CHP'de Siyaset

KENTİN SESİ – BURSA yazıları

Uzun yıllar CHP’de siyaset yapmış bir aile büyüğüm, yetmişli yıllarda milletvekilliği önseçimini kaybetmiş ve büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı. Peki ama ne olmuştu da, herkesin ortak kanısı onun kazanacağı yönündeyken önseçimi kaybetmişti. Dediğine göre, “Tüm ilçe ve köyleri dolaşıp, delegelerle toplantı yapmasına rağmen, önseçim gününden bir gün önce, il merkezinde görevlendirilmiş bir kişi, ilçe ve köyleri dolaşmaya çıkmış delegeleri otobüslere doldurmuş ve il merkezine getirmiş otellerde ziyafetli toplantılar tertiplenmiş ve delegeler ikna olmuştu”!

***
Bu anekdotu, CHP’nin örgütten sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ve eğitimden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sena Kaleli’nin görevden almak istedikleri Bursa İl Başkanı Gürhan Akdoğan’a yönelik yaptıkları nedeniyle hatırladım. Genel Merkez tarafından belirlenen 10 Ocak tarihinde, milletvekilliği için istifa etmeyip, görevinin başında olduğunu belirten Akdoğan’a karşı başlatılan tasfiye çalışması da, yukarıda verdiğim örnek ile benzer özellikler taşıyor.

Tarafların toplantıları hız kesmiyor. İl örgütünün “ağır topları” bir araya geliyor. Sena Kaleli, toplantılarını sahibi olduğu Kamil Koç’un tesisinde yapıyor. Kaleli’ye yakın olan Belediye Meclis Üyesi Emin Dündar, “Akdoğan’ın görevden alınması halinde il başkanı şu kişi olsun” diye ilçe başkanlarından imza topluyor. Kaleli’nin de toplanan imzaları Genel Merkeze götürdüğü söyleniyor. Dün akşam As TV’de yayınlanan bir programa eski Parti Meclisi üyesi Ali Nihat Irkörücü ile katılan Akdoğan’a bazı ilçe başkanları telefonla destek veriyor.

***
Bir başka gelişme... Basında yazıldığına göre, yukarıda söz ettiğim meclis üyesi Emin Dündar, bir süre önce, bir üye formuyla CHP İl binasına gidiyor. Üye formu, Bursa Barosu Başkanı Zeki Kahraman’a aittir. Dündar, Zeki Kahraman’ın üyelik başvurusunun hemen onaylanmasını istiyor! Binada bulunan yönetim kurulu üyesi, Emin Dündar’a üyelik başvurusunun yönetim kurulu toplantısında görüşüleceğini söylüyor. Dündar, üyelik formunu geri alarak, Kahraman’ın işlemlerini Ankara’dan yürüteceğini belirtiyor.

Bursa Hakimiyet gazetesi yazarlarından Mustafa Özdal’ın, CHP’ye geçişi ve milletvekilliği durumuna dair sorusuna Zeki Kahraman bakın ne yanıt veriyor: “30 yıldan bu yana CHP’yle yakın ilişkileri olan çeşitli illerdeki baro başkanları, bana yeni dönemde milletvekili olabileceğimi söyleyerek, üye olmamı teklif ettiler. Ben de kabul ettim. Ancak, ne genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ne genel başkan yardımcısı Sena Kaleli’nin ne de örgütlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Gürsel Tekin’den bir davet aldım.”

***
Dün, Gürsel Tekin’e yakınlığıyla bilinen Gerçek Gündem haber sitesinde Barış Yarkadaş, “CHP’li adayların beklediği haber” başlıklı yazısında “Genel merkezde ortaya çıkan yönelimin “eğilim yoklaması” olduğunu mevcut örgüt yapısıyla “sağlıklı bir ön seçim olmayacağı” yönünde özellikle tabandan gelen uyarıları dikkate alan Kılıçdaroğlu ve kurmaylarının anket – kamuoyu araştırması ve eğilim yoklaması yöntemlerini devreye sokmayı planladıklarını” belirtiyor.

