi ile biter rapor.

Kadının çalışma yaşamına dahil olması ve ev işlerinden kurtarılmasına dair bu raporun içerdiği devrimci önerilerin Ekim Devrimi ile hayat bulduğunu biliyoruz. Ne var ki, Marksizm dışı siyasal akımların birçok üye üzerinde egemen olduğu o dönemlerde Enternasyonal henüz kadınların çalışmasını kabul etme aşamasında değildir.

Bu arada başka bir ilginç gelişme yaşanır. 16 Nisan 1867’de Harriet Law Genel Konsey toplantısına kadın haklarıyla ilgili bir mektup yazar; mektubun okunmasının akabinde Genel Konsey Law’a toplantılarına katılma önerisi götürmeye karar verir. Bu karar, Marx tarafından güçlü bir biçimde desteklenir ve örgüt 24 Haziran 1867’de bayan Harriet Law’u örgütün en üst organı olan Genel Konsey’e seçer. Marx  Kugelman’a heyecanla bu haberi ilettiği 12 Aralık 1868 tarihli mektubunda Amerikan Emek Birliği’nin o tarihlerde yapılan son kongresine de değinir. Kongrede kadının çalışma yaşamında ilişkin konularda büyük gelişme kaydedildiğini ve Birlik’in “emekçi kadınlara tam bir eşitlik içinde” davrandığını büyük bir övgüyle vurgular. Bu açıdan “İngilizler ve onlardan daha kibar olan Fransızlar dar kafalılık ruhuna” sıkışmış durumdadırlar Marx’a göre. Ve ekler;

“Biraz tarih bilgisi olan biri kadın mayası olmadan büyük toplumsal değişimlerin gerçekleşemeyeceğini bilir. Toplumsal gelişme kesin olarak güzel cinsin … toplumsal durumu ile ölçülür”.

Harriet Law Secular Cronicle’ın[3] 1876-79 yılları arasında editörlüğünü yapan bir yazar ve aynı zamanda birçok İngiliz kentinde ateizmi savunan konuşmalarıyla ünlenmiş, aydınlanma mücadelesinin cesur bir savunucusu, olağanüstü bir hatiptir. Ateist ve Marksist düşünceleri nedeniyle İngiliz ana akım feministlerince dışlanan, emekçi sınıftan gelme, aydın bir kadındır. 25 Haziran 1867’de Genel Konsey üyesi olan bu mücadeleci kadın önemli konularda tartışmalara katılır ve 5 yıl boyunca görevini sürdürür[4].

26 Şubat 1868’de Bayan Morgan da Genel Konsey üyeliğine kabul edilir oybirliğiyle. Bir önceki toplantıda da Bayan Huleck Genel Konsey üyesi olmuştur. Her iki kadın da toplantılara düzenli olarak katılırlar.

Marx Elizabeth Dmitrieff’i Enternasyonal temsilcisi olarak Komün’e Gönderiyor

Enternasyonal Marx’ın önerisiyle bir ileri adım daha atar ve Paris Komünü’nde Enternasyonal’i bir kadının temsil etmesi kararını alır.

Aristokrat bir baba ile genç bir Alman hemşirenin evlilik dışı çocuğu olan Dmitrieff, 1870 Aralık ayında bir mektupla Marx’ın Londra’daki evine gelir. Mektup Cenevre’deki devrimci Ruslar tarafından yazılmıştır ve Rusya’da “kendisini dürüstçe ve ciddi olarak devrim davasına adamış” bir arkadaşları olan Eliza Tomanovskaya hakkında bir referans niteliği taşır. Dmitrieff Cenevre ile Marx arasındaki ilişkiyi yürütecek ve işçi birlikleri, İngiltere’nin toplumsal ve politik yaşamı hakkındaki izlenimlerini Cenevre’ye aktaracaktır[5]. 19 yaşındaki genç kızı Marx ve ailesi çok severler. O dönemde sırada Marx Rus kır komününün gelişmesi üzerinde çalışmaktadır. Bu konularda da bilgili olan Dmitrieff Marx’a bilgi ve belge gönderir, kitap önerilerinde bulunur ve yorumlar yapar.

