Korkut Boratav'ın “Son 15 yılın bölüşüm göstergeleri” başlıklı yazısı 07 Mayıs 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Aşağıdaki tabloda 1998-2012 dönemine ait bazı sınıflar-arası bölüşüm göstergeleri yer alıyor. Başlangıç yılını 100 kabul eden endeks sayıları veya oranlar (yüzdeler) kullanılıyor.
Tabloyu fazla büyütmemek için bütün yıllar kapsanmadı. İlk yıl olarak Türkiye’de neo-liberalizmin üçüncü dalgasının başlangıcı (1998) alındı. İki küçülme yılı (1999 ve 2001), AKP iktidarının arifesi (2002) ve bu iktidarın hızlı büyüme döneminin sonu (2007) seçildi. Son dört yıl ise kesintisiz olarak verildi.
Kullanılan göstergeleri kısaca açıklayalım. İlk sütun enflasyondan arındırılmış (yani “reel”) ücretlerin işçi başına yıllık seyrini veriyor (Kaynak DPT). Sütun 2’deki emek verimi, sabit fiyatlı milli gelir serilerinde yer alan sanayi sektörü katma değerinin, hane halkı işgücü anketlerinde belirlenen sanayi sektörü istihdamına bölünmesiyle hesaplanıyor. (Burada TÜİK’in 2003 öncesi ve sonrasına ait farklı istihdam serileri birleştirildi.)
TÜİK’in “iş arayanlar” olarak tanımladığı dar anlamda işsizlik oranına, iş aramayıp, çalışmaya hazır olanlar eklenerek geniş anlamda işsizlik oranı elde ediliyor (Sütun 3 ve 4).
Son iki sütun, Türkiye toplumunun bir diğer emekçi sınıfını (köylülüğü) ilgilendiriyor. Piyasa için üretim yapan küçük-orta çiftçilerin göreli durumunun düzelmesi veya bozulması, fiyat hareketleriyle yakından ilgilidir. Çiftçinin eline geçen ve ödediği fiyatlar arasındaki makasın seyri bu bakımdan önemlidir. Burada milli gelir hesaplarında içerilen tarım ve sanayi sektörlerinin fiyat hareketleri kullanıldı. Sütun 5’teki bulgular, eski milli gelir serisine dayandığı için 2007’de son buluyor. Son sütun, aynı hesaplamayı (yeni milli gelir serisini kullanarak) 2007-2012 için tekrarlıyor.
Sektörlerin fiyat makaslarının açılması veya kapanması, tek başına bölüşüm değişimlerini yansıtmayabilir. Tarım ve sanayinin verim hareketlerini dikkate alan bir düzeltme yapılırsa, daha saf bir bölüşüm göstergesi elde edilir. Tablodaki fiyat makasları, bu düzeltme yapılarak oluşturuldu.
* * *
2012’de sanayide reel ücretler on dört yıl öncesinin yüzde 7 altındadır. Aynı sektörde işçi başına katma değer ise bu dönemde yüzde 33 oranında artmıştır. Bu, katma değerde ücret payının çarpıcı boyutlarda aşınması dolayısıyla gayrisafi kâr payının yükselmesi anlamındadır. Marksistler bu durumu sömürü oranının artması olarak ifade ederler.
Bu süreç kesintisiz olmamıştır. 1998-2002’de, sanayide emek verimi, ücretlerin gerisinde seyretmiş katma değerde emek payı artmıştır. Sanayi sermayesi açısından bu olumsuz gidiş, AKP’li yıllarda düzelmiştir. 2002’den hareket ederek sonraki on yıla bakalım: Reel ücretler sadece yüzde 2 yükselirken, işçi başına katma değer yüzde 48 artmıştır. Sömürü oranındaki çarpıcı tırmanma, AKP’li yılların işçi sınıfına “armağanı”dır.
Belirleyici etkenler biliniyor: İşgücü piyasası adım adım esnekleşmektedir. Taşeronlaşmanın da katkılarıyla, ücret pazarlıklarında sendikalaşma fiilen tarihe karışmaktadır.
İşsizlik verileri, yedek emek ordusu ile ilgili gelişmeler ne gösteriyor? 2009 krizinde işsizlikteki tırmanma, 2001 krizindekini fazlasıyla aştı. Sonraki üç yılda gerçekleşen hızlı düzelmeye rağmen, hem dar hem de geniş anlamdaki işsizlik oranları 1998-2001’in altına düşmedi. Bu ortamın, katma değerde ücret payının aşınmasıyla eş-zamanlı olduğuna dikkat çekelim.
Köylülüğün göreli ekonomik durumundaki değişmeyi (verim hareketleri dikkate alınarak) yansıtan tarım/sanayi fiyat makası, 1998-2007 arasında yüzde 11,5 oranında bozulmuştur (sütun 5). Bu dönem, (o tarihlerin TÜİK verilerine göre) üç milyon insanın tarımsal istihdamdan koptuğu yıllardır.
Yeni milli gelir ve istihdam serilerine göre ve aynı yöntemle hesaplanan fiyat makasları, 2007-2012’de fazla değişmemiş önceki yıllardaki bozulma telafi edilmemiştir. Buna karşılık, 2008-2009’un kriz ortamı yüzbinlerce insanın köye dönmesini tetiklemiş bu “istisnai” akım, istatistiklere, tarımsal istihdamda üç yıl içinde 430 bin kişilik bir artış olarak yansımıştır. Çiftçi hanelerde (göç sonunda) artan kadınlar, otomatik olarak “çalışan nüfus” sayıldığı için, bu istihdam artışı büyük ölçüde yapaydır.
Son on beş yılın, kır ve kent emekçileri için “zor yıllar” olduğu anlaşılıyor. Ne var ki, kullanılan istatistiklerin bazıları fazla bütüncüldür diğerleri ise dar kapsamlıdır. Bu genellemenin emekçi sınıfların ve burjuvazinin çeşitli katmanları üzerindeki yansımalarını izlemek için, hem veri tabanını genişletmek hem de ayrıntılara nüfuz etmek gerekecektir.