Medusa’nın Salı çok önemli bir işe girişiyor ve AKP’nin tarihini anlatıyor. Benim kuşağımdan genç kuşağa uzatılan bir el. Herkesi, ama en fazla gözünü siyasi hayata açtıkları günden bu yana Recep Tayyip Erdoğan’dan başka bir şey görmemiş gençleri bu eli tutmaya çağırıyorum.
Medusa’nın Salı
Nevzat Evrim Önal
İnsanın onu “insan” yapan en önemli becerilerinden biri tecrübelerini kayıt altına alma ve bunu, o tecrübeleri yaşamamış kuşaklara aktarabilme becerisi. Yüz binlerce yıldır toplumlar, kuşaktan kuşağa aktarılan öykülerle, mağara duvarlarına çizilen resimlerle ya da ciltler dolusu kitapla, ortak tarih anlatıları etrafında birleşiyor. Böylece toplum, sadece verili bir anda bir coğrafyayı paylaşıp orada bir ekonomik sistem çerçevesinde varlığını sürdüren insanlar topluluğu olmanın ötesinde, mensubu olan insanların ömürlerini aşan bir geçmişi de paylaşıyor.
Ve tabii ki, toplum sınıflara bölündüğünden bu yana toplumun tarihi de bölünmüş durumda. Kitapların, belgesellerin ya da okullardaki derslerin çoğu, tarihi egemenlerin işine gelecek gibi anlatıyor, hatta birbirleriyle mücadele eden egemen sınıf fraksiyonlarından her birinin kendine göre bir tarih anlatısı oluyor. Siyasette başarı kazanan ve böylece bugün devlet olma gücünü eline geçiren taraf, mutlaka kendi tarih anlatısını da egemen hale getirmeye, sadece bugüne değil geçmişe de egemen olmaya çalışıyor.
Öte yandan, kapitalizm emperyalist aşamasına ulaşıp çürümeye başladığından bu yana, egemen sınıfın kazanımlarının ezilen sınıflara şanlı ve onurlu zaferler olarak benimsetilmesi çok zorlaştı. Bugünün karanlığına gelen yolun öyküsü nasıl anlatılırsa anlatılsın zenginlerin alçaklığını, halk düşmanlığını saklamak ya da üzerine bir kutsallık örtüsü örtmek mümkün olmuyor. Bu yüzden egemenlerin tarih yazımı, giderek daha yoğun bir biçimde, olguların ölçüsüz biçimde çarpıtılmasına ya da düpedüz uydurulmasına dayandırılıyor. Bir yandan birbiriyle rekabet eden, diğer yandan da her biri halkı kendi uydurmalarına ikna etmeye çalışan yalancı egemenler; ele geçirmeye çalıştıkları tarihi parça parça ediyor. Kapitalizm toplumu yalnızca maddi eşitsizliklerle değil, ortak tarih anlatısını da bölüp parçalayarak çürütüyor.
Bugün içinde yaşadığımız karanlığın açıklamasını halkın şu ya da bu eksikliğinde bulmaya meraklı entelektüellerin tümü çok matah bir laf söylermiş gibi “Türk halkı balık hafızalı” diyor. Oysa ne kabahat halkta ne de Türk halkı özel olarak diğer halklara göre daha unutkan. Egemen sınıf, dünyanın her yerinde toplumun ortak tarih algısını orasından burasından çekiştirerek öyle tahrip etti ki, günümüz insanı neredeyse “tarihsiz” doğuyor ve kendi ömründen ibaret bir tarih algısıyla yaşıyor.
Bugün yirmi yaşına gelmiş, yani toplumun siyasi hayatına dahil olmuş bir gence, o sekiz yaşındayken gerçekleşmiş “Gezi Eylemleri”nin ne olduğunu sorsanız, alacağınız cevaplar karşısında hayli şaşırabilirsiniz. “2001 Krizi”nin, hatta 12 Eylül darbesinin ne olduğunu ise hiç bilmiyor olması kuvvetle muhtemeldir.
2004’ten bu yana her yıl 18-22 yaşları arasındaki öğrencilere ders veriyorum ve inanın abartmıyorum.