***
Bursa eski Tabip Odası Başkanı ve CHP Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Bülent Aslanhan, söz konusu gelişmeler üzerine kaleme aldığı “Güzel Günler Göreceğiz, CHP’de Hamaset ve Statüko nasıl aşılır meselesi üzerine” başlıklı yazısına “Bazen soruyorum kendime, CHP’de eksik olan nedir? CHP siyasetinin toplumsal zemini neden güçsüz?” diye başlıyor ve şöyle devam ediyor: “Eğer seçmenin tercihleri ile siyasi iddialar arasında bir uyuşmazlık varsa, en azından yakın tarihe bir daha ve başka bir gözle bakmaya ihtiyacımız var demektir. Defalarca denenmiş ve toplumla buluşmamış bir siyasal hattı, siyasal dili ve siyasal duruşu ısrarla savunmak bir tür siyasal muhafazakârlıktır. Bu nedenle yeni bir politik koordinat yakalamak konusunda yürütülen tartışmalara ‘Atatürkçülük ve Cumhuriyet değerlerini erozyona uğratıyorlar, birileri partiyi ele geçirmeye çalışıyor’ türünden bir yaklaşım sunmak, bu anlatmaya çalıştığım siyasal muhafazakârlığın ürettiği bir nevi ‘politik paronayadır’. Bu yaklaşım ve bu kuşkuculuk aslında sağ ve sığ bir politik duruşun dışa vurumudur.”

Aslanhan, devamla “Üstelik çok büyük bir kısmı mevcut hamaseti ve statükoyu devam ettirmek için üretilmiş “sağcı işadamları partinin il başkanı yapılacak, laiklik ve Atatürkçülükten vazgeçilecek, paralı iş adamları milletvekili yapılacak, Fettulahçılara kapı aralanacak vb” türden inandırıcılığı olmayan magazinlerdir. Kimse statükoyu korumak için üretilen sonra da kendileri tarafından inanılan bu “asparagasları” ciddiye almaz, zaten almıyor da. Komik (...) Artık karar vermemiz gerekli “kaba devletçilik mi” “halkçılık mı” yapacağız? Ben halkçılıktan yanayım” diyerek yazısını “Benim ‘siyasi heyecanım’ Genel başkanın iki cümlesinde saklı “Haramilerin saltanatını yıkacağız. Halkın iktidarını kuracağız.” cümleleriyle bitiriyor.

***
Yukarıda bölümler halinde verdiğim durum, olay ve demeçlerde ne görülüyor? Son söyleyeceğimi hemen söyleyeyim: CHP’den hiç bir şey olmaz. Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanlığı'na seçilmesine sevinmeyelim mi” sorusunu çok duyar olmuştuk? Aradan çok geçmedi o günlerdeki memnuniyetten eser var mı? CHP tabanından söz ediyorum.

Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere, CHP Kurultayı’nda seçilen Parti Meclisi’nin kimi üyelerinin “sağcı” demeçleri, Fetullah övgüleri basında yer alırken, Kaleli’nin bir toplantıda “Atatürk ilkelerinin ve Cumhuriyet’in bekçisi değilim, olmak da istemiyorum. Eskiden bekçilerin elinde düdükle dolaştıklarını ama şimdi onun yerini mobesenin aldığını” söylemişken, Bülent Aslanhan’ın bu satırları nasıl yazdığını da merak ediyorum, doğrusu. Siyaset kavramlarla yapılır ama böyle değil. “Kaba devletçilik” nedir, ne anlatır? Bir kavram olarak ele alınabilinir mi? Örneğin, “kaba” dediğinizde ne anlamalıyız? Tanımın dozunu artırmak için yanına bir de “saba” ekleyebilir miyiz? Bunu, örneğin Ali Bayramoğlu yapar. İşi bu, çapı da! “Ceberrut devlet” tanımından tiksinirken sıra bu tanımda mı?

Halkçılığa gelince... Evet, CHP’nin tarihinde “halkçılık” trajik bir konuma sahiptir, doğru. Çünkü halkçılık, aydınlanmacılık, bağımsızlık, laiklik ve kamuculuk gibi kavramlarla hayat bulur. CHP, bunların hepsini terkede terkede bugünkü konumuna gelmiştir. Bunlar olmadan “halkçılığı”, AKP CHP’den daha iyi yapmaktadır! CHP de işte şimdi bu rolden pay kapmak derdindedir. Baksanıza, “Halktan olmayan” Sena Kaleli’nin de “halkçılık” gibi bir derdi yok. Gürhan Akdoğan yanılıyor Kaleli ironi yapmıyor ki, resmen dalga geçiyor. Bekçi, bildiğiniz gibi, halkla iç içeydi! Kaleli, halkla teması, mobese üzerinden gerçekleştirmek istediğini söylüyor! Aynı zamanda otobüslerini de izler, böylece. “Eğitimden sorumlu” Başkan Yardımcısının bir bildiği vardır, herhalde!

Aslanhan’a son sorum... Kendisinin deyişiyle, “defalarca denenmiş ve toplumla buluşmamış bir siyasal hattı, siyasal dili ve siyasal duruşu ısrarla savunan” bir yönetim varken ve Tabip Odası Başkanı iken CHP’de siyasete girmesi, hangi süreçlerin ürünüdür? Yerel seçimlerden bu yana, CHP’de hangi iç tartışma yaşandı ya da hangi tartışmaların içinde yer aldı da bugüne gelindi? CHP’nin o zaman da “haramilerin saltanatını yıkacağını” düşünüyor ve aynı zamanda kendisini bir tür “siyasal muhafazakâr” olarak görüyor muydu?

Bu kadar kolay olmamalı. Siyaset basiret işi.

***
Zeki Karahan’a gelince... Yeni bir durum değil, bu tip aday oluş tarzı. Türkiye’de siyasetin mevcut durumu ve adaylar arasında mutlak bir korelasyon var. Herhalde, ülkemizde baro başkanları içinde de bir “akil toplam” var. Oturup, bir karar alma sürecinin sonunda, milletvekilliğine layık gördükleri arkadaşlarını yönlendirme güçleri var demek ki! Ne diyelim, bunu da öğrenmiş olduk! Ayrıca, Bursa Barosu’nun da böyle bir geleneği var sanırım! İstisnalar hariç, bir sonraki durak, milletvekilliği. Düzenin “sol” kontenjanından!.. Milletvekillliği sona erdiğinde de “akil adam” olunuyor. Ne güzel!

***
CHP’nin parti programında,

- “CHP başından beri Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemektedir.”
- “AB katılım süreci ve Asya-Pasifik kaynaklı yeni küresel rekabet ortamı, Turkiye’de ekonominin rekabet gücünü ve istihdam imkanlarını arttırmaya yönelik yeni fırsatlar yaratmaktadır.”
- “Amerika ve diğer NATO müttefiklerimizle karşılıklı saygı, dayanışma ve işbirliğine dayanan ilişkiler geliştirilmesini destekler.”

denilirken, Gürhan Akdoğan il başkanı sıfatıyla, dün akşamki TV programında “Denizler, Sinanlar ABD emperyalizmine karşı çıktıkları için öldüler” dedi “Ulusal bağımsızlıktan, ABD ve AB emperyalizme karşı çıkmaktan” söz etti! Akdoğan, bugünkü CHP’nin bu değerlerin partisi olmadığını pekala bilmektedir. Bu değerlere sahip CHP’li bir taban olduğu muhakkak. Bu, yıllardır sorunumuz değil mi, zaten? Akdoğan, samimiyse gereğini yapmalı değilse, ağzına Deniz ve Sinan’ı almamalıdır. Diğer söyledikleri için zaten referansımız CHP programıdır. Bir kişi, ABD ve AB emperyalizmine karşı ise, sorumuz şudur: Parti programı ne işe yarar? Tabandan bir kişiye değil, partinin il başkanına sorduğumuz sanırım anlaşılmıştır. Akdoğan, programdaki bu maddelerin değiştirilmesi için parti içinde mücadele vermiş midir?

Irkörücü, TV programında, “Kılıçdaroğlu’nun başkan olmasından çok memnun olduklarını” ve hatta öncesinde yerel seçimlerde aday olması için Akdoğan ile birlikte Sena Kaleli’yi ziyaret edenlerin kendileri olduğunu belirtti. Onlara göre, Sena Kaleli ve Gürsel Tekin yeni görevlerine başlamadan önce, takiyye mi yaptılar? Kılıçdaroğlu ve Tekin’in İstanbul çalışmalarını onaylamadılar mı? Tekin’in “çarşaf açılımı”na dair ses çıkardılar mı? Irkörücü ve Akdoğan’ın bu soruların da yanıtlarını vermeleri gerekiyor.

***
Yazıyı sonlandırırken... CHP’de olan bellidir. Büyük bir dönüşümdür. Eski yönetim devrimci olduğu için değil, dönemin ihtiyacına yanıt vermedikleri için tasfiye edilmektedir. Parti merkezinden söz ediyorum. Tabanı ise, Kılıçdaroğlu’nun “kaba olmayan” halkçı söylemleriyle dönüştürülmesi esastır.

Yüzde 42’ye dönük tehlike artık bir değil, iki tanedir. AKP ve CHP’nin yeni yönetiminde cisimleşen anlayış.

[email protected]