Denizlerin davasında askeri savcıya “önyargılı” demek hakaret; Halit Çelenk bu kez kendini savunuyor!

Her yıl altı Mayıs günü bu köşe düşüncelerini okurla paylaşması için Halit Çelenk’e verilir. 

Binlerce avukatın cezaevlerinde tutulduğu günümüzde, 12 Mart askeri cunta döneminde, on bir avukatın, sıkıyönetim koşullarında mahkeme olma niteliğini taşımayan bir “kurul” önünde, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını savunmalarına bile tahammül gösterilmedi. 18 gencin idamla yargılandıkları davada, savunmada geçen “önyargılı” sözcüğünden dolayı haklarında askeri savcıya hakaretten dava açıldı.

Avukatlar bu kez mahkemede sanık sıfatıyla kendilerini savundular. Doğruyu söylemek gerekirse yaptıkları savunma değil, suçlamaydı. Savunma suçluyordu..

 Aşağıdaki mahkeme ifadesi Halit Çelenk’e aittir. Cunta döneminde yaşanan böylesi bir hukuksuzluk bir bakıma bugün yaşanan benzeri durumların da geçmişini önümüze sermektedir. Tarihe geçmesi açısından Denizlerin idamının 46. Yılında bu belgeyi paylaşmak istedim;

“Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 3. Nolu Askeri mahkemesi başkanlığına

                Dosya No: 972/45

                Özeti: Yazılı ifadedir

Ankara Sıkı Yönetim askeri komutanlığının emri ile Gezmiş davasının savunma kürsüsünden alınarak, kurulunuz karşısında sanık sandalyesine oturtulduk.

Gerçek suçumuz, kutsal savunma hakkını kullanmak, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını savunmaktır. Zahiri [görünürdeki] suçumuz ise Gezmiş davasında görevli savcıya hakaret:

Ne Türkiye’nin ve ne de dünyanın Adalet tarihinde eşine rastlanmayan bu ilginç davayı yarınki kuşaklar ibretle ve hayretle izliyeceklerdir ve bu davadan çok şey öğreneceklerdir.

Gerçekte bu davada bizler değil, kutsal savunma hakkı yargılanmaktadır. Sanık sandalyesinde bizler değil, “savunma hakkı” oturmaktadır ve sizler bizleri değil, “savunma hakkı”nı yargılamaktasınız.

Bu davada, “iddia-savunma-mahkeme” üçlüsünün biri, yani “savunma” yargılanıyor. “Yargı”nın üç unsurundan biri sanık sandalyesine oturtulmuştur. Bu dava ile yargı, onarılmaz bir yara almıştır, adalet boğazlanmıştır.

Bizler, bizlerin yargılanması, beraatimiz ya da mahkumiyetimiz önemli değildir. Önemli olan, bu davanın açılması, açılabilmesi, bu davanın anlamı ve onun yorumudur.

Bu tarihsel davada, savunma hakkı ile suçluluk birleşmiş, birbirine girmiştir. Artık bir “Yargı”dan söz etmek olanaksız hale gelmiştir.

Bu günler, hiç kuşkusuz geçecektir. Şöyle geçecek veya böyle geçecektir.Ölümsüz olan yalnız tarihin yargısıdır.

Bir Galile, kürenin yuvarlak ve hareket halinde olduğunu söylediği için, bir Hallacı Mansur “Enel Hak” dediği için, bir Sokrat gençliğin düşüncelerini ifsat ettiği iddiası ile yargılandılar. BU ünlü kişilerin düşünceleri ilkokul kitaplarında hala yaşıyor, değerlerini yitirmediler. Ama onları suçlayan güçler çoktan unutuldular.

“Hakka Saygı”nın yüceliğini bizlere unutturmaya çalışan bu iddia, ne sonuç doğurursa doğursun, savunma hakkı yine kutsallığını koruyacak, sürdürecek, kuşaktan kuşağa yine saygı görecektir.

136 sayfalık savunmadan cımbızla çekilen ve zorlama bir yorumla savcıya hakaret anlamı çıkarılmak istenen bu iddia, bugüne kadar kıvanç duyarak yaptığımız göreve ve ak alnımıza gölge düşürmeyecektir.

Saygılarımla.

                                                                       Sanık

                                                                       Avukat Halit Çelenk”

 

Son olarak şunu da ekleyelim. 30 Haziran 1972 tarihinde on avukat bu davada Ankara 3. Nolu askeri mahkemesince verilen 1972/45 esas no ve 1972/119 karar nosu TCK’nun 266/3. Maddesine göre askeri savcıya hakaretten suçlu bulundular.