Gençlik düşmanlığı

Serpil Güvenç'in "Gençlik düşmanığı" başlıklı yazısı 19 Ocak 2013 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“…

Büyü de baban sana

Baskılar işkenceler alacak

Kelepçeler gözaltılar zindanlar alacak

Büyü de …”

(Gülten Akın, ’42 Gün’ içinde)

2013 yılı bütçesi üzerinde konuşan adalet bakanı Ergin’in “Gazeteci, avukat, öğrenci, mühendis, dişçi… Kim olursa olsun, eğer hırsızlık yapıyorsa, adam öldürüyorsa, gasp yapıyorsa, bununla ilgili çalışmalar elbette yapılacaktır” dediğini yazıyor hükümet yanlısı bir gazete.

Bakan kendi açısından haklı. Suçların temelinde bozuk toplumsal düzenin yattığını ve suçu ortadan kaldırmak için onu doğuran koşulları değiştirmek gerektiğini söylemesini beklemiyoruz elbette. O, bir düzen partisinin bakanı. Ama konuşmada başka bir sorun var.

Çağdaş Hukukçular Derneği’nin, Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi’nin ve başka bir çok kuruluşun raporlarında, tutuklu öğrencilerin hırsızlık, gasp ya da adam öldürmekten değil örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma ve Terörle Mücadele Yasası bağlamında terör örgütü propagandası yapma ve 2911 sayılı Gösteri ve Yürüyüş Yasası’na muhalefet ederek görevli memura mukavemet suçlarını işledikleri iddiasıyla hapiste oldukları belirtiliyor.

Daha da ilginci, bu “suç”ların işlenme biçimi. Yumurta atarak, poşu takarak, Başbakanın Roman Çalıştay’ ındaki konuşması sırasında “parasız eğitim istiyoruz” pankartı açarak, facebook’ ta REDHACK ile haber paylaşıp yorum yaparak, marş ve şarkı söyleyerek, 1 Mayıs’a katılarak, basın açıklaması yaparak, sınav iptal kararını alkışlayarak, “NATO’nun askeri, halkların katili olmayacağız”, “Füze kalkanı değil, demokratik lise istiyoruz” sloganlarının yazılı olduğu pankartları binalara asarak, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya’yı anarak…
Yasaların kendilerine tanıdığı düşünce açıklama ve toplantı ve gösteri yapma özgürlüklerini kullanmaya çalışan bu gençler, içerdeki gazetecilerin “Zulümhane” adını verdikleri F tiplerinde tutuluyorlar. Pırıl pırıl gözlerinin ferini çalıyor, gençliklerini yutuyor demir ve beton yığınları. Cezaevlerinden gönderilen mektuplar, onur kırıcı muamelelerle karşı karşıya kaldıklarını, uzun tutukluluk ve cezaevi koşulları nedeniyle öğrenim haklarını kullanamadıklarını ortaya seriyor. Ders araç gereçlerine ulaşımları engelleniyor. Ancak masraf adı altında yüksek miktarda ödeme yapmaları durumunda sınavlara götürülüyorlar. Parasız eğitim taleplerine tüccar AKP iktidarının yanıtı bu olsa gerek diye düşünmeden edemiyor insan. Yetmezmiş gibi, bir çok üniversiteli, daha davalar sonuçlanmadan, iktidara göbeklerinden bağlı üniversite yönetimlerince açılan disiplin kovuşturmalarıyla okullarından uzaklaştırılıyorlar. Özetle gençlerin sadece bugünleri değil gelecekleri de yok ediliyor.

Sınıfsız, sömürüsüz bir yaşam talebini yükselten devrimci gençleri kırarak tüketme politikası, iç ve dış sermaye sınıflarının temsilcisi olan tüm iktidarlar ve dolayısıyla AKP tarafından da yürekten benimseyip uygulanıyor.

Ama anımsanması gereken bir başka gerçek var. Sömürü düzeni son bulmadıkça ve Tevfik Fikret’in dediği gibi insanların düşünme yetenekleri yok edilmedikçe, gençlik, her zaman olduğu gibi, hem kendisine hem de ezilenlere karşı yapılan haksızlıklara direnecek. Baskı, sömürü, yok etme, ezme, asimilasyon politikaları sürdükçe, toplumun bu en dinamik kesimi, direnen tüm emekçi kesimler gibi, hattâ kimi zaman onlardan da önce, sesini yükseltmeye devam edecek.

Tekirdağ 2. nolu F tipinde 3 yıl tutuklu kaldıktan sonra yeni tahliye olan Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi Baran Nayır, mektubunda “Çiçekleri koparabilirsiniz ama baharın gelişini engelleyemezsiniz” diyor.

Baran haklı. Er ya da geç bahar gelecek.

“Dindar ve kindar” nesillerle değil, sorgulayan, yaşama müdahale eden ve başkaldıran, kendilerine dayatılana boyun eğmeyen gençlerle.