Hırsızları kapatalım o zindanlara! Çocuklarımızı değil!

“Hey tanrım, bu çocuklar çocuklarımız bizim
Bunca yıl hangi taşı oraya kapatsan
Unufak olur
Bunca yıl hangi kuşu
Bize hüzünlü görüşler, telörgüler
Beton gölgeler bağışlayan
Bunca yıl hangi bir kuşu,
Ölür ölür ölür
Anlamıyor musun
Yok mu senin oğlun kızın”
(Gülten Akın)

İnsanlık onurunun en çok ayaklar altına alındığı, insanın insanlıktan çıkarılmaya çalışıldığı, kişiliğinin ve inandığı tüm değerlerin yıkılıp yok edilmeye çalışıldığı zulüm mekânlarıdır cezaevleri. Sosyalistler, cezaevlerinin olmadığı, insanların özgürce yaşayacakları bir geleceğe inanırlar. Suçun kaynağının toplum olduğu düşünülecek olursa, böyle bir gelecek, ancak barbarlık ve sosyalizm seçeneklerinden sonuncusunun galip geldiği bir dünyada olanaklıdır.

Günümüz sınıflı toplumlarında ise, emekçiler için büyük bir tutukevi ya da büyük bir gözaltı halidir yeryüzü. Bunun yanı sıra, her ülkede, insan ve cezaevi gibi asla yan yana gelmemesi gereken iki kavram ayrılmaz bir birliktelik oluştururlar. Sistem kendi yarattığı sorunları, kişileri toplumsal yaşamdan soyutlayarak, kapatarak çözmeye çalışır.

Sermaye sınıfları teknolojik gelişmeleri parlatarak önümüze koyuyorlar ama öte yandan içinde yaşadığımız emperyalist kapitalist sistemde, insanca, insana yakışan her türlü değer yok oluyor, çürüyüp gidiyor. Ülkemizde de, sistem varlığını sürdürsün diye, iç ve dış sermayenin kârı artsın diye var olan baskılar gittikçe daha da artıyor, cezaevleri dolup taşıyor.

Belki de en acısı, bu baskı ve zulümden çocukların, çocuklarımızın da pay alması. 23 Nisanları armağan ettiğimiz, yurdun geleceğini emanet ettiğimiz çocuklarımız onlar. Yaşı kadar kurşunla vurulup toprağa düşen, evinin önünde oynarken ya da kaçağa giderken “terörist” diye öldürülen, yasal gösteri hakkını kullanırken kurşunla, gaz kapsülüyle göz göre göre katledilen çocuklarımız… Zenginlerin çocukları için yürürlükteki yasalar görmezlikten gelinirken, aç olduğu için baklava ve fıstık çalan, “ben buradayım” diyebilmek için taş atan, kırmızı atkı takan, bildiri okuyan, bildiri dağıtan, slogan atan ve bu nedenle tutuklanan çocuklarımız… “Yargılanıp” mahkûm edilen, cezaevlerine atılan, yetmezmiş gibi buralarda işkence gören, dayak yiyen, tecavüze uğrayan çocuklarımız…

İçlerinde İHD, TİHV, ÇHD’ nin de bulunduğu 14 örgüt, 2014’ün ilk ayında bir kampanya başlattı. “Çocuk Cezaevleri Kapatılsın!” diye. Açıklamada, Pozantı, Sincan, Kürkçüler, Antalya ve Şakran çocuk ceza infaz kurumlarında kalan 12-17 yaş arası 1879 çocuğun, işkence, kötü muamele ve diğer onur kırıcı muamelelere maruz kalmalarının “utanç ve büyük bir kaygıyla” izlendiği belirtiliyor ve bu hak ihlâllerinin ancak çocuk cezaevlerinin kapatılmasıyla son bulabileceği vurgulanıyor. Girişimi başlatan 14 kuruluş, cezaevlerindeki çocukların nasıl ve hangi koşullarda tutulduğunun belirlenmesi için, tüm infaz kurumlarının, Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza ve Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT) standartlarına uygun bir şekilde sivil ve bağımsız denetime açılmasını, çocukların cezaevlerinde karşılaşmış oldukları hak ihlâllerinin tespitini, önlenmesini ve tekrarlanmamasını, bugüne dek yaşanmış ihlallerin sorumlularının cezalandırılmalarını ve bu nedenlerle çocuk yargılamasında tutuklamaya son verilmesini talep etmekte.

Açıklamadan, çocuk cezaevlerinin sayısının arttırılacağını ve yeni cezaevlerinin F tipi ve tek hücreler biçiminde inşa edileceğini de öğreniyoruz. Bu cezaevlerinin yapımına son verilmesi ve TÜM ÇOCUK CEZAEVLERİNİN KAPATILMASI isteniyor.

Çocuk cezaevlerinin kapatılması talebine katılıyor ve sesleniyoruz.

Kapatın çocuk cezaevlerini!

Bırakın çocuklarımızı!

Bırakın ki sokakları, parkları, alanları şenlendirsinler. Bir yaz yağmurunun ardından gelen güneş gibi aydınlatsınlar dünyamızı.

Çocuklarımızı bırakın ki Haziran’daki gibi ışık yağdırsınlar ülkemizin üstüne.

Çocuklarımızı bırakın ki cezaevlerinin olmadığı, emeğin insan için, insanın varoluşunu zenginleştirme ve geliştirme aracı olduğu güzel bir dünya kursunlar.