'Bill Gates sosyalist mi oldu?'

9 Mayıs günü, 3. Reich’ın başkenti Berlin’de faşist Alman ordularının Kızıl Ordu’ya teslim oldukları günün 74. yıldönümünde CNBC televizyonu üç kişiyi konuk etti. Programın katılımcıları toplam servetleri 160 milyon Amerikan yoksulunun toplam gelirinden daha fazla olan ABD’li üç büyük kapitalist, Bill Gates, Warren Buffett ve Charles Monger idi. Programda kapitalizm ve sosyalizm tartışıldı. 

Zengin bir ailenin çocuğu olan Bill Gates, MS-DOS yazılım sistemini pazarlamak suretiyle bilgisayar piyasasında öne çıkan, Microsoft’u kuran, kendi kullanıcı ara yüzü Windows’u geliştirerek söz konusu piyasadaki rekabette başı çekerek dünyanın en zenginleri arasına giren bir kapitalist. 

Buffett dünyanın ikinci zengin adamı bir hisse senedi yatırımcısı. Buffett’ın sağ kolu Charles Monger ise net serveti 1,7 milyar dolar olan bir başka büyük zengin.

Dünyada ve ABD’de kapitalist sistemin emekçilerin yaşamlarındaki yıkıcı etkilerinin her geçen gün daha da artan etkisine karşı yükselen güçlü itirazlar ve yeni bir seçenek arayışı düşünüldüğünde, bu tartışmaların söz konusu TV programında yer almasında yadırganacak bir şey yok. Amerikan halkının yüzde 99’u, işsizliğin ve yoksulluğun her geçen gün arttığı, 13 milyon çocuğun yiyecek bulamadığı, özelleşen sağlık, eğitim ve benzeri kamu hizmetlerine parasız ulaşımın olanaksız olduğu kapitalizmin bu kalesinde, bunlar ve benzeri eşitsizliklerle boğuşarak yaşamını sürdürmek zorunda.

Dikkat çekici olan, sermaye sınıfının halkın bu durumunu ve Amerikan “Demokrat” solunun bu koşullar karşısında ortaya koyduğu “çözüm”leri ne denli yakından izledikleri. Belki daha da önemlisi, bu çözüm önerileriyle sosyalist sistemlerin olmazsa olmazları olan bazı temel siyasal ve ekonomik değişikliklere dair düşünceleri. 

Gates, CNBC’de ABD’de yükselen sosyalizm yanlısı retoriği değerlendirerek başladı konuşmasına. 2018’de ABD’de yapılan araştırmalara göre halkın sadece yüzde 56’sının kapitalizmi olumladığını, bu oranın genç Amerikalılar arasında yüzde 29’a kadar düştüğünü, sosyalizme verilen desteğin ise yüzde 50'lere vardığını anlattı. Bununla birlikte, gençlerin sosyalizmden, gereksinme duyduklarında bir sağlık kuruluşuna ulaşabilmeyi ve beslenebilecekleri paraya sahip olmayı anladıklarını, öte yandan Bernie Sanders ve Alexandria O. Cortez gibi siyasetçilerin parasız sağlık, eğitim ve benzeri önerilerinin aslında sosyalizm olmadığını, bu kişilerin kapitalist sistemi ortadan kaldırmak gibi bir niyetlerinin olmadığını, önerilerinin “güçlü bir toplumsal güvenlik içeren kapitalist politikalar” olarak tanımlanabileceğini, zenginlerin (Trump’ın neredeyse sıfırladığı) vergilerini biraz arttırmak ve miras vergisi getirmek suretiyle “daha ilerici bir vergi düzeni” yoluyla eşitsizlikleri “sistem içinde kalarak” yumuşatmak istediklerini, “egemen sınıfın yıkılması ve işçi sınıfının yöneteceği yeni bir siyasal sistem” talebiyle konuya yaklaşmadıkları için taleplerinde korkulacak bir şey olmadığını söyledi. Kapitalizmin hâlâ iyi bir sistem olduğuna inanan Gates, dünyada düzen değişikliği talebinde bulunan “gerçek” sosyalistlerin ve hükümetlerin de olduğunu ekledi sözlerine. 

Warren Buffett ise ABD’nin mali sistemindeki eşitsizliği eleştirdi ve kendisinin oransal olarak ev sahibi ya da resepsiyoncusundan daha az vergi ödüyor olmasının adil olmadığını vurguladı. Monger da kapitalizmi övdü ama eşitsizliklerin bir miktar hafifletilmesinden yana olduğunu belirtti.   

Anlaşılan o ki, ABD ve dünya sermaye sınıfı toprağın ayaklarının altından kaymasının ancak ve ancak bir emek iktidarı ve üretim araçlarının el değiştirmesiyle olanaklı olduğunu bildiklerinden reformist yaklaşımlara destek veriyor, diğer seçeneğe tüm güçleriyle karşı çıkıyorlar.   

Sıkıntılı olan, kapitalizmin bu temsilcilerinin öneri ve değerlendirmelerinden çok, ABD’de ya da dünyanın başka bölgelerinde muhalefette olan sol hareketlerin, temel üretim sektörlerinde emekçi sınıflar lehine bir el değiştirme ya da bir emekçi iktidarını hedeflememeleri, Syriza gibi iktidara gelenlerin ise düzen içi iyileştirmelere bile başvurmayarak kapitalist sınıfın uyum paketlerini uygulamalarıdır.  

