Devrim değil mi işte..

Son haftalarda SoL portalda yürütülen tartışmaya ben de kıyısından dahil olmak istedim. Hani şu imkansız olma, barışçılık ve sosyalizm tartışması..

Bir kere başa şunu yazayım. Bu tartışma bizim bölgemizde yaşamıyor. Bölgede tartışmayı bu haliyle yürütmek mümkün değil, çünkü kavramlar aynı değil. Kürt siyasi hareketi kavramların içini yeniden ve kendi pozisyonuna göre dolduracak bir kitleye ve özgüvene sahip. “Rojava’da yaşananlar devrim midir, değil midir” günlerinden de hatırlanacağı üzere, hal böyle olunca bizim buralar için bu tartışmanın ayakları havada. Kobani direnişi günlerinde Rojava’da emperyalizme karşı savaşıyoruz şiarıyla gençler çadır açarken, “koalisyon”a dahil olma meselesi heyecan yaratabiliyordu.  Kaldı ki, daha önceki gün Diyadin’de iki fırın işçisi çocuğun çalışırken taranarak öldürülmesi gerçeği kalbimize saplanırken, o çocukların neden fırında çalıştıkları, öldürülenlerin neden hep yoksul halk çocukları olduğu tartışmasını acımızla örtmek zorunda kalıyoruz. Nereye kadar, ne zamana kadar bilinmez..

Tartışmanın batıdaki solcular ve HDP projesinden ülkenin tamamına dair bir muhalefet örmek isteyenler açısından ise ne kadar güncel olduğunu oralardan gelenlerle konuştuğumuzda anlıyoruz. Bir bakıyoruz ki, emperyalizm, kapitalizm, devrim tartışması resmen “update” edilmiş. O da şöyle oluyor: Emperyalizm eski emperyalizm değilmiş kapitalizme içkin hale gelmiş, eyvallah, antikapitalist olununca otomatik olarak antiemperyalist olunuyormuş, o da tamam, lakin mücadele düzen içi koşullarda parlementer sistemde yürütülünce zaten düzen dışı bir seçenek güncel değilmiş, yani antikapitalist olunmadığından antiemperyalist de olunamazmış, burada duralım.

Düzen içi araçları kullanmanın bizi düzen içi yaptığı ve düzendışı bir seçeneğin otomatik olarak devre dışı kaldığı iddiası, bildiğiniz çalınan minareye kılıf uydurma hikayesi. Çarlık Duması’na giren 7 bolşevik milletvekilini nereye koyacağız o zaman. Beş sene sonra devrim yaptı adamlar. Siyasi program, devrim perspektifi hak getire. Zaten Haziran günlerini de ikide bir toplumun en geniş kesimlerinin katılımı, antikapitalist Müslümanların varlığı ile tanımlamak sınıftan, sınıfın programından kaçışın başka bir göstergesi değil miydi? Hem devrim nasıl oluyor ki zaten, herkesin devrimci kimliğiyle sahaya çıktığı bir bilek güreşi şeklinde mi?

Batıda bu tartışma daha çok su kaldırır. Çünkü balık baştan kokar misali, emperyalizm karşıtlığı ve ona karşı oluşturulan program ortadan kalktığında, AB si, NATO su göreve çağrıldığında renkli bir devrim süreci bile yaşayabiliriz. Ne renk olduğunun ne önemi var canım, devrim değil mi işte…