Çok yaşlı bir adamla anlaşmalı bir evlilik yaparak Rusya’yı terk eden genç kız, kadınların üniversite eğitiminin yasaklanmadığı İsviçre’ ye gelmiş, 1868’de Cenevre’de Enternasyonal yetkilisi Ruslarla tanışmış ve birlikte mücadeleye başlamıştır. Buradaki Ruslarla 1. Enternasyonal’in Rus seksiyonunu kurar. “Halkın Davası” dergisinin basımına da yardımcı olur.

Komün haberleri Londra’ya ulaşınca Enternasyonal Genel Konseyi genç kızı Enternasyonal temsilcisi olarak Paris’e gönderir. 29 Mart 1871’de Paris’e ulaşan Dmitrieff, Louise Michel, Andre Leo, Anna Jaklard ile birlikte Komün’de mücadeleye başlar[6]. 11 Nisan’da Kadınlar Birliği’ni kurarlar. İki bin kadının çalıştığı Birlik, kendisine bağlı kadın komiteleri yoluyla barikat kurma, hemşirelik, kantin işleri için gönüllüler toplar, Milli Muhafız üniformaları diker,  onca hengame arasında Paris fabrikalarında kadınların eşit hakları için de çalışmalar yürütür, mücadele eder.  Komiteleri Elizabeth Dmitrieff yönetir.

Kadın Birliği, Kadın Yurttaşlar Grubu imzasıyla bir bildiri yayınlar. Kadınların Komündeki rollerinin yanı sıra geleceğe dair öneriler sunduğu için önemlidir bildiri.

“Eski toplumsal düzende en çok sömürülen emek kadın emeğiydi… İçinde bulunduğumuz, iş olanaklarının çökmesi nedeniyle… yoksulluğun gittikçe arttığı koşullarda bir süre için devrimcileşen kadınların … eski düzenin pasif ya da az çok gerici koşullarına geri döneceklerinden korkmaktayız. Bunun nedeni sürekli mahrumiyettir” diye başlayan bildiride bu geri dönüşün olmaması için bazı acil ve gerekli reformların önerildiğini görürüz. Bunlar arasında her işte iş çeşitliğinin sağlanması, “aynı çıkarları paylaşan ve sermayeye karşı emeğin dünya çapındaki son vuruşunun başarılması için dayanışmaları elzem olan” erkek ve kadın işçiler arası rekabete son verilmesi ve iş saatlerinin azaltılması ve eşit işe eşit ücret talepleri yer alır.  

Tam adı “Paris’i Savunmak ve Yaralılara Yardım için Kadın Birliği” olan kuruluş, işyeri mücadelelerinin dışında kadınlara boşanma hakkı tanınması, meşru-gayrı meşru çocuk ayrımının kaldırılması, erkek ve kız çocuklarının eğitiminde Katolik kilisesinin devre dışı bırakılması, kadınlara -evli olsun ya da olmasın- maaş bağlanması, komünü savunurken ölen ulusal muhafızların ailelerine maaş bağlanması için uğraşır. Dmitrieff kadının çalışması konusundaki önyargıların kaldırılması ve kadın emeğinin toplumsal ve ekonomik değerinin ortaya çıkarılması için uğraşır örgütte.  

Diğer kadınlar gibi barikat savaşlarına katılan, barikatı yöneten Dmitrieff, 24 Nisan 1871’de Genel Konsey’e ve Marx’a bir mektup yollar. Mektuplarını çok zorlukla  gönderebildiğini, çoğunun Londra’ya ulaştırılamadığını, devrime kitlenen Paris halkının kahramanca çarpıştığını ama çok izole edildiklerini anlatır. Kötümserdir ve barikatlarda ölmeye hazırlanmaktadır. Komünün zafere ulaşması durumunda Enternasyonalin siyasal örgütten toplumsal bir örgüte dönüşeceğini düşünmektedir. Almanya dahil tüm ülkelerin toplumsal bir devrimin eşiğinde bulunduğunu kanıtlamak amacıyla yürüttüğü Enternasyonal propagandasının kadınlar tarafından çok olumlu karşılandığını da belirtir[7].