“Sol”un Sanders örneği

2020’de ABD’nin iki düzen partisinden biri olan Demokrat Parti’den başkan adaylığı için mücadele eden Bernie Sanders bu tür bir sol muhalif hareketin temsilcisidir. 2016’daki başkanlık yarışı kampanyasında da üniversite harçlarının ve sağlık harcamalarının yüksekliğini vurgulamış, parasız sağlık ve yüksek öğretimi savunmuştur. Bu kez de parasız sağlık ve eğitimin yanı sıra ödenebilir ev kirası, asgari ücrette belli bir miktar yükselme, sendikaların işlerliklerinin arttırılması gibi önerilerle gelen Demokrat “sol” aday, zenginlerin kazançlarının çok az bir kısmına yasal olarak el konulmasıyla bu iyileştirmelerin gerçekleştirilebileceğini savunmaktadır. Sanders kapitalist sistemin özünde bir değişiklik önermemekte, dahası Demokrat Partiye verilecek destekle önerilerinin hayata geçirileceğini hararetle öne sürmektedir.  

Belki de bu yaklaşımın en talihsiz yanlarından birisi, odasında Amerikan sosyalist hareketinin değerli isimlerinden olan ve cezaevinde iken katıldığı ABD seçimlerinde hatırı sayılır bir oy yüzdesine ulaşan Eugene Debs’in fotoğrafı bulunan Sanders’ın, kendisini eski ABD başkanlarından Frederick Delano Roosevelt (FDR) tipinde bir demokrat olarak tanıtmasıdır. Kapitalizmin en iyi savunucusu FDR bir Mussolini hayranıdır, 2. Dünya Savaşı boyunca ABD ordusunda ırkçı tutumların destekçisi olmuştur, İspanya İç Savaşı’nda Franco’ya yardım etmiş, faşist diktatör Somoza’yı savunmuş, 1939’da Almanya’dan kaçan Yahudileri ABD limanlarından geri çevirmiş, bir ütopik sosyalist olan yazar Upton Sinclair’in kendi partisinden yani Demokrat Parti’den aday olduğu seçim kampanyasında sırf Sinclair’in düşüncelerine karşı olduğu için Cumhuriyetçi adayı desteklemiş, ABD işçi sınıfının düşmanı bir kişidir.  

Bir sosyalistin kendisini böyle bir başkana benzetebilmesi en hafif deyimle şaşırtıcıdır.

Aslında belki de olayın şaşırtıcı bir yanı yoktur çünkü Sanders da FDR gibi Amerika’nın emperyalist dış politikasını desteklemektedir. Yugoslavya, Suriye, Libya, Yemen, Irak (1), Bosna, Haiti, Sudan ve benzeri saldırılar dahil ABD’nin askeri müdahalelerine ses çıkarmamış, oylamalarda olumlu oy kullanmıştır. Pentagon’un askeri bütçesi, silah satışları, Filistin halkının yurdunu yıllardır işgal altında tutan ve onlara yaşam hakkı tanımayan İsrail Devleti’ne yapılan yardım konusunda ciddi bir çıkışı olduğunu söylemek zordur. 

Yukarıda da belirttiğimiz üzere, Amerikan zenginlerinin korktukları tek şey komünizm hayaleti yani geçmişin ve bugünün “ortodoks” sosyalistlerinin savundukları emekçi iktidarı ve bununla birlikte üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilerek sömürünün önünün alınması düşüncesidir. Günümüz “sosyalist”lerinin çoktan terk ettikleri “hayalet” ise tam da budur. Bu çevrelerin kapitalizm eleştirilerinin başlangıç noktası, işçi ve köylülerin iktidarında, onca zor koşullar altında elde edilen büyük başarıların görmezlikten gelinmesi ve Sovyetler Birliği, Küba gibi ülkelerde sosyalizmin hayata geçirilmesindeki tüm uygulamaların yere batırılması ve sınıfın varlığının unutulmasıdır. 

Kişisel yükselişini bir sistem partisinde politika yapmakta bulmuş olan Sanders’ın devamlı olarak Danimarka ya da İsveç türü bir sosyalizmi savunduğunu, SSCB ya da Küba uygulamalarına karşı olduğunu söylemesi de bu çerçevede düşünülebilir. Özetle Sanders, Amerikan emekçi halkının kendi iradesiyle kuracağı, onun çıkarlarını savunacak ve bunların hayata geçmesini sağlayacak bir siyasal örgütlenme sonunda siyasal iktidarın kazanılmasını savunmamakta, köklü bir düzen değişikliğinin gerçekleşmesi için çaba göstermemektedir. 

Milyarderlerin insafına sığınarak, onların emekçilerden çaldıkları bir iki kuruşu geri almak suretiyle emekçilerin yaşamlarının değiştirilebileceğini iddia etmek, hakları olan kalıcı çözümü onlardan gizlemek değilse nedir? 

Tanrı, patron, bey, ağa, sultan” bizleri nasıl kurtarır?

Bizleri kurtaracak olan kendi kollarımız” değil midir? “Hem fabrikalar, hem de toprak, her şey emekçinin malı" olmadan dünya nasıl değişebilir ki?


(1) Sanders yakın zamanda Irak savaşına karşı bir tutum benimsemişe benzemektedir.