Akarsu…

Birileri insanın asıl vatanı çocukluğudur demişti. Çocukluğum kasetçalarlı ve bol kasetli bir dünyaydı. Kasetçalardan yayılan bağlama sesi evden hiç eksik olmazdı. Kasetlerin üstünde benzer resimler vardı; bir bıyık, bir saz ve de bir yürek. Daha ne olsundu ki? Büyük insanlığa duyulan sevgiyi barındıran yürekler ve yüreğin barındırdıklarını tele döken sazlar; ötesine gerek var mı? Çocukluğum onlarla geçti; onlar çocukluğumun ve vatanımın parçası oldular. Hepsi hem de; Aşık Mahsuni, Davut Sulari, Aşık Gülabi, Arif Sağ, Musa Eroğlu, Yavuz Top ve Akarsu… Bana neler anlatmadılar, neler fısıldamadılar ki; dostluk bağına girmek gerektiğini, bir dost ve bir postun aşkın bir mutluluk için yetebileceğini, bülbül ile gülün bitmeyen dansını, sıla acısının başka bir acıya benzemeyeceğini, kâmile yakın, cahilden uzak durmak gerektiğini, turnanın bitmeyen yolculuğunu (Ali idi aslına), bazen bir derdin bin dermana değdiğini, şu dünyada üç beş arşın beze sahip olan bizlerin tüm bedestene, tüm dünyaya sahip olsak bile bir faydasının olmayacağını, insanın akıl ve yüreğinin tüm tanrısal gizemleri anlamaya ve aşmaya yeteceğini ve daha pek çok şeyi…Onlar anlattı, ben ne kadar anladım bilemiyorum. Ama olsun, onlar çocukluğumdu, vatanımdı.

2 Temmuz 1993’de gözü dönmüş gerici sürüsü çocukluğumun, vatanımın bir bölümünü yaktı. Akarsu Sivas doğumlu idi, Sivas’ta katledildi. Üstelik yalnız değildi, hayat yoldaşı ve diğer 30 can da onunla katledildiler. Yakanlar ölümlerinden sorumludurlar. Ya diğerleri? Onlar katledilirken hiçbir şey yapmayan ve hiçbir şey yaptırmayan devlet erkânı sorumludur. Onların katledildiği yolu ince ince döşeyen gerici basın sorumludur. Onların katledilişini içinden oh olsunlarla karşılayan, ancak yüze gelince sahte bir üzüntü peçesi takanlar da sorumludur. Bu kadar bile hassasiyet göstermeden oh olsunu açıktan çekenler de sorumludurlar. Bunu gericiliğin bir saldırısı olarak değil bir toplumsal trajedi olarak görenler de sorumludurlar. Bunu genel bir trajedi olarak algılayanlar ve katledenlerle katledilenleri trajedinin eşit haklara sahip ortak kurbanları olarak görenler de sorumludurlar. Bunu basit bir hukuk sorununa dönüştürenler de sorumludurlar. Eski defterleri açmayalımcılar da sorumludur. Bu topraklarda gericiliği besleyerek her türden güzelliğin üstüne salanlar da sorumludurlar. Bu hakkaniyetsiz düzen ayakta dursun diye, düzen böyle sürsün diye aklımızı ve yüreğimizi zehirleyenler var ya, işte onlar baş sorumludurlar. Trajediymiş; geleceği kestirilemeyen ve çeşitli şartların aynı anda ve aynı yerde ortaya çıkmasından kaynaklanan trafik kazası bir trajedidir. Cam kenarında duran saksının kafanıza düşmesi trajedidir. Çoşkun insan sevgisiyle ve sazıyla Akarsu örgütlü, patikası önceden çizilmiş gericiliğin kurbanı olmuştur. Bu trajedi değildir.

O kara günde çocukluğumun başka bir bölümü daha az kalsın katlediliyordu. Katledilmedi ancak tartaklandı. İtfaiye erleri güya kurtardıkları Aziz Nesin’i itfaiye merdiveninden indirirken tartakladılar. Şimdiki Çocuklar Harika’yı okumayan çocuk var mıdır? Okuyup da etkilenmeyen var mıdır? Okumayı bana Nesin sevdirdi. Okurken çok gülerdim; okumak benim için gülmek ile eş anlamlı olmuştu. Hala okurken gülerim, gülümserim. Nesin ayrıca mizahın devrimciliğini anlattı bana. Hikayelerinde kendisiyle bile dalga geçiyordu. Olgunluk bir insanın kendisi ile pervasızca, çekinmeden ve aşağılık duygusu yaşamadan alay edebilmesi değilse nedir? Beni hem gülümsetiyor hem de olgunlaştırıyordu; sonraları anladım. Sanat uzmanı değilim, bilir bilmez lügat parçalamak istemem. Sanat öğretmiyor, zihninize kazıyor. Sanat bilgeleştirmiyor ama silkeleyerek insanileştiriyor. Ancak bilge haline gelebilmek için önce insan olmak gerekiyor. Nesin insanileştirmekteydi. Sanatın sihri buradadır, silkelemesi ve zihninize kazıması. İdam cezası üzerine yazılmış kaç kitap, kaç sayfa, kaç kuru hukuk risalesi Goya’nın Madrid’de 3 Mayıs 1808 tablosu kadar etkileyicidir? Tablo Napolyon işgali altındaki İspanya’da Fransızların İspanyol direnişçileri kurşuna dizmesini resmetmektedir. Bir bölümü kurşunu yemiş ve yerde yatmaktadır. Ayakta kalanların yüzlerindeki ifadelere bakınız, dikkatli bakınız. Bir kısmı yalvarmaktadır. Diğerleri ise dehşetle gelecek kurşunu beklemektedirler. Fransız Devrimleri üzerine yazılmış kaç büyük tarih kitabı Delacroix’nın Halka Yol Gösteren Özgürlük tablosunun bıraktığı etkiyi bırakacaktır? Ya da sonsuz ve evrensel bir barış ve kardeşlik hakkında yazılmış kaç kitap, kaç broşür bir ozanının ağzından dökülen aşağıdaki iki dize kadar çarpıcı olacaktır:

            “Dağılır ordular, kalkar mahkeme

            İnsanlık kavgasız kaldığı zaman” (Aşık Mahsuni)

Ya da Sivas Katliamı üzerine kaleme alınmış (satırlarını okuduğunuz da dahil) hangi yazı katledilenlerin eksikliğini aşağıdaki dizeler kadar etkileyici anlatır?

            Akarsu dünyada bir tek bir kişi

            Gün gelir ki birden batar güneşi

            Beğendin mi dünya yaptığın işi

            İnsanlara karşı hazzın kalmamış (Muhlis Akarsu)

Ben 2 Temmuzlarda Akarsu dinliyorum, su olup çocukluğuma akıyorum. 6 yaşında bir oğlum var. Elimden geldiğince Akarsu ve diğerlerini dinletiyorum. Biraz daha büyüyünce Nesin okutacağım, ömür skalasının ileri aşamalarına ulaştığında dönüp gelebileceği bir çocukluğu, bir vatanı olsun diye.