Rusya büyükelçiliği hazırladığı bir raporda Dmitrieff’in Komünün son gününe dek barikatlarda görüldüğü, Komün güçlerine silah dağıttığı, elli isyancı kadının başında çarpıştığı belirtilmiştir. Yaralanan genç kız kendi gibi yaralı olan Komüncü Leo Frankel’i de yanına alarak Fransa’dan çıkmayı başarır ve Rusya’ya döner.

Kadınların Komün’deki mücadeleleri Enternasyonal’i etkiliyor

Lisa Krasotski,Natalya Korsini- Utina, OLga Zinovyeva- Leşatova, Anna VasiliyevnaJaklardve ismini buraya taşıyamadığımız çoğu kadın hem Komün’de çarpışmış hem de Enternasyonal’i örgütlemek için çalışmalar yapmış kadınlardır.Kadın hakları konusunda eşleri ve diğer erkek Enternasyonal üyeleri üzerinde de etkili oldukları açıktır.

Sadece iki aylık iktidarında, kadın erkek işçilere eşit ücret kararını alan Paris Komünü,Fransa’nın ve Enternasyonal’in kadın konusundaki tutumlarını yeniden değerlendirmelerine yol açar. Bu konuda Marx’ın etkisi ve büyük çabası göz ardı edilemez[8].

Komün’ün kanlı bir şekilde bastırılmasından dört ay sonra Londra’da Enternasyonal Konferansı toplanır. Genel Konsey’in şu teklifini Konferansa Marx sunar;

“Konferans, Genel Konsey’in teklifine dayanarak, kadın bölümlerinin kurulmasını tavsiye eder. Şüphesiz, bu karma bölümlerin kurulmasını engellemeyecektir”.

Marx, karma bölümlerin kurulmasından asla vazgeçilmemesi gerektiğini ve sanayide çok sayıda kadının çalıştığı ülkelerde sadece kadınların bulunduğu bölümlerin kurulmasının bir zorunluluktan kaynaklandığını belirtir. Öneri lehinde yaptığı konuşmada, kadınların hayatta çok önemli roller oynadıklarını, fabrikalarda çalıştıklarını, grevlere katıldıklarını, Komün’e katıldıklarını ve çok yararlı olduklarını uzun uzun anlatır. Ona göre “Kadınlar erkeklerden daha şevkli ve heyecanlıdırlar”.

Karar oybirliğiyle kabul edilir.

Bu kısa öyküden çıkabilecek dersler

Zetkin’in haklı olarak işaret ettiği gibi, Marksist yöntem dışında “kadın” sorununun gerçekçi bir analizini yapmak olanaksızdır. Marx ve Engels, ayrı ayrı ve ortaklaşa yazdıkları birçok yapıtta ırk, cins ve sınıf ilişkilerinin çözümlenmesi için çok önemli araçlar sunmuşlardır.  Kapital’deki kapitalist birikime ve değere, kadın ve çocuk emekçilerin sömürüsüne dair analizler paha biçilmez değerdedir. Yukarıda verilen kısa örnekler, Marx’ın özel ve siyasal yaşamında kadınları ne denli ciddiye aldığını göstermekte ve onlara verdiği değeri ortaya koymaktadır.

Enternasyonal’e gelince.