Egemen sınıf kendisi için bir yükümlülüğe dönüşen toplumsal hafızayı reddediyor, ama ezilenlerin kurtuluş mücadelesi açısından ortak hafıza vazgeçilmezdir. Farklı kuşakların omuz omuza verdiği bir kurtuluş mücadelesi ancak egemen sınıfın bu kuşaklara ayrı ayrı yaptığı kötülüklerin ortak bir tarihte birleştirilmesiyle kurulur. Örneğin bu olmadan, bugün yoksul bir gencin kendi geleceksizliğine bakıp, ebeveynleriyle yaşıt tüm insanlara bir miktar hınç duymamasını sağlamak çok zordur.
Bu yüzden, kurtuluşu arıyorsak, bizi ezen ve yoksullaştıran bu düzen karşısında genciyle yaşlısıyla bir ortak hafıza inşa etmek ve bunu her gün hem korumak hem de derinleştirip içselleştirmek zorundayız. Emekçi halkın aydınlanması, bu olmaksızın gerçekleşemez.
***
Bütün bunları, size çok kıymetli bulduğum bir belgeselin neden önemli olduğunu anlatmak için yazdım. Belgeselin adı Medusa’nın Salı. İlk bölümü soL TV’de 1 Şubat’ta yayınlandı, gelecek bölümler de (2. Bölüm önümüzdeki cumartesi olmak üzere) iki haftada bir yayınlanacak. Belgesel çok önemli bir işe girişiyor ve AKP’nin tarihini anlatıyor.
Bu çok önemli bir iş, çünkü 22 yıldır Türkiye’nin üzerine çöreklenmiş olan bu gerici partinin tarihi konusunda, yukarıda yazdığım sebeplerden dolayı kuşakları aşan bir ortak hafıza mevcut değil. Nasıl 12 Eylül darbesini yetişkin olarak yaşayan 1960 civarı doğumlu kuşak ile benim gibi bebekken yaşayan 1980 civarı doğumlu kuşak arasında bir “kopukluk” varsa; bazı açılardan AKP iktidarının “prelüdü” niteliğindeki 1990’ları az çok bilinçli biçimde yaşayanlar ile siyasete gözlerini AKP iktidarı altında açanlar arasında da benzer bir kopukluk, bir hafıza yarığı bulunuyor.
Bu yarığı kapatmamız, mücadelemizi ortaklaştırmamız açısından büyük önem taşıyor. AKP’nin kuruluşunda ve yükselişinde Türkiye sermaye sınıfının en zengin üyelerinin oynadığı rolü, açtığı yolu görmezsek, bu gerici partinin nasıl Türkiye sömürü düzeni ile iç içe olduğunu, ondan ayrı düşünülemeyeceğini (ve mücadele edilemeyeceğini) kavrayamayız. ABD ve Avrupa Birliği emperyalizminin aynı süreçte oynadığı rolü görmezsek, AKP’nin “yerli ve milli” edebiyatının nasıl bir ikiyüzlülük olduğunu anlayamayız. “Devlet aklı” diye övülen askeri ve sivil bürokrasinin bu yükselişe hiç zannedildiği gibi karşı çıkmadığını, aksine pek çok kritik bürokratın devlet içindeki gerici kadrolaşmaya önayak olduğunu görmezsek, AKP’yi cebren ve hile ile devleti ele geçirmiş ama Türkiye’nin düzenine dışsal bir gericiler güruhu zannederiz.
Medusa’nın Salı, hayranlık verici bir titizlikle, gazete ve televizyon arşivlerinden satır satır, kare kare bu yanılsamaları ortadan kaldıracak delilleri ortaya çıkartıyor ve üzerinde ortaklaşabileceğimiz bir tarih anlatısı yazıyor. Kendi adıma, sunulan olguların bazılarını ilk defa gördüğümü ve karşısında şaşırıp kaldığımı, bazılarını ise unuttuğum için kendime kızdığımı söylemeliyim.
1960 civarı doğumlular ile 1980 civarı doğumlular birbirlerini ancak AKP karanlığı üzerlerine çöktüğünde anlamaya başladılar. 1980 civarı doğumlular ile 2000 civarı doğumluların ise böyle bir “yaşayarak öğrenmeyi” bekleme lüksü yok; birbirimizi derhal anlamalıyız.
Medusa’nın Salı, bu ortaklaşmayı kolaylaştırmak için benim kuşağımdan genç kuşağa uzatılan bir el. Herkesi, ama en fazla gözünü siyasi hayata açtıkları günden bu yana Recep Tayyip Erdoğan’dan başka bir şey görmemiş gençleri bu eli tutmaya çağırıyor, yapımda emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum.