DGM’de yargılanan Halit Çelenk ve ‘Sınıf’ın hukuku

26 Ekim 1988.

Yine gece yarısı geldiler. Bu kez yetmişine merdiven dayamış babamı 12 Eylül işkencehanesi DAL’a götürmek için bastılar evimizi. Ellerinde Ankara DGM başsavcısı Nusret Demiral’ın imzaladığı ‘yakalama emri’ vardı. Ankara Adliyesi’nde hemen her gün siyasi davaların duruşmalarına giren Halit Çelenk’e ‘firari’ muamelesi yapılmaktaydı.

Geceyi DAL’ da, aynı dergideki yazısından dolayı yakalanıp getirilen İHD Ankara Şube Başkanı Muzaffer Ağabey (Erdost) ile geçirdiler. Kaya ve benimle birlikte sabah DGM kapısında bekleyenler arasında Sadun (Aren) amca ve Munise teyzenin, Sedat Yurttaş’ın, SHP milletvekillerinin, Uğur (Mumcu)’nun ve Ankara barosu yönetim kurulundan genç arkadaşlarımızın bulunduğunu anımsıyorum. Çelenk ve Erdost, ABECE dergisinin ‘Demokrasi’ dosyasında yayınlanan yazılarından dolayı Ankara DGM’sinde yargılandılar.

Halit Çelenk, söz konusu yazısında, dışa bağımlı, işbirlikçi, tekelci burjuvazinin ülkede kendi diktasını uygulamakta olduğunu, baskı ve sömürü düzenini güvenceye alan bir ‘yasalar yığını’yla toplumu yönetmeye çalıştığını belirtir. Ona göre, insan haklarının çiğnendiği bu koşullarda demokrasinin varlığından hattâ bir demokratikleşme sürecine girilmiş olmasından söz etmek, ‘burjuvazinin diktasını gözlerden gizlemeye çalışan aldatıcı bir tutum’dur. Ve birçok ülkede, egemen sınıflar, demokrasi adı altında faşizmi uygulamaya sokmakta, ‘halkın iktidarı’ anlamına gelen demokrasi yerine faşizmin iktidarını egemen kılmaktadırlar. Oysa, çağdaş hukuk, ‘insan haklarına dayalı’ hukuktur. Diğer bir anlatımla, düşünce ve örgütlenme, basın ve seyahat özgürlüğü, kişinin beden dokunulmazlığı, işkence yasağı, yaşam hakkı, grev ve toplu sözleşme, sendika kurma ve savunma hakları, konut dokunulmazlığı, özel yaşamın gizliliği, sansür yasakları vb. gibi hakları güvence altına alan bir hukuk anlayışıdır. Tarihin belli bir döneminde burjuvazinin kendi sınıfsal çıkarları için kullandığı ve günümüzde birçok uluslararası anlaşmanın temelini oluşturan bu hak ve özgürlükler, insanlığa sunulan birer lûtuf değil ama ‘emeğin hakkını alma’ mücadelesi sonucunda elde edilen kazanımlardır.

DGM savcısı Nusret Demiral, bu çözümlemeleri nedeniyle, Halit Çelenk’in, yayın yoluyla komünizm propagandası yapmaktan 142. Madde uyarınca 7.5 yıldan 15 yıla kadar ağır hapisle cezalandırılmasını istedi.

‘Sanık’ savunman, bir üst yapı kurumu olarak nitelediği hukukun sınıfsal niteliğini ortaya koyan bu düşüncelerini, sorgu ve savunmasında da ödünsüz bir biçimde yineledi. Sorgusunun bir bölümünde, ‘141-142 üzerine’ adlı 520 sayfalık bir kitap yazdığını söyledi ve ‘… yine de 40 yıl düşünseydim, savunma mesleğimizin 41. Yılında ‘Hukuk açısından Demokrasi’ üzerine yazdığım bir yazıdan ötürü hakkımda 142/1. Maddeden dava açılacağını aklıma getirmezdim. Ama yanılmışım!’ dedi. Savunmasını ise, ‘Savunma mesleğim… içinde insan hakları, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü için mücadele verdim. Bundan onur duyuyorum. Beni yetiştiren onurlu ve özgürlüğe layık halkıma küçük bir oranda yardımcı olabildimse bu bana mutluluk vermeye yeter de artar bile. Üst tarafı lâf-ı güzaf’ sözleriyle bitirdi.

Halit Çelenk’in özgünlüğü, dünyayı ve toplumu ve dolayısıyla hukuku bilimsel sosyalist yöntem ışığında çözümleyen, sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum için mücadele veren ve mesleğini de bu doğrultuda sürdüren bir avukatlık anlayışını temsil etmesidir.

Bir inancın yaşama geçirilmesi olan bu anlayışı, ‘İnsan, insanları sever. Halklar, halkları sever… Sosyalistlerin insan sevgisi daha köklüdür. Bu sevgi, duygunun yanında, bilime ve bilince dayanır. Amaç, baskıdan, sömürüden kurtulmuş özgür insanı yaratmaktır. Ben sevgimi, ezilen, sömürülen, idamla yargılanan insanları ve de bu insanları sözle, yazıyla, şiirle, tek başına ya da toplu olarak destekleyen insanları savunarak göstermeye çabaladım…

Büyük Türk şairi Nazım Hikmet şöyle diyor

Bir köylü torağını ve öküzünü,

Bir marangoz tahtasını ve rendesini nasıl severse,

Ben de Türk dilini öyle seviyorum’

…Bu güzel anlatımdan esinlenerek diyorum ki, ben de Türkiye’nin aydın, demokrat, sosyalist, yurtsever ve namuslu insanlarını savunmayı, işte öylesine seviyorum’ diyerek açıklar Halit Çelenk.

Birkaç gün sonra, Denizleri ve 2011’de onlara kavuşan Halit Çelenk’i anmaya gideceğiz. Genç meslektaşlarının, devrimci avukatların geleneği sürdürdüklerini, korkmadan ve yılmadan, Haziran Direnişi’nde evlâtlarımızı katleden faşist AKP iktidarına karşı ve sömürü düzenine karşı emek ve özgürlük mücadelesini savunmaya devam ettiklerini anlatacağım ona.
Duymayacağını bilsem de anlatmak istiyorum…