Marx  Enternasyonal’in teorik yapılanmasına da kadına bakışına da olumlu katkılarda bulunmuştur.  Bu arada, erkek emekçilerin “dünün mirası olan birçok kötülüklerin… ve bunların… günümüze taşıdıkları çağdışı toplumsal ve siyasal ilişkilerin altında”[9] ezildikleri ve ideolojik olarak da bunları aşmalarının zaman aldığı görülmektedir. 1. Enternasyonal’de yer alan erkek emekçilerin de bu durumun dışında kalmaları maddenin doğasına aykırıdır. Daha gelişkin bir kadın bakış açısının olgunlaşabilmesi için mücadelenin yükseldiği, Ekim’in yaklaştığı günleri beklemek gerekecektir. Klara Zetkin’in 1910’da 8 Mart’ı emekçi kadınlara armağanı da böyle bir anın habercisidir.

Anlatılan öyküler, kadınların mücadele içinde özgürleştiklerini, kendilerini kanıtladıklarını ve eşitlik yolunda önemli adımlar attıklarını da betimlemektedir. Sadece Komün’de yaşananlar değil, büyük devrimlerde, günümüzde Türkiye ve dünyada sömürü düzenine karşı bayrak kaldıran kadınlar bu olgunun canlı kanıtlarıdırlar.

Kadın ve erkek emekçiler Marx’ın ve Engels’in kavgalarına taşıdığı değerleri unutmayacak.


[1] Mektuplar 1902’de Alman Sosyal Demokrat Partisi yayın organı Neu Zeit’de yayınlandı. Kautsky’nin Marx’ı sansürleyerek yayınladığı mektuplar, daha sonraki yıllarda Lenin’in dikkatini çekti ve 1907’de bir önsöz yazarak yayınlanmasını sağladı. Eser “Kugelman’a Mektuplar” başlığıyla SSCB’de birkaç kez yayınlandı.

[2] Bu rapor Belçika delegesi olan öğretmen Eugene Hins, Paul Eslens ve öğretmen Paul Robin tarafından hazırlanmıştır.

[3] Secular Cronicle’da kadın hakları, ateizm, Qwenci kooperatifleşme ve cumhuriyetçilik konusunda yayınlar yapılmaktadır.  İngiliz Seküler Birliği’nin de kurucusu olan Law, Marx’ın kısa bir resimli biyografisini ve onun George Lowell’ın Enternasyonal Tarihi adlı kitabını konu alan bir eleştirisini gazeteye koymayı başarır. Marx Law’un Genel Konsey’de “ateist popüler hareketi” temsil ettiğini söyler. Marx’la Enternasyonal toplantılarında ara sıra ters düşen Law onun “ABD Ulusal Emek Birliği’ne Çağrı”sını ve 1872’de Engels’le ortaklaşa yazdıkları “Enternasyonal’de Kurmaca Parçalanmalar” adlı broşürünü imzalamaktan geri durmaz.

[4] 17 Ağustos 1869’da Harriet Law Genel Konsey’e Kilise mülkiyet ve gelirlerinin okullara devredilmesine dair bir öneri sunar. Marx’ın da desteklediği öneri kabul edilir. Marx, öneri üzerindeki konuşmasında, okullarda gramer, fiziki bilimler gibi konuların bir dindar Tory ya da özgür düşünceli bir insan tarafından verilmesinin sorun olmadığını ama din konusunda ders vermeleri durumunda bunun farklı sonuçlara yol açabileceğini, bu konunun bayan H. Law gibi öğretmenlerce verilmesinin doğru olduğunu belirtir. (Genel Konsey Toplantı Tutanakları, 10-17 Ağustos 1869)

[5] Galina Serebryakova, Ateşi Çalmak,  Evrensel Basım Yayın, İstanbul, cilt 4, s. 224

[6] Aynı eser, s. 262-3

[7] Aynı eser, s. 282

[8] Komün’ü izleyen yıllarda bu etki somutlanır. Örneğin, 1880 Fransız İşçi Partisi programında Marx ve Jules Guesde’in getirdiği önerilerle kadın erkek eşitliğine dair çok güçlü maddelerin yer alır.

[9] Karl Marx, Kapital, Cilt 1, Sol, Ankara, s. 17